Paylaş
Ve ben kafamı sıkmaya, baş ağrıları yapmaya başlayan jüri şapkamı çıkardım, artık rahatım.
Jüri şapkamın baş ağrısı yapmaya başlamış olmasının nedenleri var. Film eleştirmenisin, art arda 16 film izliyorsun ve soranlara “yorum yok” diyorsun. Köşende filmlerle ilgili tek bir düşünceni bile yazamıyorsun.
Zor gerçekten, en azından beni zorladı.
Ama şimdi istediğimi yazabilirim.
Festival boyunca 16 film izledik. Öncelikle söylemem gerekir ki bu sayı rahatlıkla 12-13’e inebilirmiş. Özellikle Babam Büfe ve ılkbahar Sonbahar filmleri festivalde yarışacak düzeyde değillerdi. Biri Yavuz Özkan hatırına olsa gerek, ama diğeri yarışmaya neden alındı anlayabilmiş değilim.
Ama genel anlamda bu yılki çok iyi bir seçkiydi. O kadar çok güçlü film izledik ki, Türk sinemasının giderek daha da iyiye gittiğinin kanıtı oldular bize. Sadece En İyi Film Ödülü’nü paylaşan Kosmos (farklı bir tarzı olan şahane bir film, kimi izleyicilere zor gelecektir ama bence bir başyapıt) ve Bornova Bornova değil, Kıskanmak, Beş şehir, Deli Deli Olma ve Uzak ıhtimal de beğendiğim filmler arasındaydı.
Başka Dilde Aşk, vizyona girdiğinde göreceksiniz, Issız Adam etkisi yaratacak bir film. Bizden ödül alamadı ama halkın ödülü ona gitti diyebilirim.
En İyi İlk Film Ödülü’nü alan iki Dil Bir Bavul’un samimiyeti ve mesajı kulaktan kulağa yayılarak bu filmin gişesini beklenenden öteye götürebilir. Ben bu filmi daha şimdiden çevremdeki herkese tavsiye ediyorum.
Deli Deli Olma filminde Tarık Akan ve şerif Sezer kadar önemli bir yerde duran Alma rolündeki Cemile Nihan Turhan’a Behlül Dal ödüllerinden birini verelim çok istedim. Çoğunluk tarafından kabul gören “çocuklara ödül vermeyelim” prensibi nedeniyle olmadı, ama en azından ben buradan tebriklerimi kendisine iletmiş olayım.
Bu arada bir kocaman tebrik de ciddiyetle çalışan Antalya Büyükşehir Belediyesi ve festivalin sanat yönetmeni Vecdi Sayar’a. Vecdi Sayar çok yoruldu, koşturmaktan kilo bile verdi ama kısa sürede çok iş başardı. Gelecek yıl çok daha iyi bir festivalle buluşacağımıza şüphemiz kalmadı.
İşte size jüri dedikodusu
46. Antalya Altın Portakal Film Festivali ulusal jürisi başkanı Erden Kıral, üyeler Mustafa Altıoklar, Yavuz Bingöl, Ömür Gedik, ızzet Günay, Zeynep Oral, Sırrı Süreyya Önder, Mustafa Ziya Ülkenciler ve Nurgül Yeşilçay.
İlginç bir jüri, öyle değil mi?
Bu karmanın vukuatı, dedikodusu çok olur, ne yapacakları hiç belli olmaz.
Neyse ki final gecesinde ödül dağılımımız çok beğenildi (geçen yılki jürinin ne kadar eleştirildiğini hatırlarsınız), herkesten tebrik aldık, o bakımdan rahatız.
Ama, “jüri toplantısında skandaldan dönüldü” diye yazan Medyatava sağ olsun, şimdi de kavga dövüşe takmış durumdalar, bu aralar herkes bana jüri dedikodusu soruyor.
Soranlara “yok” diyorum, “her şey gayet iyiydi, filmler ve ödüller üzerine tartıştık tabii ama sonunda anlaştık, skandal ya da kavga olmadı”...
Bunu festivalin başında sorsalardı farklı konuşabilirdim oysa.
Çünkü ilk gün daha bir film bile izlememişken yaptığımız 2,5 saatlik toplantı gözümü korkutmuştu. Herkesin değerlendirme yöntemi ve sinema anlayışı kendine göreydi, orta noktada buluşmak zor olacaktı. Oylamayı ve değerlendirmeyi nasıl yapacağımız konusunda bile ortak bir karar alamamıştık o gün.
Ama birlikte yiyip, içip, film izlediğimiz o bir hafta içinde birbirimize çok ısındık. Önüne geçilemeyen fikir ayrılıkları bile rahatsız etmemeye başladı. Aile olduk galiba. Ve birilerinin beklediğine emin olduğum kavgalar, gürültüler bizden uzak oldu.
Dokuzumuz da çok sevdik birbirimizi. Hatta festival sonrasında belli aralıklarla tekrar toplanmaya karar verdik.
Yeni bir eve taşındım, evi biraz toparlayayım, ilk davet benden. Buradan hem jüri üyelerine hem de aramızda husumet olduğunu iddia edenlere duyurmuş olayım.
Büyük Birader Antalya’daydı
George Orwell’in Büyük Birader romanı gerçek oldu. Gizlimiz saklımız yok artık. Sürekli izleniyoruz.
Geçen hafta sonu, Antalya’da Zeki Demirkubuz’ın Kıskanmak adlı filminin galasındayım. Salon tıklım tıklım, jüri kendine yer bulamıyor. Bir ara Cengiz Semercioğlu telefonuyla resmimi çekiyor. Gülüp, poz veriyorum. Birkaç dakika sonra da telefonuma farklı yerlerden mesajlar geliyor, “salon çok doluymuş, sen hâlâ ayaktaymışsın”.
Sonradan Twitter’a girdiğimde olayı anlıyorum. Cengiz resmimi çeker çekmez internete koymuş, “Salon dolu, Ömür Gedik ayakta” notuyla birlikte. Twitter’dan onu takip edenler de görüp bana mesaj atmışlar.
Cengiz Semercioğlu, Twitter’a en çok yazan ve en fazla takip edilenler arasında. Ona bundan sonra Büyük Birader diyeceğim.
Paylaş