Bu cuma vizyona girecek olan Facebook filmi “Sosyal Ağ” (The Social Network) hepimizi fazlasıyla heyecanlandırıyor.
Filmin dün sabah yapılan basın gösterimindeki kalabalık bunu doğruluyordu. 2000’lere damgasını vuran sosyal iletişim ve paylaşım ağı Facebook’un ortaya çıkış hikayesini anlatan “Sosyal Ağ”, daha şimdiden Oscar’ın en güçlü adaylarından biri olarak gösteriliyor. İçine kapanık bir yeniyetmenin terk edilmenin acısıyla baş etmek için geliştirdiği Facebook sayesinde dünyanın en genç dolar milyarderi olmasının hikayesi üzerine yazımı hafta sonuna saklıyorum. Ama şimdilik şunu söyleyebilirim... David Fincher (‘Yedi’, ‘Dövüş Kulübü’, ‘Zodiac’ ve ‘Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi’, daha ne olsun!), kendinden bekleneni vererek, gerilimi de olan, sıkı bir hikaye anlatmış.
Oyuncu Justin!
“Sosyal Ağ” ile birlikte bolca Justin Timberlake haberi okumaya hazırlıklı olun. Yabancı gazete ve dergiler işi gücü bırakıp, bir David Fincher filminde oynamayı başaran Justin Timberlake ile ilgili derlemeler yapmaya başladılar bile. Timberlake, Frank Sinatra ya da Mark Wahlberg gibi şarkıcılıktan sonra oyunculuğa merak saranlardan. Dünya çapında 17 milyon albüm satan bu pop yıldızının önceleri ‘hobi’ olarak nitelendirdiği bu iş şimdilerde ikinci mesleği haline geldi. “Kara Yılan İnliyor” (Black Snake Moan) ve “Alpha Dog”dan sonra “Sosyal Ağ”da rol alması tabii ki ciddi bir ilerleme sayılmalı. Timberlake, bir röportajında David Fincher’ın filminde oynamayı bir albüm çıkarmaktan ya da turneye çıkmaktan çok daha kolay olarak nitelendirerek, “Etrafımda her zaman farklı davranmamı söyleyen insanlar oldu ama bu kez bu kişi David Fincher’dı. Ne dediyse güvendim ve rahat ettim” diyor. Tam teslim olarak doğru da yapmış tabii. Sonuçta “Seven”, “Fight Club”, “Zodiac” gibi filmlerin yönetmeninden söz ediyoruz. Başkası olsa 17 milyon satışla egosu muhtemelen tavanda olan bir pop yıldızına hükmetmesi kolay olmazdı herhalde. Ama Justin Timberlake, gerçekten de pop yıldızı egosunu bir yana bırakıp, oyunculuğa kendini adamış görünüyor. Rolling Stone’un “Sosyal Ağ” eleştirisinde onun için “tam bir aktör” tanımlamasını kullanması az şey değil. “Sosyal Ağ”ı izlerken bir gözünüz de Justin Timberlake’in üzerinde olsun. Not: Filmle birlikte en merak edilen sorulardan biri de Facebook’ta adına sayısız site bulunan Justin Timberlake’in Facebook’a girip girmediğiydi. Ama onun iletişim yöntemleri de eski moda çıktı. Timberlake, “Kart yollamayı tercih ederim” diyor ve bence bu cümlesiyle oynadığı filme biraz ihanet ediyor! İnsan biraz uğraşır Facebook’a bir girer, çıkar, öyle değil mi?
Kedi meselesi ve linç kültürü
Diğerlerini geçtim, dün sadece bizim Kelebek’te iki yazar, Cengiz Semercioğlu ve Onur Baştürk, ele adlı başı ezilerek öldürülen kediyi. Yok, yanlış oldu, kedinin başını ezerek öldüren genci yazmışlardı aslında. İnternette dolaşan videoyu izlememişler sanırım, hunharca tekmelenerek can veren savunmasız, zavallı kediyle ilgili bir tek duygulu, içi yanan bir cümle göremedim yazılarında. Cengiz, kediyi öldüren İzmirli U.G.’nin adının, resminin, okulunun ifşa edilerek hedef gösterilmesine karşı çıkıyor “linç kültürü” başlıklı yazısında. Onur da “sanal linç alemi” diye başlayarak, sanal alemde başlatılan protestolardan tırstığını ve milletin günlük linç hazzı peşinde olduğunu söylemiş. Bence önce bu gencin adının, soyadının, yaşadığı yerin açıklanmasının ve bu kadar tepki almasının arkasında yatan nedenlere bakmalı. Devletin veremediği cezayı her yerde halkın vicdanı verir ve bu vicdanlı insanlar arasındaki öfkeli kalabalığın sesi de her zaman yüksek çıkar. Adam resmen cinayet işlesin, 600 küsur lira cezayla kurtulsun ve aramızda gezmeye devam etsin. Birileri de çıkar “olmaz böyle şey” der haklı olarak. Çözümler belli aslında; insana ya da hayvana fark etmez işkencenin, tecavüzün, cinayetin cezası olmalı (bkz. Kansas’ta köpeğine işkence edip, öldüren gencin 5 bin dolarla, 1 ay hapis cezası alması ve ceza sonrası sınır dışı ediliyor olması). Hatta ben bir adım daha öteye gideyim, iş cezayla da kalmayıp, bu insanlar psikolojik tedaviye de alınmalı. Seri katillerin, canilerin bu işlere hayvanlara eziyet ederek başladıklarını defalarca yazdık; bugün kediye, yarın sokaktaki çocuğa. Cezası verilse, yapan kişi zorunlu olarak tedaviye alınsa emin olun kimse bu olaya böylesine veryansın etmezdi. Yılmadan, usanmadan bir kez daha devlete seslenelim. Hayvanlara yönelik şiddetin kabahatler kanunundan çıkıp, TCK’ya eklenmesinin zamanı geldi de geçiyor bile. Bu kanun çıkmazsa, halkın öfkesi dinmeyecek ve birilerine gelecek zararın sorumlusu Meclis üyelerinden başkası olmayacak.