Paylaş
Eşsiz bir hastane: Petcode
Pazar günü Sheba’yla, tetkikler gereği İstanbul-Ankara yolculuklarımızdan birini daha yaptık.
Bir köpekle 8 saat yol gitmek kolay değil.
Hele bir de veterinere gittiğini anlayıp mızmızlanan, zaman zaman ağlayan bir ufaklıkla iyice zor.
Dönüş yolunda eve döndüğünü fark ettiğinden rahatlamış olsa da giderken çocuk gibi oyalamanız gerekiyor.
Bol molalı seyahatin ardından doktorumuz Ateş Barut, yeni yerinde, Petcode adlı hayvan hastanesinde karşıladı bizi.
Petcode, eşi benzeri olmayan bir yer olmuş.
Kedi ve köpekler, birbirlerinin kokusundan strese girmesinler diye ayrı odalarda muayene ediliyorlar.
Fizik tedavi odalarında yok yok.
Hidroterapi havuzunun olduğu ayrı bir oda var.
Hayvanların ameliyat öncesi ve sonrası tutulduğu bölmeler hastane enfeksiyonlarını en aza indirmek için özel olarak tasarlanmış.
Türkiye’nin hayvanlar için tek diyaliz makinesi de Petcode Hayvan Hastanesi’nde.
Ve tabii tüm bu ekipmanlarla imkanlar bir yana, işine olan saygısı, bilgisi ve özverili çalışmalarıyla insana sonsuz güven veren bir veteriner hekim, Ateş Barut var.
Ateş Bey, Petcode’da ideallerini gerçekleştirmiş olmanın mutluluğunu yaşıyor.
Türkiye’nin dört bir yanından, hatta yurtdışından bile hastalar geliyor buraya.
Yakınlarda evcil hayvanlarla kalınabilen otellerin olması boşuna değil.
Keşke, dedim, keşke benzeri İstanbul’da ve diğer illerde de olsa.
Petcode’un örnek alınıp çoğaltılması gerek.
Festivalde telefonlar kapandı
Cuma ve cumartesi günlerimi, Filmekimi sağ olsun, Beyoğlu’nda film izleyerek geçirdim.
Hafta içi zaten izliyorsun, hafta sonu da film izlemenin nesi enteresan ve heyecan verici demeyin.
Festival kafası ayrı bir şey.
Alışveriş merkezlerinin içindeki sinemalarda sezon filmlerini elinde mısır, kola ile laubali bir şekilde izleyen, durmadan telefonunu çıkarıp bakan, ışığını milletin gözüne sokan seyirci modeli, festival filmi izlediğinde tam bir sinefile dönüşüyor.
Normalde film izlerken sürekli telefonuyla oynayan bir arkadaşıma baktım, o bile Filmekimi seansında bırakın oynamayı, telefonunu tamamen kapatmış, filme tam konsantre olmuş.
“Hayret!” dedim, “nasıl oldu da telefonunla oynamıyorsun?”
“Herkes çok ciddi, laf ederler diye korktum, kapattım. İyi de oldu, filmi izlemedim, sanki yaşadım” dedi.
Ne diyeyim, teşekkürler festival.
Eğlenceli bilimkurgu
Vizyondaki filmlerden “Marslı” (The Martian), uzay filmlerini anlaşılmaz, kasvetli ve sıkıcı bulan seyirciyi bile 2 saati aşkın süreyle avucunun içine alıyor.
“NASA astronotunu Mars’tan geri getirebilecek mi?” ana teması etrafında heyecan dozu artarken bir yandan da art arda bilimsel açıklama ve verilerle kendimizi daha bilgili ve daha iyi hissediyoruz.
Andy Weir imzalı ünlü romanın uyarlamasında, Mars’ta kalan astronotun survivor hikayesi benzeri mücadelesi akıl, zeka ve bolca da mizah yüklü.
Kısa aralıklarla iki farklı filmle uzaya çıkan Matt Damon rolünün hakkını veriyor.
Türün sevilen yönetmeni Ridley Scott bu kez hedefi ıskalamamış.
Biliyor muydunuz?
Hayvanlara yapılan işkenceye tanık olan çocuklarda meydana gelen psikolojik ve duygusal hasar, çocukların empati kurabilme yeteneklerinin oluşmasını engelliyor.
Paylaş