Paylaş
◊ Sizin için tiyatronun ne kadar önemli olduğunu bildiğim için tiyatrodan bir soruyla başlayayım. “S
ahneye her çıktığımda dizlerim titriyor” demişsiniz. Hâlâ devam ediyor mu o heyecan?
- Tabii ki. O çok önemli bir şey. Tiyatroda seyirci ile iletişim, sahneye çıkmadan gelen uğultu, kalabalığın sesi... Perde açıldığı zaman seyirci ile birliktesin. Seyircinin küçücük bir sesi bile sizi farklı oynatır.
◊ Kaç kere sahneye çıkmışsınızdır?
- 8 yaşından beri sahnedeyim. Şehir Tiyatrosu’nun çocuk bölümünde başladım ben. Artık kaç kere çıktığımın sayısını bilemiyorum. O heyecan hâlâ var.
◊ Psikolojiyi etkiliyor mu sürekli başka birilerinin kimliğine bürünmek.
- Hayır. Bu işimiz. Sahnenin arkasına geçtiğin zaman kendi hayatın başlar.
“AH KEŞKE BEN OYNASAYDIM” DEDİĞİM ROLLER OLUYOR
◊ Siz tiyatroya yeni oyunları izlemeye gidiyor musunuz? Müzik dünyasında genelde kimse kimsenin konserine gitmez...
- Tiyatroda da genelde öyle. Ben bunu hiç doğru bulmuyorum. Tiyatro benim yaşam biçimim. Çok giderim, izlerim. Arkadaşlarımı gidip seyrettiğim zaman da çok duygulanıyorum. Beğendiğim bir rol için ‘ah keşke ben oynasaydım’ dediğim oluyor. Mümkün olduğunca takip ediyorum ama bu sene çok yoğun çalıştığım için gidemedim. Bir tek Dolunay Soysert’in oyununu seyrettim, çok güzeldi.
DİZİ VARKEN TİYATRO YAPAMIYORUM
◊ En son ne zaman sahneye çıktınız?
- Dört yıl oldu. “Kadın ile Memur” oyununu oynamıştım en son.
◊ Arayı çok açmadınız mı?
- Açtım. Ama dizi varken tiyatro yapamıyorum. Çünkü tiyatroda satılmış bir bilet var. “Bugün hastayım” deyip sete gitmeyebilirsin, bir başka sahne koyup çekerler ama oyun saatinde “Ben hastayım çok rahatsızım” diyemeyiz.
◊ Hiç çıkmadığınız oyun olmadı mı?
- Olmadı, şükür Allah’ıma.
◊ Şov devam etmeli derler ya çok yakınınız da ölse sahneye çıkılmalı mıdır hakikaten?
- Evet, Allah çok büyük acı vermesin ama hastalandığımızda bile çıkıyoruz. Ayakta durabilecek gibiysek oynarız.
HAYATA POZİTİF BAKIYORUM
◊ Yaşsız kadınlardan birisiniz. Hiç göstermiyorsunuz. Var mı özel bir formülünüz?
- Hiçbir şey yapmıyorum. Hayata çok pozitif bakıyorum, hayattan keyif almaya çalışıyorum. Biraz da genetik herhalde, annemin de cildi çok iyiydi. O da çok hoş bir kadındı, hiç göstermezdi yaşını.
◊ Gözler anneden mi, babadan mı?
- İkisi de değil, dedemden. 20-30 sene önce turnelere çıktığımızda sorarlardı; “Oya Hanım gözleriniz kendinizin mi” diye. (Gülüyor) lens falan bilinmezdi o zaman.
◊ Çocuklar peki?
- Onlar babası gibi. Belki torunumda olur.
◊ Torun için baskı yapıyor musunuz çocuklara?
- Ben kimsenin hayatına baskı yapmaktan yana değilim. Çünkü herkes hayatını farklı yaşıyor. Ben ancak gördüğüm bir şeyde yönlendiririm çocuklarımı doğru olması için. Ama sonuç, karar onların kararıdır. Beni hiç ilgilendirmez.
◊ Kaç yaşında oldu çocuklar?
- Ayşe 22 yaşında, Umut 35.
◊ Ayşe ne yapıyor şimdi?
- Los Angeles’ta New York Film Akademisi’nde oyunculuk okudu. Üniversiteyi bitirdi geldi. Şimdi burada başlayacak oyunculuk yapmaya.
ÇALIŞAN ANNELER ÇOK DAHA PROGRAMLI
◊ Çalışan anne olmak nasıl bir şey?
- Ben çalışan annenin daha programlı olduğunu ve çocuğuyla daha çok ilgilendiğini düşünüyorum açıkçası. Zamanını boşa harcamamak için onunla birlikteyken çok daha güzel plan yapıyorsunuz. Ben Umut’u doğurduğum dönemlerde turneye de gitsem yanımda götürürdüm. Bir yardımcım oluyordu, beraberdik hep. İskemlelerde çok uyuttum Umut’u. Çok keyifliydi, güzeldi. Muhteşem bir bağımız vardır. Zaten o bağ 0-3 yaş arasında kuruluyor. Ben öyle inanıyorum.
◊ İki çocuğunuz arasında hayli yaş farkı var, nasıl karar verdiniz ikinciye?
- Hiç niyetim yoktu. İlki prematüre olduğu için çok zor büyüttüm. Çalıştım bir yandan. Sonra aradan zaman geçince bir tane daha çocuğum olsun istedim ama korktum. Doktor arkadaşım vardı, beni ikna etti. Psikolojik olarak da rahatlattı. Ayşe’yi dokuz ay 10 günde normal bir bebek olarak dünyaya getirdim. (Gülüyor)
ŞÖHRET VE PARA HAYATTA EN ZOR TAŞINAN İKİ ŞEY
◊ Annelik tek başına bir şey değil, baba da çok önemli bir faktör. Bu anlamda Levent Bey (Kırca) yardımcı mıydı size?
- Umut’ta değil de Ayşe’de daha fazla yardımcı oldu. Sanıyorum yıllar geçtikçe daha da oturuyor babalık da annelik de. Bir de o anki yaşam şartlarının daha rahat olması etkileyebiliyor.
◊ Bezini değiştirir miydi mesela, hep sorarlar ya...
- Ayşe’de değiştirdi. Çünkü çok enteresan, kız çocukları babaya daha bir düşkün oluyor. Ayşe böyle bıdık bıdık giderdi bezi elinde, kolundan çekerdi babasını, “Sen değiştir” diye.
Yaptı tabii, uyuttu da, bezini de değiştirdi. Ama Umut’un her şeyiyle ben ilgilenmiştim.
◊ İki ünlü kişinin çocuğu olmak zor muydu? Bunu gözlemlediniz mi?
- Aslında onlara sormak lazım. Çok avantajlı olduğu gibi zorlukları da var. Hayatta en zor taşınan iki şey vardır; biri şöhret diğeri para.
Bu ikisini taşıyabilmek için çok donanımlı olmak gerekir. Ben hep çocuklarıma paranın hiç önemli olmadığını, yaşamda her şeyin insana saygınlıkla geldiğini anlatmış biriyim. Kimsenin kimseden farklı yanı yoktur, herkese güler yüzlü olmak zorundayız. Şöhret olmamız sizi ilgilendirmez. Ben birisinin çocuğu ya da eşi olarak anılmak değil de kendim olarak, Oya olarak anılmak isterim.
◊ Siz buna çok çaba gösterdiniz. Evlenirken soyadınızı bile korudunuz.
- Çok şerefli bir isimdi ama almadım. Ben Oya Başar’ım.
◊ O zamanlar için çok cesur bir hareket bu. Bozulmadı mı Levent Bey?
- Hiç bozulmadı. Çok doğal karşıladı. Diyelim ki evlisiniz, bir soyadınız var, öyle şöhret olmuşsunuz. Sonra boşandınız, ne olacak, siz dakikada bir soyadınızı mı değiştireceksiniz?
İKİNCİ ŞANSLAR YÜRÜMÜYOR
◊ Siz Levent Bey’le neden ikinci kez evlendiniz?
- Zaman zaman anlaşamadığımız şeyler vardı, bir kez daha denemenin doğru olacağını düşündük.
◊ Çocuklar için miydi?
- Hayır, çocuklar için değildi. “Bir kez daha deneyelim” dedi Levent. Sekiz ay olmuştu.
◊ İkinci evlilik ne kadar sürdü?
- Beş sene.
◊ İkinci şanslar yürümüyor mu?
- Aslında yürümüyor, çünkü bildiğin bir şeyi yapıyorsun tekrardan.
◊ Aynı mesleği yapıyordunuz. Kıskançlık olur muydu hiç?
- Sahnede tabii ki olur, doğaldır. Ama orada olan bir tartışma sonuçta eve de geliyordu. Devinim güzel bir şey aslında. Her konuda anlaşmak çok lezzetsiz.
◊ Hayatınızda biri var mı şu anda?
- Şu anda yok. Ama birisiyle birlikteydim beş sene. Çok da değerli bir insandı. Tiyatrocu ve sanatçıydı ama bazen onlar da yetmeyebiliyor insana.
Onun yetersizliğinden değil aman sakın yanlış ifade etmiş olmayayım, çok düzgün bir insandı.
Ama ben kanserden sonra farklı bir şey geliştirdim kendime, anı yaşa demeye başladım. Normalde ben röportaj yapmayı, televizyona çıkmayı, çok fazla göz önünde olmayı sevmem. Bir şey söylendiğinde sesimi çıkarmam ki spekülasyon olmasın.
GEÇ ÖLMEK DEĞİL İYİ YAŞAMAK ÖNEMLİ
◊ Kanseri atlattınız. Çevremizde de çok var gerçekten bu hastalığı yaşayanlar. Onlara neler tavsiye etmek istersiniz?
- Kanserde en önemli şey erken teşhis. Bu konuda bir sürü panele de katıldım. Kanser bir ceza değil, herkesin başına gelebilir. Önemli olan o dönemi iyi geçiştirebilmek. Bir kere güçlü olmak lazım. Zaten artık kanser olmuşsunuz, çaresi yok, neyse bunun yolu, tedavisi yaparsın. Öleceksek de öleceğiz zaten. Hepimiz öleceğiz. Ben kaliteli yaşamak istiyorum. Ben beş sene daha fazla yaşadım ya da daha az yaşadım diye bakmıyorum yani. İyi yaşadım mı ona bakarım. ◊ Ne kadar güçlü bir kadınsınız. Kırgınlıklar var mı iç dünyanızda?- Aslında çok naifimdir, çok çabuk da üzülürüm. Ama ajitasyonu sevmem. Yüz vermedim kansere. Yüz vermediğim için kalamadı bende. Çalışmak çok önemli. Kendinizi bırakmayacaksınız. Beni sokakta yakalıyorlar, onlara da söylüyorum; güçlü olun. Tanrının sana biçtiği bir hayat var. Önemli olan yaşadığım dönemi iyi geçirmek.
PREMATÜRE BEBEK DOĞURAN ANNELER BENİ ARARDI
◊ Anne olduğunuz ilk günü hatırlıyor musunuz?
- Tabii ki. Benim için çok önemliydi. Sevdiğim insandan çocuğum olsun istiyordum. Sevdiğim insanla birlikteydim ve ondan bir çocuğum oldu. Prematüre doğdu oğlum, 6,5 aylık. O dönemde prematüre bebeği koyacak kuvöz bile yoktu. Güzelbahçe kliniğinde o zaman tek kuvöz vardı, orada iki ay durdu benim oğlum. Çok zor bir dönem geçirdim. Çok da tecrübelendim. Eskiden orada prematüre bebek doğuran anneler daha sonra beni arardı, “Ne yapalım” diye.
HEDİYE ALABİLEN VAR ALAMAYAN VAR
◊ Anneler Günü’nüz nasıl geçecek?
- Çalışacağım. Olsun, hiç önemli değil. Setteki çocuklarımızla birlikte kutlarız.
◊ Unutamadığınız bir Anneler Günü var mı?
- Ben aslında bu Anneler Günü gibi şeyleri hiç sevmem. Anneye saygı günü deseler çok daha severim. Annenize bir telefon açın, ‘Anneciğim’ deyin. Sürekli ne hediye alacaksınız baskısı olmasın. Sevgi güzel bir kelime. Altını doldurmak lazım. Hediye alabilen var, almayan var. Herkesin bir bütçesi var.
◊ Sizce en güzel hediye ne peki?
- En güzel hediye öpücük ve anneye teşekkür. Ona bu hayatı verdiği, beslediği büyüttüğü için. Bir işlevi olursa o gün önemlidir. Mesela Dünya Tiyatrolar Günü. O gün tiyatrolar parasız oynar. Seyredemeyenler gidip görsün, öğrensin diye. Tüketime yönelik şeyler bana kandırmaca geliyor.
Paylaş