Paylaş
Demeyelim.
Medeniyetin olmadığı yerlerde, çöllerde, dağlarda yürümek zor çünkü. Bunu tecrübe ederek söylemiyorum tabii, bir filmden çıkarak söylüyorum.
“Özgürlük Yolu” (The Way Back), Sibirya’daki Gulag kamplarından kaçıp yürüyerek 4 bin millik yol kateden ve Hindistan’a ulaşan bir grup mahkûmun yolculuğunu anlatıyor.
Hem de ne yolculuk... “Yürüdüler, yürüdüler, yürüdüler ve doğaya karşı savaştılar” diye özetlenebilecek bir çile.
Onları izlerken soğuğu da, açlığı da, susuzluğu da iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
“Ölü Ozanlar Derneği” ve “Truman Show” gibi filmleriyle hatırladığımız Peter Weir imzası taşıyan “Özgürlük Yolu”nun türün benzeri filmlerinden ayrılan en önemli özelliklerinden biri ana karakterlerinden hiçbirinin kahraman olarak öne çıkmaması.
Dahası bu adamların biri bile iyilik timsali ya da mutlaka kurtulmalarını isteyeceğimiz sevilesi insanlar olarak gösterilmiyor.
Film boyunca arkasına durduğumuz tek şey onların hayatta kalma savaşı.
Doğaya yenik düşmeye karşı verdikleri mücadele.
Evet, bu bir çeşit “Survivor” hikayesi.
“Özgürlük Savaşı”nda Colin Farrell, Ed Harris ve Mark Strong önemli rollerde.
Colin Farrell, rolü icabı öne çıkmasa da, oyunculuğunu konuşturarak kendini ayrıştırıyor.
Ve filmin tek dişisi de 2007’de “Kefaret” ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar adayı olan, 16’ncı yaşını sette kutlayan Saoirse Ronan.
İki hafta önce vizyona giren “Hanna”da ölüm makinesi olarak yetiştirilen kızı canlandırmıştı.
Burada ise mahkûmların yolda karşılaşıp, yanlarına aldıkları Irene adlı Polonyalıyı oynuyor.
Başka dünyadan gelmiş gibi, uzak ama çekici bir havası var bu kızın. Ve yine iyi oynuyor.
“Özgürlük Yolu”, yarından itibaren sinemalarda.
Yağlıboya film afişleri
“Sinemada İstanbul” adlı belgesel filmin çekimleri için İbrahim Enez’le birlikteyim.
Yıllardır sinema dünyasının içinde olup, onunla yeni tanıdığım için kızıyorum kendime.
O arada bu belgeselle yollarımı kesiştiren İz TV’ye de bir kez daha teşekkür ediyorum içimden.
İbrahim Enez, 50’yi aşkın yıldır Türk sinemasına emek veren ressam, grafiker, eşi benzeri az bulunur bir sanatkâr.
TÜRVAK’ın çıkardığı “5555 Afişle Türk Sineması” kitabında, diğer meslektaşlarıyla birlikte onun da çalışmaları var.
Türk sinemasının en üretken döneminde, oyuncuların aynı gün bir film setinde çıkıp, diğerine gittikleri o yoğun yıllarda elle çizilen, yağlıboya tablolar gibi boyanan, resim gibi film afişleri çizmişler.
O afişlerin bugünkülerle uzaktan yakında alakası yok tabii. Günümüzde afişler, bildiğiniz gibi bilgisayarlarla, masa başında, fotoğraflar üzerinden hazırlanıyor.
Ben son zamanlarda, eğer yanılmıyorsam, elle çizilen ve boyanan bir Türk filmi afişine rastlamadım.
Ama rastlamak da isterim.
Hem nostalji hem sanat hem de kaybolan değerleri geri getirmek adına.
TRT Müzik kutlaması
Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü, Sigarayı Bırakma Günü, Hayvanları Koruma Günü...
Uzayan listede bir de 1981 yılına Fransa’da başlatıldıktan sonra diğer ülkelere yayılan Dünya Müzik Günü var.
Ve bir de bunu bize hatırlatan ve 3 büyük şehirde 5 farklı meydandan canlı yayınlarla kutlayan TRT Müzik.
Teşekkürler, tebrikler...
Yönetmelikte insaf yok
Yaz geldi, okulların da tatile girmesiyle büyük şehirlerden kıyılara, deniz kenarlarına göç başladı.
Ve tabii evcil hayvanların işkencesi de.
Karayolları Taşıma Yönetmeliği denen yanlış ve insafsızlıklarla dolu yönetmenliğe göre evcil hayvanların araç içine alınmaları yasak. Tuğçe Gül adlı okurum, “Şehirlerarası otobüslerde hayvanlar bavulların konduğu bagajlarda, çoğunlukla anestezi altında yolculuk yapıyor. Anestezi solunumu baskıladığı için ölüm riski var. Dilinin soluk borusunu tıkaması gibi durumlarda gereken ani müdahale de bagajda yapılamıyor. Kayıplar çok” diye yazmış.
Ve tabii bir de bagajlardaki sıcaklığın 40 derecenin üstünde olduğunu unutmamak lazım.
Buna gerçekten de can mı dayanır?
Demiryollarında bilet kesilerek kafeslerinde ya da taşıma çantasında sahipleriyle seyahatlerine izin verilen evcil hayvanlar karayollarında neden aynı merhameti görmüyor?
Karayolları Taşıma Yönetmeliği’ni nasıl iyileştirebiliriz, bir fikri, önerisi ya da yaptırımı olan var mı?
Paylaş