Paylaş
Şahsi fikrim şu: Bu haliyle kalacaksa, kapansın!
Hayli eskimiş, dökülmekte olan salon istediği kadar tarihi olsun sinema seyircisini cezbedemiyor.
Altyazı okumak için kafasını sağa sola atmaktan boyun fıtığı olanlar...
Konforsuz seyire dayanamayıp filmi yarıda bırakıp gidenler...
Buradaki seansların boş geçmesine şaşmıyorum bu yüzden.
Beyoğlu, festivallerin kalbinin attığı yer olma özelliğini Emek’in kapanmasından bu yana kaybetmeye başlamıştı.
Beyoğlu Sineması da giderse iyi olmaz.
Acilen yenilenmeli...
Ancak bu şekilde yeniden cazibe merkezi haline gelir ve nefes almaya devam eder.
Dabbe ve Musallat’la kilo verin
Mısır, kola, cips, frigo vs.
Üstüne bir de hareketsizlik.
Sinema kilo aldırıyor.
Ama verdiyor da...
Westminster Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre esaslı bir korku filmiyle kilo vermek mümkün.
Filmi izlerken nabız artıyor, kan pompalanması hızlanıyor, vücut adrenalin salgılıyor.
Aniden gelen yoğun stres sonucunda fazladan salgılanan adrenalin iştahı kapatıyor, bazal metabolizma hızını ve kalori yakımını da artıyor.
En fazla kalori (184) Stanley Kubrick filmi “The Shining” ile gidiyor.
“Jaws” ile 161 kalori yakılıyor.
“Şeytan Çıkaran” (The Exorcist) 158 kalori ile üçüncü sırada.
Yabancı kaynaklı bu araştırmaya bizim de katkımız olsun.
Türk korku filmleri arasında Hasan Karacadağ imzalı “Dabbe” serisi, “Semum” ve Alper Mestçi’nin yönettiği “Musallat” da diyet niyetine izlenebilir.
Tek şart, gözünüzü kaçırmadan filme bakmanız.
Bond’un akrepli içki partisi
Yarın vizyona girecek olan James Bond filmi “Skyfall”un İstanbul ve Adana çekimlerinden sonra sıra geldi Fethiye sahnelerinden söz etmeye.
Yalnız dikkat, bu yazıdan akrep çıkacak!
Fethiye’de kumsaldayız.
Deniz kenarında lüks bir kulübede bir kadınla uyanıyor Bond.
Kadının kim olduğu önemli değil, Bond’un yapılı vücuduna odaklandığımız anlar bunlar.
Kadınlı erkekli derin bir iç çekiyoruz!
O arada ardına bile bakmadan odadan çıkıyor ajanımız.
Kalabalık bir kumsal partisinde tek atarken görüyoruz kendisini.
Avucunda içki bardağı, elinin üzerinde ise bir akrep.
Kafaya diker dikmez akrebi tezgaha bırakıp bardağı üzerine geçiriyor.
Yılanlı, kurtçuklu, akrepli içkiler Meksika kültüründe var.
Ama bu farklı.
Elin üzerinde akreple içki içmek bir meydan okuma, cesaret göstergesiymiş.
Shot içerken elin titrerse akrep seni sokar, titremezse sen akrebi yenmiş olup bardakla üstünü kapatırsın.
Yeni Bond filmini, hayvanları tuhaf zevklere alet etmeyi cazip kılmasından ötürü bir hayvansever olarak kınıyorum.
Siz siz olun akreplerle içkiyi karıştırmayın. Her iki taraf için de iyi olmayabilir!
Pavyon gibi!
Ben “yamalı bohça gibi, rengarenk, İstanbul’a hiç yakışmıyor” dedim.
“Aaaa, kibar davranmışsın, biz pavyona benzettik” diyen çok oldu.
Halk arasında ‘ikinci köprü’ dediğimiz Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden bahsediyorum.
Hani sekiz şeritli olandan.
Hani ayakları sahile değil, tepeye oturandan.
Hani kamyon geçmesi yasak olmayanından.
Hani parayı daha köprüye tekerlek basmadan ödemek zorunda olduğumuzdan.
Hani Rumeli ve Anadolu Hisarları arasında olandan.
Orada duralım isterseniz.
Bir yanda sade, sarı ışıklandırmaları ile tarihi İstanbul’a yakışan hisarlar, tam ortalarında rengarenk bir köprü.
Biri Avrupa sineması, diğeri Bollywood gibi.
Aynı yerde olmaları sizce de abes kaçmıyor mu?
Köprümüz aşırı makyajdan kurtulsa daha güzel olmaz mı?
Paylaş