Çoğunluk filmindeki performansıyla Altın Portakal’ı alan Bartu Küçükçağlayan, filmde babasını oynayan usta oyuncu Settar Tanrıöğen’le birlikte bu hafta Cinemania’da (Cumartesi 09.00 ve gece Kingodisco’dan sonra Kanal D’de) konuğum oldu.
Altın Portakallı Bartu, sinemaseverler için yeni ve merak edilen bir yüz. 1983 Eskişehirli doğumlu. Buralara İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nı kazanınca geliyor. ıkinci sınıfta Kenter Tiyatrosu’nda oynamaya başlıyor. Binbir Gece’de rol alıyor. O arada gitar da çalıyor, hatta arada kaybediyor da (çekime geldiğinde nerede bıraktığını bilemediği gitarını bulmuştur umarım). Tiyatro geçmişini geleceğe de taşımaya kararlı. Parası yüksek, içi boş dizi tekliflerine pek sıcak bakmadığını açıkça söylemekten kaçınmıyor. Berkun Oya ile birlikte kasım ayının ikinci yarısı tiyatro sahnesinde olacaklar. Settar Tanrıöğen’le Tiyatro Krek’te izlemeye gideriz diye sözleştik bile. Ve son olarak Çoğunluk izleyen meraklısına not: Bartu filmdeki Mertkan kadar kilolu değil. Bartu Küçükçağlayan, Çoğunluk’ta canlandırdığı kendini arama döneminde aile baskısı altında bocalayan Mertkan karakteri için biraz hımbıl ve kilolu bir tipleme oturtmuş kafasında ve onun için kilo almış. “Şimdi artistlik yapmayayım, kiloluyumdur normalde. Ama bu film zamanı yatmadan bir ekmek yiyordum. Daha da kilolu olayım diye o aralar daha çok yemeye başladım” diyor. Cinemania’da siz de göreceksiniz, kiloluyumdur normalde dese de Bartu, Çoğunluk’un Mertkan’ından hayli farklı.
Gecekondu’da ev işi yaptım!
Geçen gün Gece-kondu’dan Durdu (Durul Bazan) aradı. “Senin Cinemania çok iyi gidiyormuş, AB kitlen çok iyiymiş, gel biraz da bizim imajı düzelt, yenile, tavsiyelerde bulun” dedi. “Yok canım, estağfurullah, haşa, kelin ilacı olsa başına sürer” falan dedim, dinletemedim. Bu pazar Star TV’de 23.00 sularında yayınlanacak olan Gecekondu’da (konuklar Ece Vahapoğlu ve Mesut Yar), Durdu ve Dalyan’a (Erkan Köse) çekidüzen verme çabalarımı izleyebilirsiniz. Ama ne beklerken ne buldum, aklıma gelmeyen başıma geldi; Durdu’nun saçını da kestim, leğende çamaşır da yıkadım, Dalyan’ın pijamasını da ütüledim. Ben bir yandan ütü yapıp bir yandan da söylenirken sevgili Dalyan (artık aramız pek bir iyi) “bu şova çıktığım pijama, açık artırmada milyon dolarlar eder” diye beni avutmaya çalışıyordu. Bugüne dek evde tek bir iş yapmışlığımı, elimi sıcak sudan soğuk suya değdirdiğimi göremeyen başta anneciğim olmak üzere herkes, pazar gecesi beni ev işi yaparken izleyince gözyaşlarını tutamayacaktır!
Yalnızlık ve sosyal alem
Her şey yalnızlıktan diye boşuna dememişler. Facebook’un doğuşunu anlatan Sosyal Ağ (Social Network) filmini izleyince bunu daha da iyi anlıyor insan. Terk edilmenin verdiği hayal kırıklığı, öfke ve yalnızlıktan doğuyor Facebook. Zeki ama içe dönük bilgisayar kurdu Mark Zuckerberg, kız arkadaşı tarafından terk edildiği gece bloğuna onunla ilgili ağza alınmayacak şeyler yazıyor. Sonra da Harvard’daki kızların resimlerini internette yayınlayarak, erkek öğrencilerin oylamasına sunuyor (facemash). Sonuç; inanılmaz bir tıklanma sayısı. Gerisi ise Facebook’a kadar uzanan bir hikaye. Peki sanal dostluklar ve iletişim yalnızlığa çare oluyor mu? Bu sorunun cevabı filmin son karesinde tokat gibi çarpıyor insanın yüzüne. Bunun için finali beklemeye pek de gerek yok aslında; cevabı hepimiz çok iyi bilmiyor muyuz?