Alain Delon: Öptüm sizi

Alain Delon, bizleri öpüyormuş. İstanbul Film Festivali açılış gecesinde, Delon’a verilecek Yaşamboyu Başarı Ödülü’nü alan Fransız Turizm Bakanı Bertrand ondan selam getirdi ve aynen böyle dedi.

Biz öpülmekten çok hoşlanmadık o gece.

Alain Delon’un son anda uçağa binmediği açılış töreni öncesinde basına bildirildiğinden, bizler o gece Lütfi Kırdar’a gittiğimizde kendisini göremeyeceğimizi biliyorduk.

Ama bilmeyenler de vardı. Çoğunu da Alain Delon’u dünya gözüyle şöyle bir görelim diye, 40 YTL vererek açılış bileti alan izleyiciler oluşturuyordu. Büyük bir şok yaşadıklarını söylememe gerek yok herhalde. Duyduğuma göre başka şehirden gelenler bile varmış. Otel rezervasyonları yapılmış, uçağa atlanmış, İstanbul’un yolu tutulmuş. Yazık tabii.

Bir de yazık tabii, demediklerim var. Acayip (valla durumu anlatacak başka sıfat bulamadım) kıyafetleri, silikon takviyeli vücutlarıyla Lütfi Kırdar’ın kapısına kadar gelip, Delon’un gelmediğini öğrendiklerinde, kaçarcasına oradan uzaklaşanlardan söz ediyorum. Alain Delon’u görmedikleri, daha doğrusu Alain Delon’un onları görmediği iyi oldu galiba.

Ben o gece Alain Delon’a çok kızmıştım. Ukala dedim, önemsemiyor bizleri dedim. Dedim de dedim.

Eve gelip, Delon’un imdb’deki biyografisine baktığımda ise öfkem tekrar sevgiye, hayranlığa dönüştü.

Delon, çiftliğinde at yetiştiriyor, terk edilmiş köpeklere bakıyormuş.

Hayvan seven bir insanın kötü niyeti yoktur arkadaşlar. Olsa olsa fazla duygusal biridir. Kendisini terk eden eşine, yüzündeki kırışıklıklara, yılların ona yaptığına kızıyordur. Geride kalanlar ne kadar renkli olursa, hüzün de o kadar fazla oluyor tabii. Haklıdır bu anlamda, ama kötü bir niyeti yoktur. Kendi derdine düşmüştür, köpeklerini dost bilmiştir, onlarla kalmak istiyordur. Köpeğimden ayrı uyumak istemediğim için yılbaşı gecesi bile koşa koşa eve gelen ben ve benim gibiler onu daha iyi anlar tabii.

Olayı tatlıya bağladım gördüğünüz gibi.

Alain Delon’a kızgın değiliz. Sokak köpeklerine evini açtığını öğrendiğimize göre onu daha çok takdir ediyor ve seviyoruz.

Ancak, gelip, şu öpücüklerini sahneden yollasaydı daha iyi olurdu, demeden de yazıyı bitiremiyoruz tabii.

Yeşilçam’ın sesinin gerçek sahibi

Belkıs Özener, Yeşilçam filmlerindeki şarkıları seslendiren kişidir. Yeşilçam’ın gerçek sesidir.

İki gün önce Televizyon Makinası’nda izledim, dinledim Belkıs Özener’i. Unutulmaz Türk filmlerinin unutulmaz şarkılarını, Türkan Şoray’ı, Gülşen Bubikoğlu’nu ya da Filiz Akın’ı değil, sesin gerçek sahibini izlerken dinlemek bir başkaydı.

Belkıs Hanım, "Benim sesim Türkan Şoray’a benden daha çok yakışıyor" dediğinde ise içim bir tuhaf oldu. Daha da çok sevdim bu güler yüzlü, iyi niyetli, alçakgönüllü sanatçıyı.

Kendisinin Türk filmleri için seslendirdiği parçalar ’Sahibinin Sesinden’ adlı albümde toplandı. Tavsiye ederim, mutlaka alın.

Beyza kafaları fena karıştırmış

Beyza’nın Kadınları’na gelen 18 yaş sınırlamasının kaldırılmasına yönelik itiraz reddedildi. Kararın ne kadar tutarsız olduğunu anlamak için Sinema ve Video Eserlerini Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulu’nun karar tutanağına şöyle bir bakmak yeterli.

Bu tip kurullarda toplamda tek sayı olunması gerekirken, bizimkiler o gün sekiz kişi toplanmış!

Bir üyenin filmi ilk 15 dakikasını izleyerek değerlendirdiğini de, yorumu size bırakarak geçiyorum.

Benim asıl kafama takılan, beş üye Beyza’nın Kadınları’nı 18 yaş altına yasaklarken, üç üyenin imzasının altında "Filmi 7 yaş ve üstünün görmesinde bir sakınca yoktur" yazmasıydı.

Yok mu bu komitenin standartları, kriterleri?

Kimisi 7, kimisi 18 diyor, ara yaş sınırı 13’ten (15, 16 yazamıyorum, çünkü nasıl bir saçmalıksa Türkiye’de sadece 7, 13 ve 18 yaş sınırlamaları var; 13-18 arası ise uçurum) söz eden bile yok, herkes uçlarda geziniyor.

Üyeler o gün aynı odada, farklı filmler mi izlediler acaba?

Ben bu karardan, daha doğrusu kararsızlıktan bir şey anlayamadım. Anlayan varsa beni de aydınlatsın lütfen.
Yazarın Tüm Yazıları