Paylaş
Bu Yunanlılar ömür insanlar... Gerçekten bir Yunanlı ile dostane ilişkiniz olduğu zaman tadına doyamazsınız... Sıcaktırlar, sevecendirler, ince ve duyguludurlar...
Ama Allah vermesin... Bir de kafalarını size takarlarsa... Yani sizi haklı veya haksız, bir kere ‘‘düşman’’ belledilerse... Yandınız.
Yandınız... Ama sanmayın size bir şey yapabilecekleri için...
Hani odanıza girmiş kocaman bir kara sineğin çıkardığı ses vardır ya... Bir oraya bir buraya konar... Yakalayıp haklamak istersiniz, beceremezsiniz... Pencereyi açıp def etmekten başka çare bulamazsınız.
Tıpkı öyle müz'iç (usandırıcı) olurlar.
Bir kısım Yunanlı için de Türkiye öyledir.
Kendi kafalarında bir ‘‘Türkiye fobisi’’ yaratmışlardır. Yürürken ayakları taşa takılsa Türkiye'yi sorumlu tutarlar. Türkiye bağlantılı ne ki iyidir, ona karşı çıkarlar.
Ne yaparsınız?
Tedaviye kalksanız o kadar insana hastane de yetmez, doktor da...
En iyisi daha çocukluk yaşından itibaren onların kafalarını ‘‘Türk düşmanlığı’’ ile dolduran okul kitaplarındaki yanlışları, özellikle tarihi tahrif eden metinleri düzeltmek lazım. Bu da onların işi...
Yunan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu ihtimal çocukluğunda Amerikan okullarında okuduğu için olacak, -anlaşılan- Türkiye hakkında kafası Yunan çocuklarınınki gibi önyargılarda doldurulmamış. O yüzden serinkanlı ve ön yargısız bir tutumla bazı görüşler açıklıyor... Örneğin BatıTrakya'daki azınlığa mensup insanların aslında sadece ‘‘Müslüman’’ değil, aynı zamanda ‘‘Türk kökenli’’ olduklarını söylüyor...
Ellerinden gelse dünyayı adamın başına yıkacaklar.
Muhalefet ayağa kalktı. Papandreu'nun kendi partisi karıştı...
Nitekim söylemedikleri kalmadı:
‘‘Ankara, hizmetlerinden dolayı Papandreu'ya teşekkür ediyor’’muş.
Bunu ana muhalefetin sözcüsü Elefteros Tipos Gazetesi yazıyor.
‘‘Yorgo, Clinton ve Ecevit'in bakanı oldu.’’
Bu da Atinaiki Gazetesi'nin manşeti.
İstifaya çağıran mı istersiniz? ‘‘ABD'nin oyuncağı’’ diyen mi?
Görüyorsunuz iftiraya, hakarete gelince ne kadar pervasızlar.
Oysa oturup düşünseler... ‘‘Şu Türkiye ve Türkler'le verip alamadığımız nedir Allah aşkına?’’ deseler. ‘‘Bir buçuk asrı aşkın zamandır sürdürdüğümüz bu düşmanca politikadan biz ne yarar gördük, ne kadar zarara uğradık? Acaba bunu dostluğa çevirsek... Acaba gücümüzle ihtiraslarımızı dengelesek, duygularımızın yerine aklımızı koyup da karar versek daha iyi olmaz mı?’’ deseler, fena mı olur?
Bir defacık olsun denemeye değmez mi?
Paylaş