Paylaş
Biz farkında değildik. Eğer siz biliyor idiyseniz, kutlarız. Çünkü önümüzdeki 1 Ocak gününden itibaren üzerindeki plakada ‘‘TR’’ rumuzu bulunmayan araçlar ‘‘plakaları ve ruhsatları değiştirilip de plakanın TR'lisini taktırmadıkça’’ trafik muayenesine alınmayacakmış.
Alınmazsa ne olur?
Ama 1 Ocak'tan geriye kalırsanız, buna yüzde 79 (yani bizi idare edenlerin beceriksizliği yüzünden meydana gelen enflasyon oranı) kadar zam yapılacağı için aynı iş için 35 milyon 800 bin TL ödemeniz gerekecekmiş.
Peki durup dururken bu nereden çıktı diye sorabilirsiniz.
Biz de sorduk: Meğer Avrupa Birliği ülkeleri için böyle bir kural belirlenmişmiş. Türkiye de Avrupa Birliği'ne girmesini gerektiren tüm öteki görevleri yapıp geriye bir tek bu plakalar üzerindeki TR rumuzunun eksikliği kaldığı için olsa gerek, bizi yöneten yüksek zekâlı kadrolar, 1995 tarihinde yeni bir yönetmelik çıkarmışlar. Buna göre 1999 yılına kadar alınacak araç plakaları TR rumuzlu olacakmış. Velakin kamuoyuna ‘‘eski plakalar da değiştirilecek’’ denmediği için kimse durumdan haberdar olmamış.
Taa ki 1999 yılı gelip de kapıya dayanıncaya kadar.
Bitmedi:
Bu kuralı halen Avrupa Birliği'nin bir düzineden fazla ülkesi içinde Almanya'dan başka uygulayan yokmuş. Çünkü esasen böyle bir zorunluluk onlar için bile henüz mevcut değilmiş.
Yani biz Avrupa Birliği'ne girmek için yapmamız gereken ciddi işler bir kenarda dururken (örneğin insan hakları ve ifade özgürlüğü konusunda kılımızı kımıldatmazken) araç plakası konusunda Avrupa'lılardan da hızlı gitmişiz.
Tipik Türkiye değil mi?
Böyle zorunluğu da olmayan bir ayrıntı yüzünden halktan alınacak 161 trilyon TL tutarındaki parayla trafik güvenliğini artıracak bir şeyler yapılsa gam yemezsiniz.
Oysa bu paranın üçte biri devlete, kalan 100 küsur trilyon lirası ise Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Vakfı'na, birazı da Şoförler Federasyonu'na kalacakmış.
Bu ne demektir bilir misiniz?
Son olarak Samsun-Havza arasında meydana gelen ve 14 yolcunun yanarak ölmesine yol açan türden kazalar devam ederken, bu para yurdun orasında burasında polis evi türünden binalar yapımına sarf edilecek demektir.
Bu olay bize 1970'li yılların sonlarında İstanbul'da taksilere zorla taktırılan taksi saatlerini (sayaçları) anımsattı:
O zaman da bir ithalatçının getirttiği malı satıp da kurtulması için taksilere saat takma zorunluğu konulmuş, ama bu saatler hiç kullanılmamıştı. Çünkü saatlerin ne tarifesi vardı, ne de ayarı yapılabiliyordu.
Şimdi de inanmazsanız bekleyiniz. O zaman kaz gibi soyulmamız kimin işine yaramış kendiniz görürsünüz.
Paylaş