HELAL olsun Ertuğrul Günay’a... Ivırmadan, kıvırmadan konuştu. İdil Biret’in Topkapı Sarayı Birinci Avlu’daki konserini bir grubun “tekbir”li, “afiş yakma”lı bir eylemle protesto etmesini en doğru kelimelerle tanımladı. “Türkiye’yi böyle ilkel birtakım yaratıkların yönlendirmesi, baskı altına alması gibi girişimlere izin vermeyiz” dedi.
Protestocuların gerekçesini olayda adı geçen Alperen Ocakları isimli örgütün Genel Başkanı Abdullah Gürgür’ün Haber Türk gazetesindeki açıklamasından öğreniyoruz:
"Arkadaşlarımız (konserin) afişlerini görüyorlar. Afişte ’Minderini şarabını kap, Topkapı’ya gel’ ifadesi var. Milletin bamteline basıldı. (...) Bizim tepkimiz organizasyonun konseptine yönelik. Ne demek kutsal emanetlerin olduğu bir yerde şarap içmek?" diyor.
Bu kuruluşun bağlı olduğu Büyük Birlik Partisi’nin Genel Başkanı Yalçın Topçu, olaya katılan Alperenler Ocağı İstanbul İl Başkanı’nın ’kurumsal kimlikle değil, bireysel olarak orada bulunduğunu’ söyledikten sonra "Kurumsal kimlik(le) yapmış olsa bunun gereği neyse yaparım" demiş.
Topçu’nun sözünü ettiği İl Başkanı Mustafa Kayatuzu’nun dünkü Radikal’de yayınlanan sözleri ise şöyle:
"Doğu Türkistan’da yaşanan olaylara rağmen Topkapı Sarayı içerisinde hain, saygısız ve şeresizce yapılan şarap partili caz konserini nefretle kınıyoruz. Bugün burada yaşanan rezilliğin sorumluları mutlak surette bunun hesabını verecek."
Devam etmeden belirtelim:
Nasıl 31 Mart isyanı öncesinde Derviş Vahdeti’nin çıkardığı Volkan gazetesinin tahrik edici yayınları var idiyse, bu olayın öncesinde de (Gümüşhane Baro Başkanı Ali Günday’ın ve Danıştay İkinci Dairesi Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin’in öldürülmelerinden önce yaptığı gibi) Vakit isimli basılı káğıdın "Mukaddes avluda şarap küstahlığı" başlıklı yayını var.
Gerçeğe gelince... Bir defa konser afişinde "Minderini şarabını kap, Topkapı’ya gel" ifadesi hiç yok. Dağıtılan el ilanında "Çimenlerin üzerinde (firmamızın) ücretsiz ikram ettiği şaraplarımızı yudumlayarak klasik müziğin tadını çıkarın" denmiş.
Bu ibarenin "görgüsüzlük" koktuğu doğrudur. Ama o görgüsüzlük bu tepkinin gerekçesi değildir.
Çünkü o mekánda daha önce çok konser yapıldı. Konsere gelenlere pek çok defa şarap ikram edildi. İsteyenlere bir, bazılarına belki iki kadeh şarap verildi ve ikram konser başlamadan önce bitti. Nitekim bu defa da aynen öyle olmuş. Yani ortada ne "şarap partisi" varmış ne de -garibin sandığı gibi- "caz konseri" söz konusuymuş.
Kaldı ki şarap sunulan yerin "Kutsal Emanetler"in Topkapı Sarayı’nda muhafaza edildiği yerle mesafesi "150 metre" deniyor. Dahası, bu mekána "kutsal"lık izafe edince İstanbul’da kutsal olmayan yer kalmıyor.
Gördüğünüz gibi "bağnazlık" bir kere egemen olmayagörsün, burada "Heykel tahrik edici" der, ötede bir "nü" tablo görünce nevri döner. Klasik bir Batı müziği konserine gitmeyi günah sayar. Operaya gitmeyi kiliseye gitmekle karıştırır.
Türkiye’nin "çağdaş uygarlığı" yakalamasının ve Avrupa Birliği’ne üye olmasının yolu kanun değiştirmek değil, bu kafaları değiştirmektir.