BAŞBAKAN Bülent Ecevit'in bir süredir Türk kamuoyunu işgal eden ABD gezisi dün başladı.
Gezinin ilgi odağı olması ve önemli görülmesi için hem bizim yönümüzden hem de ABD açısından çok neden var...
Bizim için önemli...
Çünkü Türkiye yıllardır sürüp gelen hesapsız ekonomi ve maliye politikalarının ağır faturasını ABD'nin desteği olmadan ödeme olanağına sahip değil.
Dahası... Bu fatura ödenmezse geride en azından Arjantin gibi sokak anarşisi ve darbe ihtimallerinin beklediği biliniyor. O yüzden Türkiye, yakın tarihinin en dik başlı Başbakanını şimdi ABD'nin isteklerine olabildiği kadar çok ‘‘evet’’ demeye gönderiyor.
Buna karşın ABD de, kendi stratejik çıkarlarını bu bölgede koruyacak en güvenilir müttefik olarak Türkiye'ye muhtaç olduğunu biliyor.
Ancak bu geziyi önemli ve ilginç kılan yeni faktörler var:
ABD, özellikle 1970 sonlarında ve 80'li yıllarda, Türkiye'de ‘‘Ilımlı İslam’’ egemenliğinde bir devlet istiyordu. Ulus-devlet modelini ve Atatürk devrimlerine bağlılığı terk etmiş bir toplum kendi özlemlerine daha uygundu... Çünkü Türkiye'yi ayakta tutan bu iki sütun yıkılınca, bu 65 milyonu istediğiniz kalıba sokmak kolaydı.
İçeriden dışarıdan bu amaçla çok uğraşan oldu. Gazete sütunlarında hálá boy gösteren pek çok sürüngen, bu değirmene bol bol su taşıdı. Neyse ki içeride maya sağlam çıktı. Dışarıda da Taliban yobazlarının Afganistan'da yaptıkları ile 11 Eylül İkiz Kuleler Faciası akılları başa getirdi. Laik ve demokratik temeller üzerinde yaşayan bir ulus-devlet Türkiyesi'nin, sadece Türk ulusu için değil, Ortadoğu barışı, dünya barışı ve başta ABD olmak üzere tüm Batı dünyasının çıkarları yönünden çok daha yararlı olduğu anlaşıldı.
Şimdi işte o Türkiye'yi ayakta tutmak gerekiyor. Zaten bu gezinin her aşamasında her an karşılaşılacak olan gerçek budur. Bu Türkiye için önemli bir şans teşkil etmektedir. Çünkü dünyada artık itilip kakılan bir Türkiye değil, değeri ve önemi anlaşılan bir Türkiye söz konusudur. Türkiye bu şansını kullanmayı bilmeli, örneğin düne kadar savsaklanmak istenen AB üyeliğini kolaylaştırıcı adımlar atmalıdır.
Başkan Bush yönetiminin, ABD ile stratejik işbirliği kurmaya hazır bir Türkiye'yi rahatsız edecek önerilerden, örneğin ‘‘Irak'a biz saldıracağız. Sizin de askerinizle bize destek vermenizi bekliyoruz’’ demekten veya Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurmayı sonuçlandıracak projelerden kaçınması beklenmelidir. Aksi halde ABD, Türk kamuoyunun ciddi tepkisini karşısında bulur.
Ama ABD yönetimi eğer Aşil'i topuğundan vurmayı (Ecevit'i ve Türkiye'yi kazanmayı) istiyorsa, yapacağı en akıllıca şey, Kıbrıs Rum Yönetimi ile Yunanistanıuyarıp, ‘‘Kıbrıs'taki Türklerin meşru haklarını kabul etmeye’’ onları ikna etmesidir.