BİR başbakanın bir gün ortaya çıkıp, üstelik "en tabii insan hakkı" adına "Şu grubun yayınladığı gazeteleri almayın" diyeceği kimsenin aklına hayaline gelmezdi.
Başbakan Tayyip Erdoğan’a kocaman bir "aferin" diyerek lafa başlamak gerekiyor. Çünkü bu müstesna örneği ona borçluyuz.
Her gün pek çoğumuz "Başbakan’ın kavgaları" konulu TV dizisini izlediği için çok muhtemelen "nerede bu çağrıyı yaptı?" sorusunun yanıtını biliyorsunuzdur.
Ama yine de özetleyelim:
Erdoğan önceki akşam, başında bulunduğu partinin Ankara İl Örgütü tarafından verilen "iftara" katılmış. Orada -ceketini çıkartmadan- bir konuşma yapmış. O konuşmada önce hiçbir ayrım yapmadan, "Bu ülkede medya güvenilirliğini yitirmiştir" diye lafa başlamış. Sonra hedefi daraltmış:
"Partimin mensupları olarak, yalan yanlış haberleri yapan medyaya karşı sizler de kampanyanızı yapın. Bu gazeteleri evinize sokmayın. Bu kadar açık konuşuyorum. Siz mi bize yalan yanlış bu tür kampanyalar yapıyorsunuz, (Almanya’daki Deniz Feneri Derneği dolandırıcılığının kamuoyuna duyurulmasını kastediyor O.E.) biz de en doğal hakkımızı kullanıyoruz. Biz de size bu kampanyayı başlatıyoruz, almayacağız. Hangi dilden anlarsanız o dilden konuşacağız. (...)" demiş.
İnsanın aklına önce "Madem medyanın itibarı kalmadı, ne telaş ediyorsun?" sorusu geliyor.
Ama önce bir parantez açmak istiyoruz:
Hani 28 Şubat’ınardından birtakım sivri akıllılar bazı ticari kuruluşlara karşı boykot başlatınca buna -haklı olarak- karşı çıkan kalemler vardı. Şimdi Tayyip Erdoğan iktidarına akıl hocalığı yapan o kalemler bu çağrıya ne diyor?
Bir de Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti beğenmeyip de Tayyip Erdoğan’la birlikte yeni bir Cumhuriyet arayışına giren "özgürlükçü" (!?) kalemlerin bu konudaki görüşlerini okumak isterdik.
Konuya gelince:
Böyle bir "husumet" çağrısının yapıldığı yer ve zamanın uygunsuzluğu bir yana, eminiz hiçbir demokratik ülkede eşi menendi yoktur. Nitekim biz Türkiye’de bu tür bir çağrı yapan (merhum Adnan Menderes ile Necmettin Erbakan dahil) hiçbir Başbakan anımsamıyoruz.
Kaldı ki Başbakan bu çağrıyla düpedüz, "Gerçekleri değil, benim istediklerimi öğrenin, gerisine kafanızı kapatın" demiş oluyor.
Aksi söz konusu olsa yani -daha önce yazdığımız gibi- "Demokrasi"nin "D" harfini bilse tam tersini söyler, örneğin "O gazeteler yalan yanlış yazıyor. Onlardan şikáyetçiyim. Doğruları öğrenmek için hem onları hem de onların dediklerinin aksini yazanları alın. Kendi aklınızla tartın, ölçün biçin. Böylece benim dediklerimin doğru olduğunu siz kendiniz de görün" derdi.
Bu boykot çağrısını ciddiye alan olur mu bilmiyoruz. Ama bu çağrıyı yapan Başbakan’ınülkesini, Avrupa Birliği gibi, "demokrasinin kök saldığı" bir dünyaya kimsenin almayacağından eminiz.
Hoş Başbakan’ında artık Avrupa Birliği gibi bir meselesi olmadığına göre, mesele yok demektir.