Quo Vadis?*

BİNDİK bir alamete diye başlayan bir laf var. Sonu herkesçe bilindiği için tekrar etmiyoruz. Ama Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son günlerdeki konuşmalarına ve tavrına bakınca, daha önce aynı konuda dile getirdiğimiz endişelerin haklı olduğunu görüyor, itiraf edelim korkuyoruz.

Korkumuzun kişisel hiçbir nedeni yok.

Ama ülkenin bugünkü yönetici kadro -özellikle de Başbakan Tayyip Erdoğan- elinde çok ciddi bir badireye doğru sürüklenmekte olduğunu görüyoruz.

Kaç kere yazdık, hatta 4 Ekim 2008 günü bu sütunda çıkan yazıda hepimizi alarme etmesi gereken olaylardan kamuoyuna yansıyanların listesini verdik. Şimdi dağda akan kanın bu gidişle sokakta da karşımıza çıkacağına dikkat çektik.

Tabii kimse aldırış etmedi.

Etmedi ama sonunda Başbakan yurdun bir parçasına, üstelik daha önce "Başkaları gidemez ama biz gideriz" dediği yörelere binlerce polis ve askerin koruması olmadan gidemez hale geldi.

Bu tabloyu düzeltmesi gerekirken de tam tersini yaptı. Tuttu 3 Kasım günü, partisinin Hakkári’deki Merkez İlçe Kongresi’nde, önce tamamen katıldığımız sözler söyledi. Örneğin bu ülkede tek devlet, tek bayrak, tek millet esasının geçerli olduğunu ve olacağını ifade etti.

Tamam... Orada kalsana!

Hayır. O totaliter zihniyet hemen ortaya çıktı:

"Buna kim karşı çıkabilir yahu? Buna karşı çıkabilenin bu ülkede yeri yok. Buyursun istediği yere gitsin. Bundan normal şey ne olabilir?" dedi.

Deyince de elbet yanıtını aldı. Demokratik Toplum Partisi Genel Başkanı Ahmet Türk, haklı olarak, "Bu vatan hepimizin ortak vatanı değil mi? Kim, kimi, kimin vatanından kovuyor?" diye sordu. (Ahmet Türk’ün akıl almaz sorumsuzluklarına başka yazıda değiniriz.)

Buna benzer bir olay yakın günlerde Bulgaristan’da cereyan etti. Irkçı GERB partisinin lideri Boyko Borissov da oradaki Türk kökenli Bulgar vatandaşlarına, "Ya Bulgar olun burada kalın, yahut kendinizi Türk hissediyorsanız Türkiye’ye gidin" dedi.

Dedi ama hemen ardından Bulgaristan Cumhurbaşkanı Georgi Pıvanov, Borissov’u, "Türk kökenli insanlardan özür dilemeye" davet etti.

Demokrasisi henüz 16 yaşında olan Bulgaristan’da oluyor bu...

Dedik ya, "Keşke orada dursaydı" diye... Başbakan keşke "istemeyen gitsin"le yetinseydi.

Yine kendini tutamadı. Bu defa da, "İstanbul’da PKK sempatizanı bir gruba bir vatandaş pompalı tüfekle müdahale etti. Bu konuda vatandaşlara ne tavsiye ediyorsunuz?" diye soran bir gazeteciye, "Bu devletin güvenlik kuvvetleri herkesin huzurunu temin gücüne sahiptir" gibi bir yanıt vereceğine, "hukuk dışı"lığı savundu:

"Vatandaşıma öncelikle sabır tavsiye ederim. Fakat bu sabır nereye kadar olacak? Bunun da endişesi içindeyim. Eğer siz vatandaşın mağazasının camlarını indirirseniz, vatandaşın hayatına kastederseniz, hayatına kastettiğiniz vatandaş kalkıp da eğer elinde böyle bir tedbiri, böyle bir imkanı varsa kendisini savunma yoluna gidecektir" dedi.

Bu zat sözlerinin kardeş kanına yeşil ışık yaktığını görmüyor mu? Ona partisi içinde, ailesi içinde, yakın çevresinde kimse aklını başına al diyemiyor mu?



(*) Gidiş nereye?
Yazarın Tüm Yazıları