GENELKURMAY Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün önceki akşam Ankara’da yapılan bir törenin ardından gazetecilerin, Şemdinli iddianamesi nedeniyle yönelttikleri: "Başbakan Tayyip Erdoğan’dan bir talebiniz oldu mu?" şeklindeki soruya verdiği "Yorum yok" yanıtının ardındaki gerçeği, kulağı delik arkadaşımız Uğur Ergan aydınlatmış.
Özkök bilindiği gibi Başbakan Tayyip Erdoğan’la geçen hafta görüşmüştü. O zaman Erdoğan’ın Özkök’e;
"Bu olayda hiçbir dahlimiz yok. Biz, bu olayın aydınlanması için sonuna kadar üzerine gideriz, gelin birlikte üzerine gidip, bu tertibi çözelim" dediği kamuoyuna yansımış, bu bilgi tekzip edilmemişti.
Uğur Ergan, işte bu görüşme sırasında Özkök’ün şunları söylediğini bildiriyor:
Bu sadece Yaşar Paşa’ya yönelik değil bir şey değil. Bu Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) halkın gözündeki itibarını sarsmaya yönelik bir girişimdir.
Bu durumda TSK’yı savunmak, destek olmak ve sahip çıkmak öncelikle Başbakan olarak sizin görevinizdir.TSK olarak bunu sizden bekliyoruz.
Biz konuştuğumuzda, kendimizi savunmak zorunda kaldığımızda herkes bundan zarar görür. Borsa bile bundan zarar görüyor.
TSK olarak en alt rütbelisinden en üst rütbelisine kadar Yaşar Paşa’nın arkasındayız.
Özkök’ün yaptığı değerlendirmelerden birincisine katılıyoruz. Ortada Van Cumhuriyet Savcısı’nın "suçluları bulup adaletin karşısına çıkarma" görevini aşan unsurlar var. Adeta Güneydoğu Anadolu’da görev yapan askerin moralini bozma ve Silahlı Kuvvetler’in saygınlığını azaltma amacıyla başlatılmış bir yıldırma kampanyası ile karşı karşıyayız gibi. Yoksa Cumhuriyet Savcısı’nın suç sanığı bir veya birkaç kişiyi adalete sevk etmesine kimse bir şey demez.
Ama Özkök’ün sözlerinin bizce asıl önemlisi, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni savunma görevinin bizzat Başbakan tarafından yapılması gerektiğine ilişkin olanıdır. Eğer Başbakan bu konuda kendine düşeni yapsaydı Özkök gibi, hukuka ve hiyerarşiye saygılı bir komutan böyle bir uyarıda bulunma gereğini duymazdı.
Zaten öyle sanıyoruz ki Başbakan Erdoğan’ın açık bir şekilde, "Silahlı Kuvvetler’in tayin terfi sisteminin işlemesine karışmayacağız" güvencesini vermek zorunluğunu hissetmesinin gerisinde bu uyarı yatıyor.
Eğer aksi söz konusu olsa, yani "her şey yerinde, tüm kurallar işler halde ve ilişkiler mükemmel düzeyde" denebilseydi hem Erdoğan konuya zamanında sahip çıkardı, hem de böyle "Vallahi billahi karışmayacağız" anlamına gelen bir güvence vermek zorunluluğunu hissetmezdi.
Ama yine de Başbakan otursun kalksın, "hukuka saygılı, demokrasiye inanmış" bir Genelkurmay Başkanı ile çalıştığına şükretsin. Eğer Özkök geçmişte örneğini gördüğümüz türden bir Genelkurmay Başkanı olsaydı, Türkiye bir gerilimden ötekine sürüklenir, istikrarın zerresi kalmazdı.