Öcalan'ı zor alırız...

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Türkiye acaba kendi gücünün mü farkında değildi yoksa yıllardır atması gereken adımı geciktirerek mi hata yaptı?

Türkiye'nin son ve kararlı çıkışı karşısında Suriye'nin hemen boyun eğmesi bu iki ihtimalin de eşit derecede doğru olabileceğini gösteriyor.

Sadece onu değil... Bu çıkışı daha önce yapmış olsaydık binlerce insanımızı muhtemelen kaybetmemiş olacağımızı da...

Söze devam etmeden sormak istiyoruz: Bunun hiç değilse siyaseten sorumlusu kim ise onu bulup ortaya çıkarmamız gerekmez mi?

Ama biz bugün Suriye ile varılan mutabakattan değil (fırsat bulursak onu ele alacağız çünkü anlaşmanın bazı boşlukları olduğunu düşünüyoruz), bu olayın yol açtığı öteki gelişmeden yani PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Rusya'ya kaçmasından söz edeceğiz.

Hemen belirtelim:

Rusya'nın Abdullah Öcalan'ı Türkiye'ye teslim etmesini beklemenin (bizzat Başbakan'ın da ifade ettiği gibi) gerçekçi bir yanı yok. Ama yanlış anlamayın: İki ülke arasında ‘‘suçluların iadesi’’ anlaşması olmadığı için değil. O yok ama, eğer iki ülkenin ilişkileri böyle bir iadeyi gerekli kılacak kadar iyi olsaydı, Rusya Öcalan'ı pekala iade edebilirdi.

Oysa durum farklı... Ve hiç de ümit verici değil. Şu nedenle:

Ruslar bilindiği gibi uzun süre PKK'ya da ayrılıkçı Kürt militanlara da yüz vermedi. En azından resmen politikası bu idi ama pratikte de buna aykırı bir tutumu olmuyordu.

Vaktaki Çeçenler silaha sarıldıktan sonra Türkiye'den birileri Çeçenistan'a el altından gönüllü toplamaya ve yardım göndermeye başladı ve Türkiye'yi yönetenler de buna göz yumdu... O zaman Ruslar'ın da tavrı değişti.

Doğrusunu söyleyelim: O zaman Ankara'daki Rus Büyükelçisi Albert Çernişev özel sohbetlerinde bununla ilgili şikâyetlerini saklamıyordu.

Çernişev daha sonra Rusya Federasyonu Dışişleri Bakan Yardımcısı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret etti ve bu sırada gazetecilere ‘‘Sırça köşkte oturan başkasına taş atmaz, çünkü başkaları da size atabilir’’ diye (21 Temmuz 1995, gazeteler) demeç verdi.

Oysa Ocak 1995'te Moskova'ya giden o zamanki İçişleri Bakanı Nahit Menteşe ile Rusya Başbakan Birinci Yardımcısı Oleg Soskovets ve İçişleri Bakanı Victor Yerin'in imzaladıkları protokole göre ‘‘iki ülke, terörist örgütler tarafından yöneltilecek faaliyetlerin önceden alınacak tedbirlerle bertaraf edilmesini ve iki İçişleri Bakanlığı arasında bilgi alışverişinin devam etmesini taahhüt’’ etmişlerdi.

İşte o sıradaki tutumumuzun faturasını şimdi ödüyoruz:

Öcalan Moskova'ya gidiyor. Bunu Türkiye Başbakanı dünyaya ilan ediyor. Buna karşılık Ruslar, bilgi vermeyi bırakın, Öcalan'ın Moskova'da olduğunu bir de yalan söyleyerek inkâra kalkıyorlar.

Ruslar'ın ayıbı büyük. Ama biz kendi kusurumuzun ne olduğunu bilelim diyoruz:

Anımsar mısınız Ocak 1996'da bir kısmı Çeçen kökenli bir grup terörist Trabzon'dan Rusya'nın Soçi Limanı'na gitmek üzere olan Avrasya isimli feribotu, içindeki çoğu Rus yolcuyla kaçırmıştı. Başta Nazlı Ilıcak olmak üzere bazı çok akıllı yazarlarımız da onları ‘‘Şeyh Şamil'in torunları’’ diyerek kahraman ilan etmişti. Nitekim her biri 8 yıl 10 ay hapse mahkûm edilen bu teröristler bir buçuk yıl sonra uygun usullerle teker teker hapishaneden kaçırılmışlardı.

Şimdi o zamanın çok akıllılarına soralım:

Abdullah Öcalan'ı Ruslar'dan ne yüzle isteyeceğiz, söyler misiniz?



Yazarın Tüm Yazıları