BELLİ ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği ama henüz resmen açıklanmayan "Türkiye’deki din ve ahlak eğitim ve öğretimi" konulu karar, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarını rahatsız etmiş. Bunu hükümet sözcüsü Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in dünkü sözlerinden anlıyoruz.
Çiçek,"AİHM kararı Türkiye realitesine uygun mu bilmiyoruz. Sorunu çözmeyebilir" dedikten sonra şunları söyledi:
"Giderek öyle bir hal alıyor ki, İnsan Hakları Mahkemesi, ’Dertlere deva, hastalara şifa, borçlulara eda’ mahkemesi haline getiriliyor. Kanserin çözümü de orada aranır hale getirildi."
Söze devam etmeden, konuyu özetleyelim:
Alevi bir öğrenci velisinin, kızınınlisede "İslamiyet’in Sünni" anlayışına uygun bilgileri öğrenmeye mecbur edilmesinin "vicdan özgürlüğüne" aykırı olduğu iddiasıyla AİHM’ye başvurmuştu. Mahkeme bu başvuruyu yerinde buldu. O da dünkü Hürriyet’te yayınlandı. Böylece Anayasa’nın 24’üncü maddesindeki, "Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır" hükmünü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’neaykırı şekilde uyguladığımız ortaya çıktı.
Şimdi AKP iktidarı bunun sıkıntısını dile getiriyor. Sayın Cemil Çiçek de "İyi ama o karar bakalım Türkiye realitesine uyar mı?" diyor.
Ne demek "Türkiye realitesine uygun olmak veya olmamak?"
Türkiye, AİHM kararlarına uymayı 1987 yılında resmen taahhüt ederken, "Mahkeme kararlarından Türkiye realitesine uygun olmayanlara uymayız" mı demişti? Böyle bir çekince mi koymuştu? Koysa bunu ciddiye alan mı olurdu?
Anımsarsınız... Aynı mahkemenin, "Üniversitelerde türbanın yasaklanması din ve vicdan özgürlüğüne müdahale değildir" anlamındaki kararı da Başbakan Tayyip Erdoğan’ı çok kızdırmıştı. Hatta Erdoğan,"O kararı vermeden önce din ulemasına sormaları gerekirdi" anlamında laflar etmişti. Neyse ki Çiçek bir önceki istasyonda durmayı bilmiş.
Bununla birlikte Çiçek’in bir noktada yerden göğe kadar hakkı olduğunu kabul etmek lazım. O da "Din eğitimi problemi olduğunu biliyoruz. Mücavir alanları da var. Bir güvenlik problemi, bir birlik-bütünlük problemi, bir barış ya da husumet konusu, ayrıştıran bir konu olarak karşımıza çıkıyor" şeklindeki sözleri.
Lakin Sayın Çiçek’in atladığı -veya bilerek görmezden geldiği- nokta "bu problemi çözme" yükümlülüğünün doğruca mensubu bulunduğu parti ve üyesi olduğu hükümete ait olduğudur.
Siz Anayasa’nın yukarıda aktardığımız, "öğrencilere din kültürü ve ahlak dersi verin" anlamındaki hükmünü "öğrencilere İslamiyet’in bir kesim tarafından benimsenmiş şeklini öğretin" şeklinde anlar ve uygularsanız, mahkemeden elbet bu yanıtı alırsınız.
Nitekim Çiçek demecinin bir yerinde, "Kuran kurslarına gidecek öğrencilerin en az 12 yaşında olmasına" ilişkin yasayı eleştiriyor. Sonra da "Niye çocuk İngilizce, keman kursuna gidip, Kuran kursuna gidemez?" diyor.
Yanıtı biz verelim... Bunlar seküler bilgilerdir. Temel fark budur. O nedenle çocuk ileride tercihlere açıktır. Oysa ötekinde çocuğun zihni küçük yaşta verilenle şekillenir. Zaten Çiçek ve aynı görüşte olanlar, çocukları o nedenle küçük yaşta kendi kalıplarına dökmek isterler.