Paylaş
Öyle ya... Milletimizin “Bu Anayasa değişmelidir” dediğini öğrenen siyasi iktidar “Öncekiler gibi durumu idare etmektense risk alıp hemen harekete geçmiş”miş.
Başbakan öyle diyor ama maalesef gerçekler öyle demiyor.
Nitekim cümle âlem, Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olduğu 15 Mart 2003 tarihinden önce bu Anayasa’nın tam 15 kere değiştirildiğini, bunlardan örneğin 2001 tarihli yani Bülent Ecevit’in başında olduğu Koalisyon hükümeti döneminde kabul edilen 4709 sayılı değişiklikle 34 maddenin Avrupa Birliği standartlarıyla uyumlu hale getirildiğini biliyor.
Dahası... Yürürlükteki Anayasa’nın yine de değiştirilmesi gereken hükümlerinin bulunduğu, örneğin Cumhurbaşkanı yetkilerinin “demokratik parlamenter sistem”in gereklerine göre azaltılması gerektiği, milletvekili dokunulmazlıkları başta olmak üzere sistem içindeki tüm “dokunulmazlık” zırhlarının gözden geçirilmesi gerektiği de Erdoğan’ın Başbakanlık sorumluluğu üstlendiği tarihten beri belki bin defa (belki on bin defa) dile getirilmiştir.
İşin tuhafı, milletvekili dokunulmazlığını demokratik sisteme uygun hale getirmeye kamuoyu önünde söz veren kişi bugünkü Başbakan Tayyip Erdoğan’dır.
Öteki kurum ve kişilere sağlanmış dokunulmazlıkları da ele almak gerektiğini her fırsatta tekrarlayan da, bugünkü Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’tir.
Nedense bu konudaki vaat ve sözlerini unutan, o nedenle gündemdeki Anayasa değişikliği paketi içinde dokunulmazlıklarla ilgili hüküm koymayan da onlardır.
Gerçek bu kadar açık iken Başbakan Erdoğan’ın herkesin gözünün içine baka baka, “Statükoya boyun eğer, ağır sorumlulukların, ağır yüklerin altına girmeyebilirdik. ‘Böyle gelmiş, böyle gitsin’ anlayışıyla yolumuza devam edebilirdik” demesini açıklayabilir misiniz?
Başbakan’ın ilginç bir mantığı var:
Hem bu Anayasa’yı muhalefetle uzlaşarak değiştirmeye çalıştıklarını söylüyor hem de kendi arkadaşlarının birkaç ayda hazırladığı taslağın bir hafta on gün içinde yapılan eleştiriler ışında değiştirilmesine ihtiyaç duymasının ne anlama geldiği üzerinde durmuyor.
Öyle ya... Siz iki ayda hazırlayacaksınız. Sonra o iki ayda inşa ettiğiniz metnin ne kadar çürük ve zayıf taraflarının olduğu bir fiske vurunca ortaya çıkacak. Ama muhalefet “Böyle dayatma mantığı ile karşımıza getirilen metni biz kabul etmeyiz” deyince kızacaksınız.
Sizin iki ayda olgunlaştıramadığınız metni muhalefetin iki haftada olgunlaştıracağı anlamına gelen koşulunuz, çelişkinizi göstermiyor mu?
Kaldı ki bu taslak içindeki birkaç adet ayrıntıyı gösterip yapılanı “demokratikleşme” adımı diye yutturmaya kalkanı, bu iktidara bir yerinden bağlanmamış hiç kimse kabul etmiyor. Öyle ya... Hem hukuk devletinin temel güvencesi olan yargıyı iktidara daha da bağımlı hale getirmeye çalışıp hem de “yargı reformu”ndan söz edene niye inanalım ki?
Paylaş