Kábusa önlem...

O uğursuz gecenin ikinci yıldönümünü dün gece yarısı idrak ettik.

On sekiz bin insanımızı kaybettiğimiz, kırk bin kadarının yaralandığı, on binlerce binanın yıkıldığı ve milyarlarca doların yıkıntılar yüzünden havaya uçtuğu -ya da toprağa gömüldüğü- o menhus gecenin...

Geride kalan iki yıl zarfında (bugün herkesin beceriksizliğinden söz ettiği) 57'nci hükümet, bu büyük depremin yarasını son derece hızlı bir şekilde sardı. Felaketin sadece gerçek mağdurlarına değil, maddi durumu iyi olmasına rağmen yoksullar için ayrılmış yardım parasına tenezzül edecek kadar ahlak düşkünü çakallara bile şefkatle ulaştı.

Ama aynı hükümet, yaşanmış deprem için gösterdiği beceri ve başarının yüzde birini, meydana gelecek depremlere karşı alınması gerekli önlemler konusunda gösteremedi.

İki yıl sonra bakıyoruz ortada hálá, zorunlu deprem sigortası uygulaması dışında elle tutulur bir şey yok.

Başta, muhtemel bir depremde en ağır zarara uğraması beklenen on milyonluk İstanbul olmak üzere hiçbir yerde halka, ‘‘depremde ne yapacağı’’ konusunda en küçük bir eğitim verilmedi.

Daha düz bir ifadeyle söyleyelim:

İnsanımız kış gelmeden evinin odununu, kömürünü, fuel-oil yahut mazotunu alır. Çünkü ihmal ederse kış aylarında donacağını bilir.

Yağmura karşı palto, pardesü, şemsiye alır. Evinin çatısını onarır. Çünkü bu gerçeklerle yaşamaya, yağmuru, karı ve soğuğu felaket olmaktan çıkarmaya eğitimlidir.

Ama sıra depreme gelince hiç de böyle bir eğitimimiz, alışkanlığımız yok. Kafamız onun ‘‘kış’’ gibi, ‘‘yağmur’’ yahut denizlerdeki ‘‘fırtına’’ gibi kaçınılmaz olduğunu hálá kabul etmiyor.

İşin kötüsü devlet de bize bu bilinci, bu eğitimi, bu terbiyeyi vermiyor. Vermenin kendi işi olduğunu görmüyor. Halk devleti, devletin bu konularda önlem alması gereken otoriteleri de (valileri, kaymakamları, güvenlik güçleri, sosyal yardım kuruluşları, sağlık örgütü vb.) boş gözlerle halkı seyrediyor.

Gerçek bu olduğu için biz ‘‘Şimdiye kadar şu sayıda ilkyardım ekibi eğittik, görevlilere şu kadar malzeme dağıttık’’ gibi açıklamaları anlamsız buluyoruz.

İnsanlar deprem öncesi önlemleri almaya mecbur bırakılmadıkça ve eğitilip bununla ilgili provalar yapmadıkça her şey palavradır.

Deprem öncesi alınacak önlemlerden söz etmişken... Merak ediyoruz, Mart 2001'de isimlerinden çok söz edilen ve yaptıkları cihaz sayesinde, o tarihte meydana gelen Afyon ve Denizli depremlerini yaklaşık 40 saat önce belirleyip Başbakanlığa haber verdikleri bildirilen İTÜ'lü Dr. Berk Üstündağ ile mühendis arkadaşı Lütfü Canyaran ne oldu? Yoksa kansere çare bulan (!) Dr. Ziya Özel hikáyesinin bir başka türü mü söz konusuydu?
Yazarın Tüm Yazıları