BİRİLERİNİ bulsak da ya kutlamak için elini sıksak yahut da ‘‘Bu ülkenin itibarıyla oynamaya, adaletin tecellisini bunca yıl engellemeye utanmıyor muydunuz?’’ diyerek yakasına yapışsak, suratına tükürsek...
Ne dersiniz? Hangisi doğru olur?
Konu yine o meşhur Manisaişkence davası...
Sayıları 10'u aşkın bir grup lise öğrencisini Manisa polisi 25 Aralık 1995 gecesi ‘‘DHKP-C isimli yasadışı silahlı çete üyesi’’ oldukları iddiasıyla gözaltına alır. Bu çocukların bazı yerlere afiş astıkları, propaganda yaptıkları ileri sürülür. Nitekim gözaltında alınan ifadelerinde ‘‘suçlarını itiraf’’ ederler. Lakin bu itirafları işkence zoruyla yaparlar.
Ve önce mahkûm olurlar. Ancak itirafların işkence altında alındığı, o zamanki CHP Manisa milletvekili Sabri Ergül tarafından Meclis'e ve kamuoyuna duyurulunca olayın yönü değişir. Çocuklar beraat ederler.
Gerçi Manisa Ağır Ceza Mahkemesi, çocuklara işkence yaptığı ileri sürülen polis memurlarını iki kere beraat ettirir ama Yargıtay'ın bu beraat kararlarını ısrarla bozması sonucu dava, işkence sanığı bir başkomiser ile 9 polis memurunun 60 ila 13 ay süreyle hapis cezasına çarptırılmalarıyla biter. Ne var ki bu hüküm ancak zamanaşımının dolmasına üç ay kala kesinleşir. Çünkü Yargıtay, hapis cezalarıyla ilgili kararı yeni onaylar.
Olayın çıplak özeti bu. Ama gerisinde kendi kadrosunda bulunan polis memurlarını bulup da onlara tebligat yapamayan, daha doğrusu görevini böyle yaparak (!) davanın zamanaşımına uğramasına çalışan polis tertibi var.
Sadece o değil... Bir de ManisaAğır Ceza Mahkemesi'nin işkence yaptıklarını daha sonra kabul ettiği polis memurları hakkında iki kere ve ısrarla beraat kararı vermesindeki tuhaflık var.
Gördüğünüz gibi Türkiye'de adalete ulaşmak kolay değil. Nitekim polis teşkilatımızın, ‘‘1991 yılında Birtan Altıntaş isimli bir üniversite öğrencisini işkenceyle öldürmek’’ suçundan aradığı polis memuru İbrahim Dedeoğlu'nu yıllardır ikamet ettiği adresinde bulamamak için iki sene direndiği 13 Şubat 2003 tarihli Milliyet'te uzun uzun anlatılıyordu.
Daha çok örnek var ama kesinleşmemiş hükümler üzerinde yorum yapılamayacağı için tek tek yazmıyoruz.
Aslını ararsanız (o zamanki) Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün ‘‘İki yılda (2000 ve 2001'de) 163 kamu görevlisinin, insanlara işkence ve kötü muamele yapma suçundan mahkûm olduklarına’’ dair 20 Mart 2002 tarihli açıklaması durumumuzun ne olduğunu ortaya koyuyor. Nitekim Türkiye İnsan Hakları Kurumu daha geçenlerde (31 Mart günü) yaptığı bir açıklamada, ‘‘1990 ile 2002 arasındaki 11 yıllık dönemde 14 bin 500 işkence, 1261 yargısız infaz, 518 gözaltında ölüm ve 216 gözaltında kayıp olayı saptadıklarını’’ bildiriyordu.