İlk gün...

DÜNDEN itibaren Türkiye’nin yeni bir Cumhurbaşkanı var...

Sayın Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkması, hayli sancılı bir süreci yaşamaya hepimizi mecbur etti. Ama demokratik sistemin ve hukukun temel kurallarından sapmadan çözüm aramayı bilen Türk ulusu, "meşruiyetin" gösterdiği sonuca ulaşmayı bildi.

Bu aşamada hepimize düşen Sn. Abdullah Gül’ün Onbirinci Cumhurbaşkanı olduğu gerçeğini kabul etmek ve Türk ulusu önünde ettiği yemine sadık kaldığı sürece, kendisine yardımcı olmaktır.

Sayın Gül dün çok ciddi yükümlülükler üstlendi. Gerçi onların hiçbirine sadık kalmasa da, eylemi "vatana ihanet" niteliği taşımadığı sürece, kimseye hesap vermesi gerekmez.

Ama kısa vadede Türk kamuoyu, uzun vadede ise tarih, Sayın Gül’ü yakından izleyecek ve irdeleyecektir.

Kamuoyu ve tarih ondan "Türk milletinin birliğini temsil eden; Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını" sağlayan bir Cumhurbaşkanı olmasını isteyecektir.

Onunla kalmayacak Gül’ün "tarafsız" ve "sorun çözücü" bir Cumhurbaşkanı olup olmadığını her an sorgulayacaktır.

Ancak buradaki "tarafsızlık" kavramı zaman zaman yanlış anlaşılmaktadır.

Cumhurbaşkanı öncelikle "devletin başı"dır. Bu sıfatı nedeniyle, "devletin kurucu felsefesiyle" bütünleşmiş olmaya mecburdur. Örneğin, "Bu devlet laik temeller üzerine kurulmuştur ama ben bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Öyle devam etmesini de gerekli görmüyorum" deme hakkına sahip değildir.

Bunu dediği veya demeden o yönde bir çizgi tutturduğu zaman meşruiyetini kaybeder. Bir başka deyişle, devletin kurucu felsefesine karşı tarafsız olmak gibi bir lüksü yoktur.

Bir başka deyişle ne Anayasa karşısında, ne Türk ulusu karşısında, ne bayrak karşısında, ne de ettiği yeminle "koruma" sözü verdiği diğer değerler konusunda "tarafsızlık"tan bahsedilebilir.

Biz Sayın Gül’ün bu ilk gününde ona iyi dileklerimizi sunmayı görev biliyor, Büyük Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e layık bir Cumhurbaşkanı olmasını diliyoruz.

ÑÑÑÑÑÑÑ-

Not: Türkiye’deki Musevi Cemaati Başkanı Sn. Silvyo Ovadya, 26 Ağustos Pazar sabahı bu sütunda çıkan "Ne aldan, ne de aldat" başlıklı yazım nedeniyle bir açıklama gönderdi. Kamuoyunda bir yanlış izlenim kalmaması için örnekler vererek, Türk Yahudilerinin 1939-45 yılları arasında Nazilerin, Yahudilere uyguladığı soykırımdan başka hiçbir olayı soykırım olarak kabul etmediklerini vurguladı. "Dönem dönem haksız değerlendirmelere maruz kalsak da bizler, ülkemizin menfaatleri ve inandıklarımız doğrultusunda çalışmalarımızı sürdüreceğimizi açıklamak isterim" dedi. O.E.
Yazarın Tüm Yazıları