iSMET İnönü gibi “iktidar”ın en üst noktalarında uzun süre kalmış, sonra “Demokrasiyi bu ülkeye ben getireceğim” iddiasıyla yola çıkıp, samimiyetini “serbest seçimle iktidardan ayrılarak” ispat etmiş, ardından 23 yıl boyunca her türlü iftirayı çürütmüş bir “milli kahramanı” savunmaya ihtiyaç duyacağımızı düşünmüyorduk.
Çünkü hem hukuk hem de tarih önünde vermediği hiçbir hesabı kalmadığını biliyorduk. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kendisini “Hitler mukallidi” (Hitler’e özenip onu taklit eden kişi) olarak nitelendirmesi sayesinde iki gerçeği gördük: 1) İnönü kendi gerçeklerini belli ki hala bazı kafalara sokamamış. 2) İnönü 37 yıldır aramızda olmadığı için yeni kuşaklar onu hiç öğrenmemiş. O yüzden anlatalım dedik: Şimdi Hitler’e benzetilen İnönü, 1950 seçimleri sonucu iktidardan düşüp muhalefet lideri olduğu zaman Winston Churchill kendisine “Asıl şimdi büyüdünüz” diye telgraf çekerek kutlamıştı. Churchill’in telgrafı kamuoyunda henüz taze iken Demokrat Parti (DP) Bolu Milletvekili Zuhuri Danışman, okullar için yazdığı tarih kitabından İnönü savaşlarını çıkarmıştı. Sonra “O savaşlarda zaten yenik düştük” dediler. Ardından “Anadolu’ya kendi isteğiyle gelmedi. Zorla kaçırıldı” iftirası attılar. Yetmedi... İzmir’in DP’li Belediye Başkanı Rauf Onursal “İsmet İnönü’yü asıp derisini samanla doldurmayı” önerdi. Başbakan Yardımcısı Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu “Savaşa girmeyerek milletimizin erkekliğini öldürdü” dedi. Bunlarla tatmin olmadılar: Sırf İsmet Paşa’ya hücum etsin diye “Örtülü Ödenek”ten para vererek “iftira gazeteleri” çıkarttırdılar. Necip Fazıl Kısakürek, Osman Hamit Tat, (tarihçi geçinen) Kandemir bu takımın başta gelen isimleriydi. “Yeni Cephe” isimli gazete ile “Sebil-ür-Reşat” isimli dergi iftiracıların yayın organıydı. Nitekim savaş yıllarında ordunun başka çare bulamadığı için askeri malzeme, askeri erzak (gıda maddesi) veya saman depolamaya mecbur olduğu birkaç cami bulup “Camilerimizi ahır yaptı” dediler. O da yetmedi... İnönü’nün büyük oğlu Ömer’in Üniversite öğrencisi iken bir Rus kadınla ilişki kurmak için, o kadının arkadaşını otomobille ezdiği iftirasını attılar. Ömer İnönü yargılandı, beraat etti. Bu da tatmin etmedi. “Mevhibe İnönü Bursa’daki Merinos kumaş fabrikasını gezerken kendisine bedava bir takım erkek elbisesi kumaşı verildi” dediler. Mevhibe İnönü’nün o kumaşın parasını ödediğini gösteren makbuz kısa bir süre sonra Ulus gazetesinde yayınlandı. Bir suistimalini, yasaya aykırı bir tek eylemini bulmak için seferber oldular. Bir tane olsun örnek bulamadılar. Çok uğraştılar, yıldıramadılar. Son çare olarak “Atatürk’ün resimlerini indirip resmi dairelere kendi resmini astırdı, kendi adına pul bastırdı” dediler. Ona da, bizzat tanık olduğumuz bir açıklamasında özetle: “Biz Cumhuriyetin 10’uncu yılını görebileceğimizden bile emin değildik. Özellikle Gazi’den sonra çökeceğimiz bekleniyordu. Aksini göstermenin yolu, devlet dairelerine, paraya pula yeni devlet başkanının resmini asmaktır diye düşündük. O yüzden benim resmimi kullandık” diye yanıt verdi ama anlatamadı. Gerçi ondan bir şey eksilmiyor ama belli ki bazı kafalar da bazı şeyleri almıyor.