Paylaş
Akıl ile bağnazlık arasındaki mücadele ne yeni başladı, ne de insanlık durdukça biter.
Bu mücadelede bazen bir veya birkaç raundu bağnazlık kazanır. Ama insanlık tarihinin verdiği tek bir ders var:
En sonunda akıl galip gelir.
İran seçimleri bu mücadele sürecinin, akıl lehine ortaya koyduğu son örneklerden biri. Ama henüz maalesef nihai sonucu ortaya koyan bir örnek değil. Çünkü mollaların özellikle son 21 yıldır sahip oldukları ‘iktidar’ gücünü kolayca bırakmayacakları kesin.
Son 18 Şubat seçimleriyle artık geri dönülmez bir şekilde açığa çıkan bu mücadelenin nihai galibi elbet ‘akıl’ olacaktır. Ama İran halkının o noktaya -Necmettin Erbakan'ın meşhur sözüyle söyleyelim- ‘kanlı mı kansız mı?’ ulaşacağı belli değildir.
Meselenin bu tarafını İran halkına ve İran'ı yöneten kadrolara bırakalım. Bizim asıl üstünde durmak istediğimiz husus başka:
İran'da son seçim sadece akıl ile bağnazlık arasında geçmedi. Adı anılmış olsa da olmasa da -ki herhalde anılmış değildir- bu seçim asıl Mustafa Kemal ile Humeyni arasındaydı.
Kuşkusuz İran'da bir Mustafa Kemal aramak abestir. Ama sadece İran'da değil, örneğin uzun yıllar dünyaya ‘süper güç’lüğünü kabul ettirmiş Sovyetler Birliği'nde yaşananlara bakınca, Mustafa Kemal'in varlığını her yerde hissetmek mümkündür.
Bir an için yirminci yüzyıla damgasını vurmuş olan katı ideolojilere ve onların kurduğu devletlere bakalım:
Faşizm mi yaşıyor?
Komünizm mi?
Yoksa İran'daki Humeynizm mi?
Faşizmle komünizm, insanlığa milyonlarca cana ve altından kalkılamaz büyüklükteki maddi ve manevi zararlara patlayan çılgınlıklardan sonra kendilerini tarihin lağım çukurunda buldular.
Humeynizm de aynı menzile doğru yola çıktı. Bu ne kadar yıl alır bilinmez ama sonuç kesindir ve akıl İran'da da egemen olacak, Humeynizm silinip gidecektir.
Ama Atatürk Devrimleri'nde ifadesini bulan Kemalizm'in öldüğünü veya öleceğini -birkaç aklı evvel yabancı yazar ve gazeteciyle yerli imalat üç beş tane zıpır hariç- kimse ileri süremedi. Sürenlerin de dilleri gördükleri gerçekler karşısında boğazlarına kaçtı.
Ve Türkiye son elli senesini sağ eğilimli kadroların yönetiminde geçirmesine rağmen, çağdaş dünya ile bütünleşme potansiyeline sahip, güçlü, demokratik ve ideolojisinde tutarlı bir devlet olarak bugüne geldi.
İranlı seçmene teşekkür borçluyuz. Çünkü bize elimizdeki hazinenin değerini onlar gösterdi.
Paylaş