İSVİÇRE Dışişleri Bakanı Micheline Calmy-Rey'in bu ayın ilk yarısında Türkiye'ye yapması programlanmış ziyaretinin Türk hükümeti tarafından iptal edilmesi, Irak olaylarının hay-huyu içinde fazla dikkat çekmemişti.
Daha doğrusu Türk kamuoyu fazla önemsemiş değildi.
Çünkü verilen bilgiye göre Türkiye, Vaud Kanton Meclisi'nin ‘‘Ermeni soykırımını tanıma’’ kararı almasına tepki göstermek için gezinin ertelenmesini istemişti.
Eh... Biz Fransa Parlamentosu'nun aynı tür kararını sineye çekmiş, Belçika Parlamentosu'na hiç tepki göstermemiş, Kanada'nın, Arjantin'in ve daha pek çok ülkenin yasama organlarından geçen bu tür kararları ‘‘duymak’’ zahmetine bile katlanmamış bir ulus olduğumuza göre Vaud gibi, topu topu 3200 kilometre karelik bir İsviçre Kantonu'nun aldığı karara mı yüz verecektik?
Velakin Vaud Kantonu deyince öyle 3200 kilometre kareden ibaret deyip geçme şansınız pek yoktur.
Çünkü bu kantonun başkenti bizim siyasi tarihimiz açısından çok önemli olan Lozan kentidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin varlığını ve uluslararası statüsünü kabul edip 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşması'nı tarihin fosseptik çukuruna atan Lozan Antlaşması'nın imzalandığı kent olan Lozan.
Meğer Vaud Kanton Meclisi kendi başşehirlerinde imzalanan ve 20'nci asrın tüm bağımsızlık ve eşitlik savaşçılarına esin kaynağı teşkil eden Lozan Antlaşması'nın onurunu taşımayı reddetmekle kalmamış, bir de Lozan Antlaşması'nın imzalandığı Lozan Üniversitesi'ne Türklerin Ermenileri soykırıma tabi tuttuğunu ileri süren bir plaket asılmasına karar vermiş.
Tüm bunları biz düne kadar bilmiyorduk.
Dün öğrendiğimize göre İsviçre Dışişleri Bakanı Micheline Calmy-Rey'in Türkiye'ye gelmesine Ankara'nın karşı çıkmasının arkasında daha vahim bir gerçek varmış:
Türkiye'nin gözü kulağı olan Milli İstihbarat Teşkilatı, Sayın Bakan'ın Türkiye'ye hareket etmeden önce PKK'nın İsviçre'de yaşayan -veya oraya gelen- bir üst düzey temsilcisi ile temas kurmuş. Bunu tespit eden Türkiye de tepkisini anlaşılan ‘‘gezinizi erteleyin’’ türü bir mesajla göstermiş.
Dış Haberler Servisimiz bu olayın şimdi İsviçre'de geniş bir tartışma konusu olduğunu ve bakanın, ‘‘Ben yüz yüze bir görüşme yapmadım. Benimle görüşme istediler, ben de isteklerinizi yazıyla bildirin, dedim’’ dediğini bildiriyor.
Elbet şimdi, hangi bilginin gerçeği tam olarak aksettirdiğini bilecek durumda değiliz. Ama Sayın Bakan'ın gerçeği sakladığı veya en azından tevil yoluyla olayı kapatmak istediği izlenimi aldığımızı gizleyemeyiz.
Aslını ararsanız, İsviçre makamlarının son yıllarda Türkiye'ye yönelik bakışlarının ‘‘dostluk’’ kelimesiyle hiç de ilgisi olmadığını herkes bilmektedir.
Nitekim 1998 yılında yani Lozan Antlaşması'nın imzalanmasının 75'inci yıldönümü dolayısıyla, bu tarihi olayı Lozan'da, tam da antlaşmanın imzalandığı binada kutlamak isteyen Bern Büyükelçimiz Taner Baytok'a ne aşılmaz engeller çıkardıklarını iyi anımsarız. Ne var ki Baytok, Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi olmanın verdiği tüm olanakları kullanıp onları yola getirmiş, 75'inci yıldönümü kutlamaları kılçığını onların boğazından adeta zorla geçirmişti.