HANİ bazen "Bunun haber değeri var mı?" diye soruyoruz ya... Arkadaşımız Nuray Babacan’ın, "Yolsuzlukla Mücadele Üst Kurulu" kurulmasıyla ilgili önerinin rafa kaldırıldığına ilişkin -bugünkü Hürriyet’te okuyacağınızı düşündüğümüz- haberini görünce, açık söylemek gerekirse zihnimizden yukarıdaki soru geçti.
Yolsuzlukla mücadele ve AKP?
Böyle bir şey var mı?
Nitekim yine Nuray Babacan’ın hayli zaman önce "Avrupa Birliği’nin öncelikle yapılması gereken düzenlemeler arasında saydığı ve 2004 yılından beri üzerinde çalışmanın sürdüğü Yolsuzlukla Mücadele Üst Kurulu taslağı nihayet tamamlandı. 7 kişiden oluşacak kurulu Bakanlar Kurulu atayacak. Ancak kurul özerk çalışacak" diyerek bildirdiği Kurul projesinden vazgeçilmiş.
O kurul kurulmayacakmış, ama ondan beklenen görev, Ceza Yasası’nındeğiştirilmesini öngören yasa tasarısı kabul edilirse Başbakanlık Teftiş Kurulu’naverilecekmiş.
Başbakanlık Teftiş Kurulu biliyorsunuz Başbakan tarafından kendilerine "Şu konuyu inceleyin" talimatı gelmedikçe, devletin hazinesi soyulup tamtakır hale getirilse bile kılını kıpırdatamaz.
Somut bir örnek verelim:
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) Başkanı Zahid Akman’ın, Almanya’daki Deniz Feneri Derneği tarafından toplanan ve sonra şahsi çıkarlar için kullanıldığı ortaya çıkartılan yardım paralarıyla ilgisi var mı, yok mu meselesi Türk basınında uzun süre tartışıldı.
Var mıydı yok muydu bilmiyoruz. İnşallah yoktur. Ama bununla ilgili gerçeği ne birbirimizi suçlayarak bulabiliriz ne de aklayarak sonuca varabiliriz.
Onun tek yolu dürüst, tarafsız, ciddi bir araştırma yapılmasıdır.
Peki ne oldu? Başbakan Tayyip Erdoğan bu konu önüne gelince, Teftiş Kurulu’na, "Bakın bakalım, Zahid Akman’ın konumuna, yasalara, bağlı olduğu etik değerlere aykırı bir eylemi var mı?" dedi mi?
Demedi.
Çünkü Başbakan Erdoğan’ın "yolsuzlukla mücadele" iddialarının, "hortum kesme" edebiyatının, "yolsuzluklara damardan girme" söylemlerinin palavradan ibaret olduğu, yıllardır biriken gözlemlerimiz sayesinde zaten biliniyordu.
Yolsuzlukla mücadelede ciddi olan bir Başbakan, yolsuzluğun en önemli kaynaklarından biri olan ve bu yüzden de "baştan sona saydam" bir süreçle sonuçlandırılması amacıyla Bülent Ecevit’in döneminde hazırlanıp yasalaştırılan "Kamu İhale Kanunu"nu tanınmaz hale getirir miydi?
Sözünü ettiğimiz yasa, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı döneminde tam 15 kere değiştirildi. Sizin benim vergimle biriken devlet parası, bu değişiklikler sayesinde "taraftar"ların yağmasına terk edildi.
Böyle bir politika izleyen hükümetin "yolsuzluk"la mücadele etmesi mümkün mü?
Anadolu’dayaygın hale gelen ve -aslında masum biri olduğu ileri sürülen- Ali Dibo adıyla simgeleşen yolsuzlukların üstüne gitmediği için eleştirilince Başbakan Erdoğan, "Onların Ali Dibo dediği yerlerde bizim oylarımız arttı" dememiş miydi? Bu "bırakın soysunlar" demek değil mi?