TESADÜF bu kadar olur... Evde birikmiş bazı belge ve dosyaları Basın Konseyi’ne göndermek amacıyla dolapları, kutuları karıştırırken Süddeutsche Zeitung gazetesinin o tarihte Türkiye muhabiri olan Wolfgang Koydl’ın Kemalizm aleyhindeki bir yazısı elimize geçti. Yazının bize fakslandığı tarih 13 Nisan 1999 imiş.
O yazıya aşağıda değineceğiz.
Dün bir başka 13 Nisan’ın, yani 31 Mart 1909 tarihli İrtica Ayaklanması’nın 100’üncü yıldönümüydü.
Ve bugünün "31 Mart"çılarına karşı Atatürk ilkelerini savunan "Kemalist"lerin Türk polisi tarafından evlerinden, işyerlerinden alınıp İstanbul’a götürüldüğü, evlerine baskın yapılıp neleri var neleri yok arandığı gün de takvimler 13 Nisan 2009’ugösteriyordu.
Bu sütunu izleyenler bilirler:
"Bir soruşturma" devam ederken, o konuda yazılmış tek satırımız yoktur.
Ama dün, dördü üniversite rektörlüğü yapmış, kalanlardan önemli bir kısmı profesör unvanıyla üniversitelerde ders veren, hepsinin ortak özelliği "Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin temel değerlerine bağlılık" olan tanınmış aydınların evlerinin, işyerlerinin "uyuşturucu imalathanesi basar gibi" basılması itiraf edelim ki içimizde "isyan" duygusu yarattı.
Adaletin soracağı hesaba kimse karışmaz. Ama adaletin de "hukuk devleti" kuralları içinde görev yapması beklenir.
Peki Ergenekon diye bilinen bu soruşturma sürecinin "hukuk devleti" ilkelerine bağlı kalınarak sürdürüldüğü söylenebilir mi?
Söyleyenlere Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun 22-23 Ocak ve 11 Şubat 2009 tarihli Cumhuriyet’lerde çıkan makalelerini bulup okumalarını tavsiye ederiz.
O nedenle bu soruşturmanın artık "hukuk" sürecinin dışına çıktığına inanıyoruz.
Ve işte o noktada, Süddeutsche Zeitung gazetesimuhabiri Wolfgang Koydl’ın 19 Ocak 1998 tarihli yorum-haberinde dedikleri geliyor akla. Biliyorsunuz Batılı dostlarımızı(!) en çok "Kemalizm" rahatsız eder. Çünkü "Kemalizm" bu ülkedeki "ulus-devlet"in mimarıdır. Atatürk devrimlerinin dayanağıdır. O da, "uysal" bir Türkiye isteyenlerin ikide bir karşısına çıkar. Wolfgang Koydl onlara sözcülük yaparak "Sovyetler Birliği, Yugoslavya ve Şah’ın İran’ı, en az Türklerin Kemalist modelleri kadar dayanaklı görünüyorlardı. Ancak hepsi de dinsel veya etnik çekişmeler yüzünden yıkıldılar. (...) Lenin’in devleti 73 yaşındaydı, Yugoslavya 74 ve Atatürk’ün Cumhuriyeti, bu kritik yıl, 75 yaşına ulaştı" diyordu. Koydl’a göre "Türkiye her şeyden önce, her toplumsal ve politik gelişimini engelleyen taşlaşmış Kemalizm’i kırmalı" idi.
Avrupa Parlamentosu’nun Liberal Demokrat (İngiliz) milletvekili Andrew Duff, Eylül 2005’te: "Türkiye, (...) klasik milliyetçi Kemalizm’le mücadele etmelidir. Devletin gücü azaltılmalıdır. Kemalizm reforme edilmeli ve bu eski liderin fotoğrafları kamu binalarının duvarlarından indirilmelidir. Türkiye, artık Kemalizm’de değişme gereğiyle yüzleşmeli. Sadece yasalar, anayasa değil, Kemalizm kültürü ve felsefesi de değişmeli" diyordu.
Müjdeler olsun, çünkü artık sanıkları değil, Atatürk’ü yargılıyoruz.