DÜŞÜNDÜKLERİNİZİ bazen kavramlaştıramıyorsunuz. O yüzden uzun uzun anlatmaya mecbur kalıyorsunuz. Örneğin biz halihazır durumumuzu tanımlarken "Ilımlı İslam Devleti" denebileceğini söylüyorduk. Oysa dün Milliyet Gazetesi yazarı Ece Temelkuran’ın sorunu çözdüğünü gördük.
Türkiye Cumhuriyeti’ne artık "AKP devleti" diyelim diyordu Temelkuran.
Doğru... Hiç değilse kafalardaki tereddütler bitinceye kadar öyle de denebilir.
O zaman, "Türbanım yüzünden beni üniversitede okutmadılar" diye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne(AİHM) gidip de kaybeden meşhur Leyla Şahin’in babası hakkında, dünkü VATAN Gazetesi’nde yayınlanan haber de yerine oturuyor. Özetleyelim:
Leyla Şahin biliyorsunuz bugünkü iktidarın gözünde bir Merve Kavakçı’dır. O yüzden şükran borçlarını, daha geçen seneye kadar Nuruosmaniye Camii’nde imam olan babası Alaeddin Şahin’i en çok 1100YTL maaşlı bu işten alıp İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin İETT biriminde Müşteriler Daire Başkanı yaparak ödemişler. Üstelik bu zata Yazı İşleri Müdürlüğü, Reklam İşleri Şube Müdürlüğü, Seyahat Kartları Şube Müdürlüğü, Basın Yayın Şube Müdürlüğü ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü’nü de bağlamışlar.
Şahin’in maaşı böylece yaklaşık 1000 YTL’den 1800 YTL’ye çıkmış. Ama ek tazminatı da koyunca maaş 2500 YTL olmuş. Bitmedi... Hani Tevfik Fikret’in meşhur "Han-ı yağma" şiirinde anlattıkları var ya... Onun gibi tutmuşlar Sayın Şahin’i Belediye’nin iştiraklerinden İSPARK’ın ve bir de Hamidiye Kaynak Suları’nın Yönetim Kurulu üyeliğine getirmişler. Sonuçta Sayın Şahin’in aylık geliri, 7500 YTL’yi bulmuş.
Bunun örnekleri hiç de az değil. İsteyen eski imamların bugün hangi görevlerde olduğunu kendi çevresinde görebilir.
Temelkuran bu tabloya bakıp "AKP devleti" demeye belki de geç kalmış... Belki de "Isparta AKP İl Başkanı Haydar Kemal Kurt’un ildeki daire müdürlerine yazı gönderip, "AKP iktidarı döneminde son 5 yılda uygulanan ve bitirilen projelerin yanı sıra halen kurumunuzca devam ettirilen proje ve yatırımların yıllara göre ve parasal değerleriyle birlikte, ekteki çizelgeye işlenerek 01.03.2007 tarihinde il başkanlığımızda olacak şekilde tanzim edilerek gönderilmesi hususunda gereğini önemle arz ve rica ederim" dediğine ilişkin haberi görmemiştir. Gecikmesi o yüzdendir.
Bu tek tek örnekleri yazınca sanılıyor ki, abartıyoruz. Oysa bunlar sütunlar değil, klasörler dolduracak kadar çok. Bülent Ecevit’in başbakanlığının son 2.5 yılında 1698 atama yapmasını "Benzeri görülmemiş kadrolaşma" diye eleştiren Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Kasım 2002 ile Aralık 2005 arasında yani 3 yılda tam 4 bin 906 atama yaptığını anımsatırsak, resim daha iyi görülür.
Son seçimin ardından artık devleti istila eder gibi hızlandırılan kadrolaşmayı hepimiz görüyoruz.
Biliyorsunuz Tayyip Erdoğan, kendilerinin atadığı insanların "ehliyetli ve liyakatli" olduklarını söylüyor, "Hiç kimseyi makam, mevki sahibi yapmak için iktidara gelmedik. Biz millete hizmet etmek için iktidara geldik" diyordu.
Bu tayinlere bakınca neyi yaptıklarını anlamak hiç de zor olmuyor.