İŞ dünyamız belki de gelmiş geçmiş en renkli adamını kaybetti:
Sakıp Sabancı dinamizmiyle, dışa dönük kişiliğiyle, baş edilmez bir müteşebbis izlenimi veren yaklaşımlarıyla uzun yıllardır hep önde, hep vitrinde ve hep başa güreşenler arasındaydı.
Sabancı adı Türkiye’de ‘sıfır’ın insan gayretiyle nasıl bir ‘uluslararası iş imparatorluğuna’ dönüştürülebileceğinin hikáyesidir.
Sakıp Sabancı bu dönüşümü kurumlaştırmanın sembolüydü.
Sadece kurumlaşmanın değil, kendini aşabilmenin de önemli bir örneğiydi. Bunu yapmak, onun için kişiliğinden feragat etmek anlamına gelmezdi. O yüzden dilindeki Adana aksanıyla, zaman zaman abartılı görünen beyanlarıyla o kendine özgü bir kişilikti, ‘ben buyum!’ mesajını verirdi.
Sakıp Sabancı, başkasında olan ‘iyi’yi hemen görürdü. O ‘iyiden daha iyi’ye sahip olmadıkça, o ‘iyiden daha iyi’yi yapmadıkça rahat etmediği dışarıdan bile görünürdü. Ancak bu çabasını, topluma dönük yarara çevirmeye dikkat ederdi.
Zenginliğin sadece bir kişiye, bir aileye refah getiren bir gerçek olmaması gerektiğinin bilincindeydi. O nedenle bir zenginin, topluma karşı görevleri, borçları olduğunu unutmazdı.
Varlığını kültür ve sanat hayatımızı desteklemek için kullanması, toplumsal sorumluluk bilincinin kanıtıydı.
Sahip olduğu çok zengin resim ve hat koleksiyonu, Emirgan’da kurduğu Sakıp Sabancı Müzesi bu özelliğinin bir yansımasıydı.
Güler Sabancı’nın üstlendiği inisiyatife güvenerek kurduğu Sabancı Üniversitesi bir diğer örnekti.
O saçının ucundan, tırnağının ucuna kadar işadamı idi. O kadar ki yukarıda sözünü ettiğimiz toplumsal görevlerini yaparken de, işadamlığı mührünü o olaya vururdu.
Sakıp Sabancı tükenmeyen enerjisini, başarı hedefine kilitlenmiş ihtirasını yanlış bir adrese yöneltmeyecek kadar da yeteneklerinin sınırlarını bilirdi. Örneğin, siyasete ilgi duyduğu hatta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmayı düşlediği dönemler oldu ama siyaset denizindeki tehlikeli akıntılarla baş edemeyeceğini çabuk gördü. Etkinliğini büyük bir işadamı kimliğiyle sürdürmeyi tercih etti.
Sakıp Sabancı’nın önemli bir özelliği de aile değerlerine önem vermesiydi.
O mazbut bir adamdı.
Sakıp Sabancı’nın vefatı, iş dünyamız için gerçekten büyük bir kayıptır. Tıpkı Vehbi Koç, Nejat Eczacıbaşı, Üzeyir Garih gibi...
Cumhuriyetimizin Osmanlı’dan devraldığı zenginler değirmencilik, makarna imalatı, şekercilik ve tahin imalatı, konserve, bira, buz ve tütünden para kazanırlardı.
Cumhuriyet, işadamlarının 1923 İktisat Kongresi’nde karara bağlanmış tüm isteklerini yerine getirerek onların önünü açtı. Ama bu teşvik önlemleri, üretim yerine kolay kazanç için kullanılınca sanayileşme gerçekleşmedi.
Sabancı, sanayileşen Türkiye’nin ilk kuşak sembollerinden biriydi. Kaybı o nedenle de bu ilk kuşak devrinin kapanmakta olduğunu gösterdiği için önemlidir.