KENDİSİNİ en iyi “Atatürk’ün kızıyım” diye tanımlayan Prof. Dr. Türkan Saylan tam da o kimliğe en uygun günde, 19 Mayıs 1919’un 90’ıncı yıldönümüne ramak kala aramızdan ayrıldı. Bugün bizim Gençlik ve Spor Bayramı’mız. Ama o bayramı doğuran gün, büyük bir mücadelenin ilk günüydü.
Büyük mücadelelerin, çağdaş bir Türkiye yaratmanın öncü kadınlarından biri olan Türkan Saylan’a ulusça çok şey borçluyuz.
Olayı, içinde yaşadığımız için biliyoruz. Türkiye’nin adım adım "şeriat" düzenine kaydırılmakta olduğunu daha Turgut Özal’ın başbakanlığı sırasında gören çok az aydın varken, Prof. Dr. Aysel Ekşi’nin öncülüğünde birkaç akademisyen kadın, ilk olarak harekete geçtiler. Önce Çağlayan’da bin küsur aydın kadının katıldığı bir yürüyüş yaptılar. Ardından Prof. Dr. Aysel Ekşi, Prof. Dr. Türkan Saylan, Prof. Dr. Aysel Çelikel, Prof. Dr. Necla Arat, Prof. Dr. Nazan İpşiroğlu, Prof. Dr. Jale Baysal, Prof. Dr. Oya Başak, Dr. Tüten Ang ve aynı görüşte olan diğer arkadaşları, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni kurdular.
Dernek derhal "anti-laik" çevrelerin tepkisini çekti. Örneğin, Cağaloğlu’ndaki Basın Müzesi’nde açtıkları bir sergi, eli sopalı bir yobaz güruhu tarafından basıldı. Ama yollarından dönmediler. Atatürk’ün kızı olma misyonunu sonuna kadar sürdürdüler.
Kurucu Başkan Prof. Dr. Aysel Ekşi’den sonra Türkan Saylan derneğin başına geçti. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni hızla tüm Türkiye’ye yaydı. Bu ulusun çağdaş yaşam değerlerini içine sindirebilmesinin temel koşulunun kız çocuklarını çağdaş değerlerle yetiştirmek olduğunu gördüğü için çabalarını bu yönde yoğunlaştırdı. Nitekim dernek bir lise, 28’i köylerde olmak üzere 39 ilköğretim okulu, iki anaokulu, 7 yükseköğrenim çağındakiler için kız yurdu, 21 ortaöğretim çağındakiler için kız yurdu, bunlardan ayrı olarak çoğu deprem bölgesinde 30 derslik, 17 rehabilitasyon ve kültür merkezi, 2 kütüphane kurdu. Bunlarla yetinmedi 200’ü aşkın okula ders malzemeleri vb. yardımlar göndererek destek verdi.
Saylan son olarak halen 36 bin civarında olduğu bilinen öğrenciye öğrenimlerini tamamlayabilmeleri için burs sağladı. Bu sayıyı 100 bine çıkarmalarını da bir vasiyet olarak kendi yolundan giden arkadaşlarından istedi.
Ama Saylan, topluma karşılık beklemeden hizmet etme konusundaki özverili kimliğini asıl cüzam (Lepra) hastalığına karşı verdiği çok başarılı mücadeleyle duyurmuştu.
Bütün bu özverili çalışmalarının bedelini bu devlet, ona "Ergenekon soruşturması zanlısı" diyerek ödetmeye kalktı. Dua etsinler ki bu muameleyi yapanları daha da utandırmaya ömrü yetmedi.
Ama daha da ilginci, bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nınonun ardından söyledikleridir. İsterseniz aynen aktaralım da Saylan’ı nasıl anıyormuş siz de görün:
Abdullah Gül:"Prof. Dr.Türkan Saylan’ın özellikle cüzam hastalığıyla mücadele konusundaki çalışmaları ve eğitim alanındaki hizmetleri takdirle karşılanmıştır. Kendisine Allah’tan rahmet diliyor, ailesine, arkadaşlarına, eğitim ve bilim dünyamıza başsağlığı dileklerimi iletiyorum."
Bakalım Türkiye’yi "muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarma" vaadinde bulunan bugünkü siyasi iktidarın öteki yetkilileri, o kavganın en önemli misyoneri için ne diyecekler?