Paylaş
ABD Başkanı Trump’ın seçim kampanyasında yer alan kişilere karşı, Başkanlık seçimi sırasında Rusya ile işbirliği yapıp yapmadıkları konusunda Kongre içinde ve dışında açılan soruşturmalar halen devam ediyor. Bu soruşturmaların nereye gideceği ve Başkan Trump’a kadar uzanıp uzanmayacağı belli değil. Ama bu soruşturmaların Başkan Trump için oldukça rahatsız edici olduğu açık. Rusya’nın 2016 Kasım Başkanlık seçimlerine müdahale ettiği veya etmeye çalıştığı konusundaki inanç ise ABD’de oldukça yaygın.
Bu soruşturmalar Başkan Trump ve çevresi için rahatsız edici bir şekilde devam ederken hafta başında etkili bir ABD gazetesinde çıkan bir iddia Vaşington’u daha da karıştırmışa benziyor. Gazetenin bu iddiasına göre Başkan Trump ABD’de federal düzeyde iç güvenliği sağlayan FBI Direktörü James Comey’i geçen yıl görevinden almadan önce, FBI Trump’in Rusya için çalışıp çalışmadığı (veya Trump’ın çalışmalarının Rusya’nın işine yarayıp yaramadığı) konusunda bir soruşturma açmak üzereydi. Bu iddianın ortaya atılması bile Vaşington’da neler olduğunu ve kutuplaşmayı açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Önde gelen diğer bir Amerikan gazetesi Başkan Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Putin’le yaptığı görüşmelerin zabıtlarının olmadığını, tercümanın aldığı notların bile daha sonra imha edildiğini ileri süren bir haber yayınlamış bulunuyor. Amerikan basınında Trump’ın Putin’le yaptığı görüşmelerde neler konuşulduğu ve Trump’ın bu görüşmelerin içeriğini niye gizli tuttuğu soruşturuluyor, iddialar ortaya konuluyor.
Bir ABD Başkanı’nın (şu anda iddia olarak ortaya atılsa bile) Rusya için (yabancı bir ülke için) çalışmakla suçlanması tüm ABD tarihinde benzeri görülmemiş, karşılaşılmamış bir durum. Başkan Trump seçim kampanyasının Başkanlık seçimlerini etkilemek yönünde Rusya ile işbirliği yaptığı yönündeki suçlamalar gibi, kendisinin Rusya için çalıştığı konusundaki iddiaları da şiddetle reddediyor. Bu aşamada FBI’ın Başkan Trump için geçen sene içinde bir soruşturma açmaya çalıştığı yönündeki haber daha doğrulanmış değil. Ama bütün bu soruşturmalar, heberler ve iddialar Başkan Trump’ı kendini müdafaa etmeye zorlamış ve adeta köşeye sıkıştırmış gibi görülüyor. Konuya dış politika açısından bakıldığında ABD-Rusya ilişkileri ve Trump-Putin ilişkilerinin de bütün bu soruşturma ve iddialardan olumsuz şekilde etkilendiği açık.
Trump iktidara geldiğinden bu yana ABD’nin iki komşusu Kanada ve Meksika ile ilişkileri de bir türlü düzene girmiyor. Başkan Trump’ın Kanada ve Meksika ile imzaladığı yeni ticaret anlaşması da (USMCA) Kongre tarafından onaylanmadığı için henüz yürürlüğe girmiş değil. Başkan Trump’ın Kanada Başbakanı Justin Trudeau ile ilişkilerinin hiç de iyi olmadığı biliniyor. ABD-Meksika sınırına duvar inşası hususu, Vaşington’un güney komşusu ile ilişkilerini etkilediği gibi, ABD içinde çok bölücü ve tartışmalı bir iç politika konusu haline gelmiş durumda.
ABD-Meksika sınırına duvar inşası Başkan Trump’ın Başkanlık seçim kampanyası sırasından beri en fazla ön plana çıkarttığı (ve işlediği) bir konu. Trump bu duvarın İspanyolca konuşan güney komşularından ABD’ye düzensiz sığınmacı akınını önlemek için gerekli olduğunu, duvarın ABD-Meksika sınırının güvenliğini sağlayacağını, uyuşturucu madde girişini engelleyeceğini savunuyor. Duvar konusu ABD içinde Trump yönetimi ile Trump’a karşı çıkanlar arasında en önemli tartışma alanı haline gelmiş durumda.
Kongre’nin Başkan Trump’ın duvar inşası için bu yıl istediği 5,7 milyar doları sağlamaması nedeniyle ABD’de bütçe çıkartılamıyor ve üç haftayı aşkın bir süreden beri ABD’de kısmı olarak hükümet hizmetleri verilemiyor. Bunun ABD’de yaşanan en uzun kısmı hükümet kapanma krizi olduğuna işaret ediliyor. Bütçe olmaması sebebiyle bazı federal faaliyetler yerine getirilemiyor ve 800 bin kadar federal memur maaşlarını alamıyor. Federal hükümetteki kısmı kapanmanın daha ne kadar devam edeceği henüz belli değil.
Başkan Trump’ın Duvar inşası için para istemesine Kongre’den ciddi bir direniş var. Kongre’deki (muhalefetteki) Demokrat Parti liderliği ABD-Meksika sınırına bir duvar inşasına gerek olmadığını, konunun Başkan Trump tarafından iç politika nedenleriyle istismar edildiğini savunuyor ve duvar yapımı için para ayırmayı reddediyor. Kongrenin çıkarttığı bütçeler ise Başkan Trump tarafından onaylanmıyor ve federal hükümetin kısmı kapanması krizi devam ediyor. Başkan Trump konuyu şimdiye kadar “milli acil durum” ilan ederek halletme yoluna da gitmedi. Bu yola gitmesi halinde Demokrat Parti’nin Trump’ın kararını yargı yoluna taşıyarak engellemeye çalışacağına kesin gözüyle bakılıyor.
ABD-Meksika sınırı 3.145 kilometre uzunluğunda. Sınırın bazı bölümlerinde zaten duvar inşa edilmiş durumda. Sınırda 48 resmi gümrük kapısı hizmet veriyor. Sınırın bir bölümünü de Rio Grande nehri oluşturuyor. ABD basınında yer alan haberlere göre Başkan Trump sınırın yarısından uzun bir bölümünde yeni duvar inşa etmek veya mevcut duvarı değiştirmek istiyor. Bunun maliyetinin ise 12 ila 40 milyar dolar arasında olacağı hesaplanıyor.
Duvar “karşıtları” ABD’deki “hukuk dışı” sığınmacı sayısının zaten düşmekte olduğunu, kaldı ki ABD’deki sığınmacıların büyük çoğunluğunun ülkeye vize ile giriş yaptığını ve daha sonra ülkede kaldığını, uyuşturucu maddelerin de sınırdan değil başka yollardan ülkeye sokulduğunu, sınırdan ülkeye teröristlerin girdiği iddiasının ise tamamen gerçek dışı olduğunu vurguluyorlar.
Kongre’nin Temsilciler Meclis kanadının son seçimlerde Demokrat Partinin eline geçmesiyle Trump Yönetimi ile Kongre arasında (beklenen) çekişme böylece ilk olarak “Duvar sorununda” kendisini göstermiş oluyor. Temsilciler Meclisi Başkanlığına seçilen Nancy Pelosi ile Başkan Trump arasındaki gerginliğin önümüzdeki günlerde artacağı yönündeki beklenti giderek büyümüş durumda.
Vaşington’daki kaotik görünüm artarken, Türkiye-ABD ilişkilerinde ise daha olumlu gelişmeler var. Başkan Trump’ın hafta başında arttığı “twitte” Türkiye’ye yönelttiği ekonomik tehditten sonra gerilen ilişkilerin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkan Trump ile yaptığı görüşmeden sonra yerini (çok daha) olumlu bir havaya bıraktığı izleniyor. Başkan Trump’ın (telefon görüşmesinden sonra) attığı yeni “twitte” Türkiye’yi ilişkilerin arttırılabileceği önemli bir ekonomik ortak olarak göstermesi bu durumun bir işareti.
Ankara-Vaşington hattında Suriye konusunda yürütülen diplomatik görüşmelerde işbirliği için bir yol haritasının ortaya çıkmakta olduğu anlaşılıyor. Bu yol haritasının ilk ayağı Menbiç Mutabakatının tam olarak uygulanması ve Menbiç’in (Menbiç halkının) yerel yönetimine bırakılması. Yol haritasının ikinci ayağı ise Türkiye-Suriye sınırında Fırat Nehrinin doğusunda (Irak sınırına kadar) 32 kilometre derinliğinde “Güvenli bir Bölge” yaratılması. Gelen haberler bu “Güvenli Bölgenin” Türkiye tarafından kurulacağını gösteriyor. Türkiye için önemli olan bu bölgenin terör örgütlerinden (DEAŞ ve PYD/YPG) temizlenmiş olması.
Türkiye-Suriye sınırında Güvenli bir Bölge kurulması hususu esasında daha önce Ankara tarafından ortaya atılan bir fikir. Türkiye şimdi Vaşington’un Güvenli Bölge kurulması konusunu tekrar gündeme getirmesine olumlu bakıyor. Türkiye’nin güvenlik gereksinimlerinin bu şekilde karşılanmasıyla Suriye’den çekilme sırasında Türkiye ile ABD arasında eşgüdüm sağlanması ve işbirliği yapılmasının yolu da açılmış oluyor. Türkiye için bu aşamada önemli olanın ABD’nin Suriye’den çekilmesinin Türkiye ile eşgüdüm içinde tamamlanması ve ABD’nin boşalttığı yerlerin Şam rejiminin kontrolü altına geçmemesi olduğu anlaşılıyor.
Ankara ile Vaşington’un birbirlerine karşılıklı olarak 5’er maddelik birer kağıt verdikleri, ABD askerlerinin çekilmesi sırasında işbirliğinin nasıl yapılacağının iki ülke arasında ele alındığı, temasların yoğun bir şekilde devam etmekte olduğu basında yer alan haberler arasında. Türkiye’nin Münbiç Mutabakatının tam olarak uygulanmasını, PYD/YPG’ye verilen ağır silahların toplanmasını, terör örgütlerine (DEAŞ ve PYD/YPG) alanda yer verilmemesini, çekilme sırasında şu anda Doğu Suriye’de bulunan ABD askeri üslerinin ya dağıtılmasını ya da Türkiye’ye teslim edilmesini istediği ortaya çıkıyor. ABD’nin kurulacak “Güvenli Bölgeye” hava desteği sağlaması da konuşulan konular arasında.
Türkiye ile ABD arasında temas trafiği de devam ediyor. Geçen Salı günü iki ülke Genel Kurmay Başkanları bir NATO toplantısı marjında Brüksel’de görüştüler. Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen Senatörleri arasında bulunan Lindsey Graham’ın bu ayın ikinci yarısında Türkiye’yi ziyaret etmesi bekleniyor. Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal’ın da Şubat ayı başında Vaşington’a gitmesi planlanıyor.
Bu arada Ankara ile Vaşington arasında Türkiye’nin ABD’den Patriot hava korunma füzeleri alması için görüşmeler de devam ediyor. Bu hafta başında bir ABD heyeti görüşmeler için Ankara’daydı. Basında yer alan haberler 140 füzeden oluşacak projenin maliyetinin 3 milyar dolar civarında olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin ABD’den Patriot Füze Savunma Sistemi almak istediği ancak bu konuda 3 hususu ön plana çıkarttığı; fiyat ve ödeme konusuna açıklık getirilmesini, teslim tarihinin önemli olduğunu, ayrıca Patriot füzeleri alınırken teknoloji transferinin de gerçekleşmesi gerektiğini görüşmelerde masaya getirdiği izleniyor.
Ankara, Patriot hava savunma sistemleri alınırken bu konunun Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın alınmasıyla ilişkilendirilmemesini Vaşington’dan istediği de biliniyor. Vaşington’un Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füzeleri almasını istemediği zaten bilinen bir husus. Ancak S-400 konusu Ankara için kapanmış bir konu ve füzelerin 2019 yılı içinde Türkiye’ye teslimi bekleniyor. Ankara için Vaşington’la ilişkiler son derece önemli. Ama Ankara Vaşington’la olan ilişkilerinin Rusya ile kurduğu bağlarla şu veya bu şekilde ilişkilendirilmesini kesinlikle istemiyor.
Türkiye’nin Rusya ile kurduğu yakın ilişkiler (iki ülke için de) ekonomik açıdan önem taşıyor. Ankara ile Moskova arasında kurulan üst düzey diyalog ve işbirliği Suriye’de çözüm konusunda da büyük bir önem taşıyor. İblid’deki durum hala hassas ve çözüm bekleyen konular var. Suriye sorununun siyasi çözümü için de Moskova ile Ankara’nın işbirliği gerekiyor. Anayasa Komitesi’nin biran önce toplanabilmesi ve Suriye’deki siyasi sorunu çözecek, ülkeyi yeniden bütünleştirecek, yönetilebilir bir hale getirecek, sığınmacıların evlerine dönüşü ve ülkenin yeniden inşası için gerekli alt yapıyı hazırlayacak bir Anayasanın yapılması sürecinin başlatılması ve sonuçlandırılması gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ayın son haftası içinde Rusya Devlet Başkanı Putin’le görüşebileceği anlaşılıyor.
Ankara, bütün Dünya gibi, İngiltere’deki gelişmeleri de yakından izliyor. Vaşington gibi kaotik bir görünüm veren diğer bir başkent de Londra. Brexit giderek daha karmaşık ve nasıl sonuçlanacağı belli olmayan bir görünüm kazanıyor. Şu anda İngiltere-AB ilişkilerinin nasıl bir şekil alacağını, Başbakan Theresa May dahil, bilen bir kişi olmadığına işaret ediliyor.
Başbakan May’ın Brexit Anlaşmasının İngiltere Parlamentosu’nda ezici bir çoğunlukla reddedilmesinin İngiltere-AB ilişkilerini daha zor bir noktaya taşıdığı gibi İngiltere’de siyasi bir krize neden olabileceği de izleniyor. Theresa May hükümeti Parlamentoda güvenoyu alamazsa İngiltere’nin erken bir seçime gideceği konuşuluyor. İngiltere’yi AB’de tutmak isteyenlerin yeni bir referandum ümidi artarken, kimileri de artık İngiltere’nin sert bir Brexit’le (anlaşmasız olarak) AB’den çıkmasından başka çare kalmadığı görüşünde. Brexit’le ilgili gelişmelerin İskoçya başta olmak üzere ayrılıkçı güçleri yeniden harekete geçirip Birleşik Krallığın bütünlüğünü bile tehdit edeceğine inananlar var. Brexit’in İngiltere için AB’ye girmekten bile zor bir durumu ortaya çıkarttığı ise herkesin üzerinde mutabık olduğu bir husus.
Paylaş