Önemli ziyaretler

Geçen hafta Türkiye’ye önemli bazı dış ziyaretler yapıldı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise Vaşington’daydı ve Dışişleri Bakanı’nın gündeminde öncelikli olarak Suriye vardı.

Haberin Devamı

 

Türkiye’ye gelen yabancı devlet adamları arasında Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras bulunuyordu. Başbakan Çipras Türkiye’ye resmi bir ziyaret kapsamında geldi ve Ankara’daki temaslarının sonrasında İstanbul’a geçti. Dikkatler Başbakan Çipras’ın Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabulü ve iki liderin daha sonra birlikte yaptıkları basın toplantısındaydı.

Başbakan Çipras Türkiye’ye Makedonya isim sorunu konusunda uluslararası toplumun dikkatini de çeken gelişmelerden hemen sonra geldi. Makedonya isim sorunu ilk önce Yunanistan koalisyon hükümetinin çatlamasına sebep oldu, koalisyonun “küçük” ortağı Bağımsız Yunanlılar (ANEL) hükümetten çekildi. Bunun üzerine Başbakan Çipras Parlamento’da güven oylamasına gitmek zorunda kaldı.

Haberin Devamı

Çipras’ın partisi SYRIZA’nın 300 kişilik Yunan Parlamentosu’nda 148 milletvekili bulunuyor. Buna rağmen Çipras Hükümeti (ANEL’den kopan birkaç bağımsız milletvekilinin olumlu oyuyla) güvenoyu almayı başardı ve Yunanistan’da ülkeyi erken bir seçime zorlayacak bir hükümet krizi yaşanmadı. Bu başarısından sonra Başbakan Çipras Makedonya isim anlaşmasını Yunan Parlamentosu’na getirdi ve Yunan sağından gelen tepki ve direnişe rağmen, bu Anlaşmayı da Parlamento’dan geçirmede başarılı oldu.

Bu başarılarına rağmen Başbakan Çipras hükümetinin Parlamento’da azınlıkta olduğu ve ancak bağımsız birkaç milletvekilinin desteğiyle ayakta kalabildiği de bir gerçek. Öte yanda (erken seçim tehlikesinin şimdilik atlatılmasına rağmen) Yunanistan 2019 yılı sonunda genel seçimlere gidecek. Yunanistan’da parlamento seçimlerinin bu yılın Ekim ayında yapılması gerekiyor. Bu durumun ve çekişmeli geçmesi beklenen seçimlerin Çipras üzerinde baskı oluşturduğu ortada.

Yunanistan’daki bu tabloya rağmen, Başbakan Çipras’ın Türkiye resmi ziyaretini gerçekleştirmesi ve iki ülke arasında diplomatik diyalogun en üst düzeyde devam ettirilmesi şüphesiz olumlu. Bununla birlikte Başbakan Çipras’ın Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların çözümü yönünde cesaretli adımlar atabileceğini beklemek zor.

Haberin Devamı

Yunanistan ile Türkiye Ege Denizi’nde birbiriyle bağlantılı bir dizi sorun yaşıyor. Bu sorunlar karasularının uzunluğu; hava sahası meseleleri; Ege Denizi kıta sahasının paylaşılması; Türkiye’ye yakın adaların uluslararası anlaşmalara aykırı olarak silahlandırılması; bazı ada, adacık ve kayalıkların kime ait olduğu konularını kapsıyor, birbiriyle bağlantılı ve oldukça teknik. Bütün bu sorunların temelinde ise Yunanistan’ın Ege Denizi’ni bir Yunan gölü olarak görmesi; Ege Denizi’nde Türkiye’yi kendi karasuları içine sıkıştırma gayreti yatıyor. Ankara ise, Atina’nın bu yöndeki politikalarını kesinlikle kabul etmeyeceğini, Ege Denizi’nin iki ülke arasında hakkaniyet temelinde paylaşılması ve kullanılması, Ege Denizi’nin iki ülkeyi ayırmasının değil birleştirmesinin gerektiğini savunuyor.

Haberin Devamı

Kıbrıs sorununun Ada’da çok uzun bir süreden beri (kesintilerle) devam eden toplumlararası görüşmelere rağmen, masa başında çözümlenememesi de Türkiye-Yunanistan ilişkilerine yardımcı olmuyor. Yunanistan’ın tutumu Kıbrıs sorununun Türkiye ile Kıbrıs Rum Kesimi (Kıbrıs) arasında olduğu yönünde. Bu tutum kesinlikle sahadaki ve tarihi gerçeklerle uyuşmuyor. Yunanistan’ın Kıbrıs sorununun çıkmasında ve bugüne kadar gelmesindeki tarihi sorumluluklarıyla mutlaka yüzleşmesi gerekiyor.

Kıbrıs sorununun “Federal bir Kıbrıs Devleti’nin” kurulmasıyla masa başında çözümlenememesinin temelinde de Kıbrıs Rum toplumunun Kıbrıs Türklerini eşit bir ortak olarak kabul etmemesi gerçeği yatıyor. Kıbrıs Rum toplumu Kıbrıs adasının yönetiminde Kıbrıs Türk toplumunu eşit bir ortak olarak göremiyor, adanın yönetimini Kıbrıslı Türklerle eşitlik temelinde paylaşmak istemiyor. Esasen bakıldığında (büyük zorluklarla kurulan) 1960 Kıbrıs Devleti’nin yıkılmasının sebebi de bu; Kıbrıs Rumlarının Kıbrıs Türk toplumunu eşitlik temelinden çıkartarak adada bir azınlık statüsüne düşürmek istemeleri. Aradan geçen bunca zamana ve Ada’da meydana gelen gelişmeye rağmen Kıbrıs Rumlarının bu tutumunda bir değişiklik meydana gelmemesi ise hayret verici.

Haberin Devamı

Tabii bu arada akla Makedonya isim sorununun çözümü konusunda aktif rol oynayan, Atina ve Üsküp üzerinde ağır bir baskı oluşturan ülkelerin Kıbrıs sorununun çözümü konusunda niye ortaya çıkmadıkları; alelacele AB’ye almaktan çekinmedikleri bölünmüş Kıbrıs’ın birleştirilmesi ve çözüm için Kıbrıs Rum Yönetimi’ne niye baskı yapmadıkları sorusu da kaçınılmaz olarak akla geliyor. Almanya ve Fransa’nın esasen Kıbrıs sorununun çözümünü “fazla” istemedikleri, Balkanlar’daki AB genişlemesi konusunda “hassas” oldukları bilinen bu ülkelerin, Kıbrıs konusuna gelindiği zaman sorunun çözümünde bir “çıkarları” olmadığını düşündükleri zaten bilinen bir husus.

Haberin Devamı

Yunanistan’ın şimdi Ege Denizi’ndeki görüşlerini Doğu Akdeniz’e de yaymak istemesi Ankara ile Atina arasındaki sorunları daha da büyütüyor. Yunanistan bu kez Kıbrıs Rum Yönetimi ile birlikte, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de kendi karasuları içerisine ve Antalya Körfezine sıkıştırmak istiyor. Yunanistan Kaş kıyısındaki küçük Meis adasını neden olarak göstererek Doğu Akdeniz’in büyük bir bölümüne sahip çıkmak, Kıbrıs Rum Yönetimi ise (Kıbrıs Türklerinin haklarını hiçe sayarak) Ada çevresindeki deniz alanlarında tek başına hareket etmek istiyor. Ankara ise Doğu Akdeniz’de hem kendi, hem de Kıbrıs Türklerinin haklarını sonuna kadar korumakta kararlı gözüküyor.

Türkiye-Yunanistan ilişkilerindeki bu karamsar olumsuz tabloya rağmen, Ankara ile Atina arasındaki üst düzey diyalog ve karşılıklı üst düzey ziyaretler, diplomasinin “hareketliliği” önemli. Çipras’ın Türkiye ziyareti de bu çerçevede de değerlendiriliyor. Çipras Ankara temaslarının arkasından İstanbul’a geçti ve Heybeli Ada’daki Rum Ruhban Okulu’nu ziyaret eden ilk Yunanistan Başbakanı oldu. Ruhban Okulu’nun açılması bir süreden beri gündemde olan bir konu. Ancak İstanbul’daki Rum toplumunun ve Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin sorunlarının ele alınması sırasında, mutlaka Batı Trakya’daki Türk toplumunun karşılaştığı sorunların da dikkate alınması, çözümlenmesi gerekiyor.

Yunanistan’daki Türk Azınlığın sorunları içinde kendi müftülerini seçme haklarını kullanmada karşılaştıkları engeller de bulunuyor. Yunanistan müftüleri Türk Azınlığın seçmesini değil, Atina tarafından atanmasını istiyor. Seçilmiş ve atanmış müftüler sorunu bir süreden beri devam ediyor. Yunan resmi makamları seçilmiş müftüleri tanımıyor, Batı Trakya Türk toplumu da atanmış müftülerle işbirliği yapmak istemiyor. Çipras hükümetinin seçilmiş-atanmış müftüler sorununu çözmek için harekete geçtiği ve bir kanun hazırladığı anlaşılıyor. Müftüler sorununun çözümlenmesi halinde Heybeli Ada Ruhban Okulu sorununun çözümü de mümkün görünüyor.

Bütün bu tabloya rağmen Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde her şey de sorunlu değil. İki ülke arasında ekonomik ilişkiler (Yunanistan’ın içinden geçtiği büyük ekonomik krize rağmen) bir süreden beri olumlu yönde gelişiyor. Türkiye, Yunanistan’ın ihracatında ilk sıralara yerleşmiş durumda. İki ülke arasında turizm, enerji gibi alanlarda ilişkiler de artıyor. Yunanistan’ın ekonomik krizden çıkmasıyla iki ülkenin ekonomik ilişkilerinin daha da arttırılması imkan dahiline girecek. Başbakan Çipras’ın Ankara temasları sırasında ekonomik ilişkiler konusunun ve ekonomik ortaklığın nasıl arttırılacağı hususunun masadaki en önemli konular arasında olduğu anlaşılıyor.

Geçen hafta içinde Türkiye’ye gelen diğer önemli ziyaretçi Ürdün Kralı Hasan’dı. Ürdün oldukça küçük nüfusu, toprak ve ekonomik büyüklüğüne rağmen bölgesinde önemli rol oynayan bir ülke. Bunun nedeni İsrail ile uzun bir sınırı paylaşması ve Filistin sorununda etkili bir rol oynaması. Haram-i Şerif’in yönetimindeki özel yeri de Ürdün’ün Filistin sorunundaki rolünü arttırıcı bir durum.  Ankara için, özellikle Suriye’nin içinde bulunduğu şartlar, Başbakan Netanyahu yönetimindeki İsrail’le ilişkilerdeki gerginlik ve Sisi yönetimi altında Mısır’la ilişkilerde yaşanan sorunlar dikkate alındığında, Ürdün ile işbirliği ve üst düzey diyalog daha da önem kazanıyor.

Ürdün Kralı Hasan İstanbul’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü ve bu görüşmeye iki ülke Dışişleri Bakanları da katıldı. Görüşmede Filistin ve Suriye sorunlarının öncelikli olarak ele alındığı anlaşılıyor. Trump Yönetimi’nin çok kısa bir süre içinde Filistin sorununun çözümü konusunda “Asrın Planını” açıklayacağı yönündeki beklentilerin arttığı bir dönemde, Türkiye ve Ürdün’ün Filistin sorunu, iki devletli çözüm ve Kudüs’ün statüsü gibi konularda ortak görüşleri savunması ve birlikte hareket edebilmesi önem taşıyor.

Nitekim geçen haftanın sonunda Başkan Trump’ın damadı (ve Filistin çözüm planını hazırlayan yardımcısı) Jared Kusher’in, ABD’nin Orta Doğu Temsilcisi Jason Greenblatt ile birlikte, Körfez Arap ülkelerini ziyaret edeceği ve bu ziyaret sırasında ABD’nin Filistin “barış planının” ele alınacağı açıklandı. Kusher’in Suudi Arabistan, Birleşik Arap Cumhuriyetleri, Katar, Bahreyn ve Umman’a gideceği, bu ziyaretler sırasında özellikle barış planının “mali yönlerinin” ele alınacağı anlaşılıyor. Bu durum Trump Yönetiminin “barış planının” mali yükünü petrol ve doğal gaz zengini Arap ülkelerine ödettirmek istediği anlamına da geliyor.

Trump Yönetiminin “barış planı” henüz açıklanmış değil. Amerikan basın-yayın organlarında planla ilgili (kopuk) bazı bilgiler yer alıyor. Basın haberleri Jared Kushner’in planını İsrail Başbakanı Netanhayu’nun görüşleri paralelinde hazırladığını gösteriyor. Trump Yönetiminin karşılaştığı sorun Filistinlilerin şimdiden Vaşington tarafından hazırlanan planı kabul etmeyeceklerini, Başkan Trump yönetiminde ABD’nin “dürüst arabulucu” niteliğini kaybettiğini ve ABD ile barış planını görüşmeyeceklerini şimdiden açıklamış olmaları. Filistin Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas dahil tüm Filistinlileri kızdıran ise Trump Yönetiminin Kudüs konusunda aldığı İsrail yanlısı kararlar; Başkan Trump’ın sözleriyle, “ABD’nin Kudüs konusunu (İsrail-Filistin) görüşme masasından” kaldırması.

Şimdi Jared Kushner ve Başkan Trump’ın “Asrın Barış Planını” Filistinlilere zorla kabul ettirebilmek için, (ne bahasına olursa olsun destekledikleri) Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri rejimlerine güvenmek ve bu ülkeleri Filistin Yönetimi üzerinde baskı yapmaları için devreye sokmak istedikleri izleniyor. Bu ülkelerin yönetimlerinin artık Filistinliler, Filistin sorunu ve Kudüs meselesiyle fazla “ilgilenmek” istemedikleri açık, ama Mısır ve Körfez Arap ülkeleri halklarının Filistinlilere desteği hala devam ediyor. Bu çerçevede Arap ülkeleri yönetimlerinin Jared Kushner’in “Asrın Çözümüne” verecekleri desteğin kendi halklarında yaratacağı tepkiden çekindikleri anlaşılıyor.

Geçen hafta içinde Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da Vaşington’u ziyaret etti, (79 ülkeden oluşan)  DEAŞ’la mücadele koalisyon ülkeleri toplantısına katıldı. Toplantıda konuşan ABD Başkanı Trump DEAŞ’la mücadelenin sonuna gelindiğini (tekrar) açıkladı. Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Vaşington’da ikili temaslar da yaptı. Zaten Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal da aynı zamanda ABD yetkilileriyle Suriye konusunu görüşmek için Vaşington’da bulunuyordu.

Basında yer alan haberlere göre ABD Suriye’den çekilmesini Nisan ayı sonuna kadar tamamlayacak. Ankara ABD’den Münbiç Mutabakatının tam olarak uygulanmasını, kurulması düşünülen güvenli bölgenin Türkiye kontrolünde olmasını, Münbiç yol haritasının Doğu Suriye’nin tamamı için örnek olmasını istiyor. Ancak, bütün işaretler Vaşington’da kafaların hala karışık olduğunu; Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığının hala ortak bir tutum üretmede zorluklarla karşılaştığı gösteriyor. Ankara’nın Vaşington’u Suriye’den Türkiye ile işbirliği ve eşgüdüm içinde çekilmeye ikna çalışmaları ise devam ediyor.             

        

                                                          

   

Yazarın Tüm Yazıları