Paylaş
Güney ve Kuzey Kore liderleri arasındaki zirve toplantısı oldukça başarılı geçmiş gözüküyor. Bu zirveden hemen sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Güney Kore’ye yaptığı resmi ziyaret Türk kamuoyunun dikkatinin bu kez Türkiye-Güney Kore ikili ilişkileri üzerine yoğunlaşmasına neden oldu.
Kore İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan Soğuk Savaşın en fazla etkilediği ülkelerden biridir. Kore Yarımadası’nda 1950-1953 yılları arasında üç sene kadar süren, 2.5 milyon kadar insanın hayatını kaybettiği veya yaralandığı bir iç savaş yaşamış, bu iç savaş başta ABD, Sovyetler Birliği ve Çin olmak üzere diğer ülkelerin de katılmasıyla Batı ve Doğu arasında (Soğuk Savaşın sıcak bir çatışmaya dönüştüğü) bir mücadele halini almıştır.
Kore Yarımadası 1953 yılında Kuzey ve Güney olarak ikiye bölünmüştür. Yarımadanın kuzeyinde Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti tarafından desteklenen komünist bir rejim, güneyinde ise ABD ve müttefiklerinin desteklediği serbest piyasa ekonomisine dayalı demokratik bir rejim kurulmuştur. 1953 yılında imzalanan (ve Kore Savaşı’nı fiilen bitiren) Ateşkes Anlaşmasına rağmen Güney ve Kuzey Kore arasında hala bir Barış Anlaşması imzalanmamıştır, yani iki Kore hukuki olarak savaş halindedir.
Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında çökmesinden (yani Soğuk Savaşı ABD ve Batı’nın kazanmasından) sonra Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesine yol açan gelişmeler Kore Yarımadası’nda yaşanmamıştır. Soğuk Savaş koşulları Kore Yarımadası’nda sürerken, iki Kore arasındaki ilişkiler kötü bir düzeyde devam etmiş, hatta 1990’lı ve 2000’lı yıllarda daha da bozulmuştur.
Bu bozulmanın bir sebebi 1990’lı yıllarda Kuzey Kore’nin nükleer programının hızlanmasıdır. Esasında Kuzey Kore’nin nükleer programının başlaması 1960’lı yıllara kadar uzanmaktadır. Ancak 1990’lı yılların ikinci yarısında Kuzey Kore’nin nükleer silah üretmeye çalıştığı gözlemlenmiş, Kuzey Kore 2003 yılında Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi (NPT) Anlaşması’ndan çekilmiş, ilk nükleer silah denemesini de 2006 yılında gerçekleştirmiştir. Bugün Kuzey Kore kitle imha silahları üreten, nükleer silahlara sahip bir ülkedir. Bu durumun Kuzey Kore’nin uluslararası alandaki (politik) etki ve önemini arttırdığı açıktır.
ABD ve uluslararası toplumun Kuzey Kore’nin nükleer silah denemelerine tepkisi bu ülkeye geniş bir yaptırımlar rejiminin uygulanması şeklinde olmuştur. ABD’nin yoğun çabaları sonucu 2006 yılından bu yana Kuzey Kore’ye uygulanan ekonomik yaptırımlar büyük ölçüde genişletilmiştir. Kuzey Kore bugün zaman içinde artarak büyüyen bir Birleşmiş Milletler ekonomik yaptırımlar rejimiyle karşı karşıyadır.
Kuzey Kore geçtiğimiz yıl içerisinde gerçekleştirdiği çok sayıdaki nükleer ve balistik füze denemeleri nedeniyle gündeme yerleşmiş, Dünya kamuoyunun dikkatleri ABD-Kuzey Kore retoriği ve ilişkileri üzerine toplanmıştır. Vaşington Kuzey Kore’nin askeri nükleer programı kadar (daha önceki bir yazımda değindiğim üzere) Kuzey Kore’nin balistik füze programından endişelenmektedir. Kuzey Kore’nin kısa ve orta menzilli füze üretmesinden sonra şimdi (New York ve Vaşington gibi ABD’nin doğu yakasındaki şehirleri bile hedef alabilecek) 10 bin kilometrenin üzerindeki hedeflere gönderilebilecek (uzun menzilli) füzeler üretmeye çalışması ABD Yönetiminde endişe yaratmıştır.
Trump’ın iktidara gelmesi ve Kuzey Kore’nin arka arkaya yaptığı nükleer silah ve füze denemeleriyle 2017 yılı içinde hızla tırmanan Kore Yarımadası’ndaki tansiyonda son günlerde hızlı bir düşme izlenmekte, 2018 yılının ilk günlerinden itibaren ilk önce Güney ve Kuzey Kore ilişkilerinde gerilimin düştüğü, bu durumun ABD-Kuzey Kore ilişkilerine de yansıdığı ve iki Kore arasında siyasi diyaloğun başlatıldığı ve “başarıyla” sürdürüldüğü görülmektedir.
Tansiyonu düşüren olaylar zincirini başlatan ilk gelişme 2017 yılı ortalarında Moon Jae-in’in Güney Kore Cumhurbaşkanlığına seçilmesiyle ortaya çıkmıştır. Moon Jae-in seçim kampanyasını Kuzey’le ilişkileri düzeltme ve iki Kore arasında diyaloğu başlatma temelinde yürütmüş, 9-25 Şubat tarihleri arasında Güney Kore’de yapılan Kış Olimpiyatları Moon Jae-in’e Kuzey Kore ile yakınlaşma politikası için önemli bir fırsat yaratmıştır. Güney Kore Cumhurbaşkanı Jae-in Kuzey Kore’yi Kış Olimpiyatlarına davet etmiş, Kuzey Kore’nin hem Olimpiyatlara katılmayı, hem de açılış törenine bir heyet göndermeyi kabul etmesiyle iki Kore arasındaki “Olimpiyat Diplomasisi” başlatılabilmiş ve yürütülebilmiştir.
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un Güney Kore’de yapılan (Olimpiyat) açılış törenine kız kardeşi Kim Yo-jong başkanlığında bir heyet göndermiş, Kim Yo-jong’un Güney Kore Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmelerin son derece “olumlu” geçtiği basında yer almıştır. ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in aynı açılış törenine katılmasına ve açılış töreninde aynı şeref tribününde birbirlerine çok yakın oturmalarına rağmen, Pence ile Kim Yo-jong arasında bir görüşme (hatta el sıkışma bile) gerçekleşmemiştir.
Bununla birlikte, kısa süre sonra Kış Olimpiyatları kullanılarak yürütülen Korelerarası görüşmelerde önemli ilerlemeler sağlandığı ortaya çıkmaya başlamış, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’un Başkan Trump’la görüşme isteği bir Güney Kore heyeti tarafından doğrudan Başkan Trump’a aktarılmıştır. ABD Başkanı Trump’ın (kısa bir süre önce “küçük roket adam” olarak isimlendirdiği) Kuzey Kore liderinin görüşme teklifini kabul etmesi Kore Yarımadasındaki tansiyonun daha da düşmesini sağlamıştır. Trump ile Kim Jong-un’un görüşmesinin yeri ve tarihi henüz açıklanmamış olmakla birlikte, görüşmenin Mayıs ayı sonu veya Haziran ayı başında yapılmasının planlandığı anlaşılmaktadır.
Olimpiyat diplomasisinin diğer bir “başarısı” Güney ve Kuzey Kore liderlerinin bir araya gelmesi yönünde alınan karar olmuştur. Bu zirve 27 Nisan tarihinde iki Kore’yi ayıran “tarafsız” bölgede gerçekleşmiştir. Moon Jea-in ve Kim Jong-un zirvesi sonucu “Kore Yarımadasında Barış, Refah ve Birleşme İçin Ortak Deklarasyon” yayınlanmıştır. Deklarasyon iki Kore arasında insani ve ekonomik boyuta ilişkin temas ve ilişkilerin kuvvetlendirilmesi amacıyla atılması düşünülen adımları, gerilimin düşürülmesine ve Kore Yarımadası’nda savaş riskinin bertaraf edilmesine yönelik hususları ve barışın tesis edilmesi yönünde yapılacak işbirliği hususlarını kapsamaktadır.
İki Kore’nin birleştirilmesinin önümüzdeki çok uzun bir dönemde sağlanmasının mümkün olmadığı açıktır. ABD ve Japonya ile Çin ve Rusya’nın Kore Yarımadası’ndaki “çıkarlarını” gözetmeleri beklenilen diğer bir husustur. ABD’nin Güney Kore’de büyük bir askeri varlığı bulunmaktadır. Kore Yarımadası’nın giderek genişleyen küresel ABD-Çin rekabeti içinde önemli bir alan olduğu da görülmektedir. Ancak küresel güçlerin engellememesi durumunda, Güney ile Kuzey Kore’nin bu aşamada en azından “yan yana”, “işbirliği ve barış içinde” yaşamanın yollarını bulmaları da imkansız değildir. En azından bu yönde ilk adımların atılmaya çalışıldığı izlenmektedir.
Korelerarası zirve ve ABD-Kuzey Kore zirvesinin yaklaşmakta olması bölgede yoğun bir diplomasi trafiğini de beraber getirmiştir. Kuzey Kore lideri 25-28 Mart tarihlerinde Pekin’i ziyaret etmiş, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’le görüşmüştür. Kore Dışişleri Bakanı Lee Yong 9-11 Nisan tarihlerinde Moskova’ya giderek Rus meslektaşı Lavrov’la bir araya gelmiştir. Gelişmelerin dışında kalmak istemeyen Japonya’nın da Başbakan Abe’nin Kim Jong-un’le görüşme talebini Kuzey Kore’ye ilettiği bildirilmektedir. Bu arada gerçekleşen diğer önemli bir diplomatik temas da (yeni ABD Dışişleri Bakanı) Mike Pompeo’nun (CIA Başkanı sıfatıyla) Kuzey Kore’yi (1 Nisan tarihinde) gizlice ziyaret ederek Kim Jong-un’la görüşmesi olmuştur. Bu “hızlı” görüşme trafiğinde son olarak (2 Mayıs tarihinde) Çin Dışişleri Bakanı Kuzey Kore’ye giderek gelişmelerle ilgili görüşmeler yapmıştır.
Trump ile Kim Jong-un zirvesinden önce çok önemli bir gelişme Kuzey Kore’nin nükleer programını ve füze denemelerini 21 Nisan tarihinden itibaren askıya aldığını açıklaması olmuştur. Kim Jong-un, (nükleer silahları balistik füzelere yerleştirilecek şekilde küçültmeye yönelik çalışmaların tamamlandığını) ifadeyle, Kuzey Kore’nin yeni nükleer denemeler ve balistik füze atışları yapmaya ihtiyacı kalmadığını, ülkesinin bu eylemlere son verdiğini, ayrıca, (Punggye-ri bölgesindeki) nükleer deneme sahasının kapatıldığını açıklamıştır.
Ayrıca, Güney Kore basınında Kim Jong-un’un Mike Pompeo ile yaptığı görüşmede Kuzey Kore’nin nükleer programının uluslararası denetime açma sözü verdiği iddiası da yer almıştır. Kuzey Kore’nin elinde tuttuğu 3 ABD vatandaşını “iyi niyet gösterisi” olarak serbest bırakacağı yönündeki basın haberleri de yoğunluk kazanmıştır.
Korelerarası zirveden sonra şimdi (ilk kez yapılacak) ABD-Kuzey Kore zirvesinin de “başarılı” geçebileceği yönündeki “beklentiler” yükselmektedir. Trump, zirveye Kuzey Kore nükleer ve füze programlarını sürekli olarak durdurmak ve kontrol altına almak, Kim Jong-un ise ülkesini içinde bulunduğu yalnızlıktan ve ekonomik yaptırımlardan kurtarmak amacıyla gitmektedir. Trump-Kim zirvesinden çıkacak sonuçlara göre, Kore Yarımadasının kitle imha silahlarından arındırılması yönündeki çalışmaların başlatılması ve yarımadada iki Kore arasında sürdürülen diyaloğu güçlendirmesi imkanı ortaya çıkmış görülmektedir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın (geçen hafta yapılan) Güney Kore ziyareti bu önemli gelişmelerin meydana geldiği bir ortamda gerçekleşmiş ve ilgi toplamıştır. Türkiye ve Güney Kore G-20 içinde işbirliği yapan iki ülkedir. Son 60 seneye yakın zaman içinde Güney Kore büyük bir gelişme göstermiş, 1.6 trilyon ABD dolarını aşan milli geliriyle Dünya’nın 11. büyük ekonomisi haline gelmiştir. Güney Kore’de kişi başına milli gelir 30 bin doları aşmıştır. Güney Kore’nin dış ticaret hacmi (ihracat lehine olmak üzere) 1 trilyon ABD dolarına ulaşmıştır.
Türkiye-Güney Kore ekonomik ilişkilerinde de hızlı bir gelişme izlenmiş, iki ülke arasındaki ticaret hacmi 7 milyar doları aşmıştır. Ancak bunun sadece 580 milyon doları Türkiye’nin Güney Kore’ye ihracatıdır. Ankara ticaret hacmindeki bu Güney Kore lehine olan dengesizliğin (turizm, savunma sanayii, enerji ve dış yatırımlar gibi) diğer alanlardaki işbirliği ile kapatılması için hızlı adımlar atılmasını ve ekonomik işbirliğinin genişlettirilerek arttırılmasını istemektedir. Güney Kore’den Türkiye’ye gelen turist sayısı 2017 yılında 120 bin olmuştur ve bu rakamın 2015’te ulaştığı 250 bin seviyesine geri döndürülmesi ilk hedeftir.
Paylaş