Paylaş
Yunanistan’da güven oylamasına giden gelişmeler hükümetin “küçük” ortağı Bağımsız Yunanlılar Partisinin (ANEL) hükümetten ayrılmasıyla başladı ve böylece Başbakan Çipras’ın partisi SYRIZA ile ANEL’ in oluşturduğu hükümet parlamentodaki çoğunluğunu kaybetti. Bunun üzerine Başbakan Çipras güven oylaması istemek zorunda kaldı.
Başbakan Çipras’ın “ortanın solu” SYRIZA Partisi’nin 300 koltuklu Yunanistan Parlamentosu’nda 145 milletvekili var. Hükümet kurabilmek için 6 milletvekiline daha ihtiyacı olan SYRIZA geçen haftaya kadar “ortanın sağında” yer alan ANEL ile bir koalisyon oluşturmuştu. Geçen hafta bu koalisyon bozuldu ve güven oylaması zorunlu hale geldi.
Başbakan Çipras’ın hükümeti güven oylamasını ANEL ’den 5, diğer “küçük” bir partiden (POTAMİ) 1 milletvekilinin (partilerinden farklı bir şekilde) olumlu oy kullanmaları sonucu kazanabildi. Güven oylamasının sadece 1 oy farkla alınabilmesi Başbakan Çipras’ın içinde bulunduğu zor durumu esasında ortaya koyan bir işaret.
Geçen haftaya kadar Yunanistan Hükümeti içinde yer alan ANEL’ in Yunanistan Parlamentosu’nda 11 milletvekili var. Partinin Başkanı Panos Kammenos. Geçen haftaya kadar Savunma Bakanlığı görevini yürüten Kammenos Türkiye’de Türkiye aleyhtarı, Ege Denizi’nde “kışkırtıcı” davranışlarıyla tanınıyor. Kısa bir süre önce Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kammenos’u “şımarık çocuk” olarak nitelendirmiş ve bu kişinin davranışlarının kontrol altına alınması gerektiğini, yoksa Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin olumsuz bir şekilde etkilenebileceğini vurgulamıştı.
Yunanistan’da hükümetle ilgili son gelişmelere ve Kammenos’un partisi ANEL’i hükümetten çekmesine sebep olan konu ise Türkiye ile ilişkili değil. Kammenos hükümetten Başbakan Çipras’ın (Yunanistan’ın diğer bir komşusu) Makedonya ile ilişkilerdeki “tavizkar” tutumunu gerekçe göstererek ayrıldı. Bu yaz ortalarında Başbakan Çipras’ın uzun müzakerelerden sonra Makedonya ile imzaladığı “İsim Anlaşması” iki ülkede de (şiddetli) iç siyasi çekişmelere ve tartışmalara neden oluyor.
Makedonya “isim sorunu” 27 yıldan beri sürüyor. Makedonya, Yugoslavya Federasyonu’nun 1990 yılında dağılmasından sonra 1991 yılında kurulan yeni bir devlet. Ama güneydeki komşusu Yunanistan’la kurulduğu andan bu yana Dünya’yı zaman zaman “şaşkınlık” içinde bırakan bir “isim sorunu” yaşıyor. Yunanistan kuzey komşusunun “Makedonya” ismini kullanmasını istemiyor.
Yunanistan’a göre “Makedonya” ismi eski Yunan tarihine ait ve ayrı bir Makedon ulusu yok. Yunanistan Selanik ve çevresini Makedonya olarak adlandırıyor ve “başka” bir Makedonya görmek istemiyor. Yunanistan’a göre kuzey komşusunun “Makedonya” ismini kullanması eski Yunan tarihine yönelik açık bir “hırsızlık”. Makedonya’nın Büyük İskender’in “mirasına” sahip çıkması Yunanistan’ın “ciddi” itirazlarına neden oluyor ve Atina Makedonya’nın (uluslararası alanda) izole edilmesi için elinden geleni yapıyor. Buna rağmen çok sayıda ülke yeni devleti “Makedonya” ismiyle tanımış durumda.
Yunanistan’ın Makedonya ismine itirazının arka planında toprak konusu olduğu anlaşılıyor. Atina’nın ilerde Makedonya Cumhuriyeti’nin bugün Yunanistan içinde bulunan ve Makedonya olarak isimlendirilen topraklara yönelik hak iddialarından çekindiği ortaya çıkıyor. Bugün için ise konunun tarihi boyutu ön plana çıkıyor, Büyük İskender’in ve tarihi Makedonya İmparatorluğu’nun mirasının kime ait olduğu konusu üzerinden iki ülke arasında “ciddi” bir tartışma ve çekişme yaşanıyor.
Konunun toprak sorununa yönelik kısmı akla 1913 Balkan Savaşını ve Yunanistan’ın kurulduğu 1833 yılından 2. Dünya Savaşı sonlarına kadar “Megoli İdea” ideolojisi temelinde genişlemesini akla getiriyor. Atina’nın Makedonya Cumhuriyetine yönelik bugünkü “hasmane” tutumunun temelinde Balkan Savaşı’nda Yunanistan’ın Makedonya’nın büyük bölümünü, buralarda (o dönemde) Yunanca konuşanların azınlıkta olmasına rağmen, ele geçirmesi ve Yunanistan’a katmasının mı olduğu sorusunu ortaya çıkartıyor.
Dünya Makedonya “isim sorununu” ve nedenlerini anlamakta zorluk çekse de, konu Yunanistan’da “ciddiye” alınıyor. Makedonya Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana Yunanistan’ın “hasmane” tutumu ve engellemeleriyle karşı karşıya kalıyor. Makedonya’nın Yunanistan’ın engellemeleri sebebiyle Birleşmiş Milletlere “Eski Yugoslavya’nın Makedonya Cumhuriyeti (FYROM)” gibi “komik” bir isimle üye olmak zorunda kaldığı da hatırlanıyor.
Yunanistan bugün de Makedonya’nın NATO ve Avrupa Birliğine (AB) üyeliklerini “isim sorunu” nedeniyle engelliyor. Halbuki AB’nin iki büyük ülkesi Almanya ve Fransa Balkanlar’ın bir an önce “kontrol edilmesini” ve Yugoslavya’nın yıkılmasından sonra kurulan 7 ülkenin de NATO üyesi yapılmasını ve (bir şekilde) AB’ye bağlanmalarını istiyor. Almanya ve Fransa’nın bu bölgelerde artan Rusya etkinliğinden rahatsız oldukları, hatta Türkiye’nin bölgeyle ilgilenmesini bile “hoş” karşılamadıkları ortaya çıkıyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un geçen sene yaptığı bir konuşmadan AB’nin Rusya ve Türkiye’yi Balkanlarda “rakip” hatta “hasım” olarak gördüğü açıkça anlaşılıyor. Macron Balkanların biran önce Brüksel’e bağlanması konusunda daha aktif olunmasını istiyor. Bu görüşlerin Berlin tarafından paylaşıldığına şüphe yok.
İşte Yunanistan’ın 2017 yılı içinde Makedonya ile vardığı “isim” Anlaşmasının arka planında böyle bir tablo yatıyor. Gerek Makedonya gerek Yunanistan üzerinde isim sorununun çözümlenmesi ve Makedonya’nın Brüksel’e (NATO ve AB’ye) bağlanması için engellerin kaldırılması konusunda büyük bir baskı olduğu açık. Kısa bir süre önce Atina’yı ziyaret eden Almanya Başbakanı Merkel’in Başbakan Çipras’a “isim sorununu” halletme konusunda gösterdiği çabalar sebebiyle sıraladığı övgüler bir yandan Başbakan Çipras’ın “durumu” anladığını gösterirken, diğer yandan Atina ve Üsküp üzerindeki baskının devam ettiğine işaret ediyor.
Yunanistan ve Makedonya arasında varılan Anlaşma Makedonya Cumhuriyeti’nin Kuzey Makedonya olarak adlandırılmasıyla isim sorununun çözülmesini, böylece Yunanistan’ın Makedonya’nın NATO üyeliği ve AB ile yapacağı anlaşmalara koyduğu vetoyu kaldırmasını öngörüyor. 27 yıl sonra isim anlaşmasına varılmasının Makedonya’da Batı yanlısı bir Başbakanın göreve gelmesi ve Yunanistan’ın ekonomik kriz nedeniyle Almanya’ya bağımlı hale gelmesiyle mümkün olduğu ortada. Geçen seneye kadar içinde “Makedonya” geçen hiçbir çözüme razı olmayan Atina’nın (birden bire) “Kuzey Makedonya” ismini kabul etmesini başka türlü izah etmek imkanı yok.
Burada sorun olan husus varılan “İsim” Anlaşmasının yürürlüğe girmesi için iki ülkede de onay sürecinin tamamlanması gereği. Makedonya bu süreçte (bütün iç muhalefete rağmen) geçen sene içinde (sonucunun olumlu olduğu açıklanan) bir halk oylaması yaptı ve Makedonya Parlamentosu Anlaşmayı onayladı. Böylece sıra şimdi Yunanistan’daki onay sürecinin tamamlanmasına geldi.
İşte Yunanistan’daki çalkantının sebebi de bu. Kammenos “İsim” Anlaşmasına karşı çıkıyor ve Yunanistan Parlamentosu tarafından onay işleminin tamamlanmamasını istiyor. Kommenos’un, ANEL partisini Hükümetten çekmesinin sebebi bir hükümet krizine neden olarak, Yunanistan’ı erken Parlamento seçimine zorlamak. Çipras Hükümetinin (bir oyla da olsa) güvenoyu alması Yunanistan’da (şimdilik) bir hükümet krizi çıkmasını ve esken seçim çağrısı yapılmasını önlemiş görülüyor.
Ama Yunanistan’da konu kapanmış değil. Şimdi Başbakan Çipras’ın “İsim” Anlaşmasını Parlamento’ya getirmesi ve onaylatması gerekiyor. Üstelik Başbakan Çipras hükümetinin (kağıt üzerinde) Parlamentoda çoğunluğu kaybettiği görülüyor. Çipras Hükümetinin ANEL’den kopacak ve bağımsız milletvekilleri ile ayakta kalacağı anlaşılıyor. Yunanistan’da Parlamento seçiminin bu sene Ekim ayında yapılması gerekiyor. Başbakan Çipras’ın niyetinin Ekim ayına kadar hükümetini devam ettirmek ve seçimi zamanında yaptırmak olduğu anlaşılıyor.
Hafta sonunda Atina’da “İsim” Anlaşmasını protesto etmek amacıyla büyük bir gösteri yapıldı, Parlamento’ya girmeye çalışan göstericilerin polisle çatışması Atina’yı karıştırdı. Göstericiler Anlaşmanın Parlamento’da onaylanmasının ertelenmesini ve ilk önce halk oylamasına sunulmasını istiyor. Halk oylamasının sonucundan çekinen Başbakan Çipras ise konuyu Parlamento’da “halletmeye” kararlı gözüküyor. Çipras’ın Almanya ve Fransa’nın tepkisinden çekinen Yunan milletvekillerinin Anlaşmayı onaylamaya daha “yatkın” olacaklarını hesapladığı görülüyor.
Yunanistan Parlamentosu’nun “İsim” Anlaşması üzerindeki oylamayı bu hafta içinde yapması bekleniyor. Bu “onay” oylamasının (güvenoyundan bile) daha çekişmeli geçeceği düşünülüyor. Başbakan Çipras’ın Anlaşmayı Parlamento’ya onaylatamaması halinde Yunanistan’da erken seçim tartışmalarının yeniden açılması ihtimali var. “İsim” Anlaşmasının akibeti, yaratacağı sonuçlar Balkanlar’daki dengeler açısından önemli olduğu için Brüksel, Berlin, Paris, Vaşington, Moskova gibi başkentlerde yakından takip ediliyor.
“İsim” Anlaşmasının geleceği ve Atina’daki gelişmelerin Ankara tarafından da yakından izlendiğine şüphe yok. Panos Kammenos’un Savunma Bakanlığı’ndan ayrılmasının Ankara’da memnunluk yarattığını düşünmek mümkün. Başbakan Çipras, Kammenos’un hükümetten ayrılmasından hemen sonra daha önce Yunanistan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı da yapmış olan, Yunanistan Genel Kurmay Başkanı Evangelos Apotolakis’i Savunma Bakanlığı görevine getirdi.
Evangelos Apotolakis, Türkiye’de 2018 yılı Aralık ayında “Yunanistan’a ait kayacıklara Türkiye’nin asker çıkartması halinde bu kayacıkların dümdüz edileceği” yönünde yaptığı “tehditlerle” tanınıyor. Buna rağmen Panos Kammenos’la karşılaştırıldığında Evangelos Apotolakis’in Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde daha az “tahrik” edici olabileceğine işaret ediliyor. Apotolakis’in, eski görevleri nedeniyle, Türk meslektaşı Hulusu Akar ile daha iyi bir iletişim kurabileceği de beklentiler arasında. Akar ile Apotolakis’in Türkiye ve Yunanistan Genel Kurmay Başkanlıkları yaptıkları dönemde tanıştıkları ve görüştükleri basında konuyla ilgili yer alan haberler arasında.
Türkiye ve Yunanistan arasında Ege Denizi’nde yaşanan birçok sorun var. Şimdi bu sorunların Akdeniz’e genişlediği izleniyor. Doğu Akdeniz’de denizden kaynaklanan sorunların önümüzdeki dönemde Türkiye’yi daha fazla meşgul etmesi bekleniyor. Kıbrıs meselesinin çözülememesinin Doğu Akdeniz’deki sorunları daha da karmaşık bir hale getirdiği ise açık. Kıbrıs Sorunu çözmek amacıyla yapılan müzakereler 50 yılı aşkın bir süreden beri, sonuçsuz bir şekilde devam ediyor.
Geçen Cuma günü (18 Ocak) KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Kudret Özersay, Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi’nin (GPOT) davetlisi olarak Kültür Üniversitesi’ndeydi. KKTC Dışişleri Bakanı’nın anlattıkları dinleyicilerin Kıbrıs sorununun dününü ve bugününü daha iyi anlamalarına katkı yaptı. Kıbrıs konusunda uluslararası camia ve Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen toplumlararası görüşmeler çok uzun bir süreden beri sürdürülmeye çalışılıyor. Kıbrıs sorununun “iki toplumlu, iki kesimli bir federasyon” kurulması yönünde çözülememesi sebebiyle artık Kıbrıs sorununun çözümüne yeni yaklaşımlar getirilmesi zorunlu gözüküyor. KKTC ve Türkiye’nin bu yönde yeni düşünceler ortaya koyması ve inisiyatifler alması gerekiyor.
Paylaş