Paylaş
Daha önceki 3 yazımda New York (Birleşmiş Milletler), Beyrut (Lübnan) ve Vaşington (ABD) ile ilgili bazı anılarımı kaleme almış, son yazımda Başkonsolos olarak bulunduğum Los Angeles’la ilgili anı ve görüşlerimi aktarmaya başlamıştım.
Çevresiyle birlikte 18 milyon gibi bir nüfusa sahip olan Los Angeles, ABD’nin Kaliforniya eyaletinin en büyük şehridir. 35 milyona yaklaşan nüfusuyla Kaliforniya ise ABD’nin (nüfus açısından sıralamada) 1 numaralı eyaletidir. Kaliforniya eyaletinin ekonomisi de büyüktür. Hatta Kaliforniyalılar bağımsız bir devlet olmuş olması halinde eyaletlerinin Dünya’daki sıralamada 6. büyük ekonomi olacağına “iftiharla” işaret etmektedir.
Kaliforniya’nın diğer bir özelliği de nüfusunun etnik köken bakımından çeşitliliğidir. Kaliforniya’da ana lisan olarak (veya sadece) İspanyolca konuşan ve 15 milyon civarında olduğu tahmin edilen Hispanik bir topluluk yaşamaktadır. Bu rakam Kaliforniya eyaletinin toplam nüfusunun %40’ı kadarını oluşturmaktadır.
Bizim açımızdan bakıldığında ise Kaliforniya eyaletinde geniş Ermeni asıllı bir nüfus bulunması önem kazanmaktadır. Kaliforniya’da sayıları yarım milyona yaklaşan Ermeni asıllı bir nüfusun yaşadığı tahmin edilmekte, tüm ABD’deki Ermeni asıllı nüfusun sayısını 1,5 milyona kadar çıkartan rakamlar bulunmaktadır. Büyük Los Angeles bölgesindeki Ermeni asıllı nüfusun sayısını 300 bin olarak tahmin eden istatistikler de vardır.
Geçmişte Los Angeles’te Ermeni terörist örgütlerince Türkiye menfaatlerine yönelik çok sayıda saldırı gerçekleştirilmiştir. Esasen Türkiye menfaatlerine yönelik Ermeni terör saldırıları 1970’lı yılların başında Los Angeles Başkonsolosluğumuz hedef alınarak başlatılmıştır.
Los Angeles Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ve Konsolos Bahadır Demir 27 Ocak 1973 tarihinde bir Ermeni tarafından şehit edilmiştir. Daha sonra 1982 yılında yine Los Angeles Başkonsolosumuz Kemal Arıkan arabasında uğradığı saldırıda Ermeni teröristlerce şehit edilmiş, Başkonsolosumuzu şehit eden Ermeni terörist 2016 yılında serbest bırakılmıştır. Ermeni teröristler 1984 yılında Los Angeles’te yapılan yaz Olimpiyatları sırasında Türk spor kafilesini de hedef almak istemiş, sporcularımıza yönelik bombalı saldırı son anda engellenebilmiştir.
Los Angeles Başkonsolosluğu görevime 1993 yılında başladığımda ABD makamlarının Başkonsolosluğumuzu korumak için aldıkları önlemler çok yoğundu. Başkonsolos ve Başkonsolosluk 24 saat üzerinden ABD makamlarının yoğun bir koruması altındaydı. ABD makamları bu korumayı özel bir güvenlik şirketi aracılığıyla gerçekleştiriyorlardı. O dönemde ABD makamları bu koruma için bir milyon doların çok üzerinde bir harcama yaptıklarını belirtmekteydiler.
Ancak Ermeni terörizmi Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra farklı bir boyut almaya ve 1990’lı yıllardan sonra kaybolmaya başladı. Bunda Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla Ermenistan’ın 1991 yılında bağımsızlığını kazanması kadar, 1983 yılında Ermeni teröristlerin Paris Orly Havaalanında THY bürosuna yaptıkları saldırının Fransa’da doğurduğu tepki de rol oynamıştı.
Batı ülkeleri 1983 yılında Orly Havaalanındaki saldırıdan sonra Ermeni terör örgütlerine verdikleri (dolaylı) desteği kesmeye başladılar. Bu saldırıda 8 kişi hayatını kaybetti ve 55 kişi yaralandı. Orly’deki saldırıda hayatını kaybedenlerden 4’ünün Fransız, 1’inin Amerikalı ve 1’inin İsveçli olması, yaralanan 55 kişiden çoğunun Türk olmaması Fransa ve diğer Batılı ülkelerde Ermeni terörüne karşı olan tepkiyi arttırdı ve o güne kadar Ermeni terör örgütlerine (en azından) sempatiyle bakan Batı ülkelerini bu tutumlarını gözden geçirmeye zorladı.
Bağımsızlığını kazanmasından sonra Ermenistan’da iç siyasi durum oldukça gergindi. İlk Cumhurbaşkanı Ter Petrosyan’a karşı ciddi bir muhalefet vardı ve bu muhalefeti de Taşnak Partisi yürütüyordu. Ter Petrosyan 1991 ila 1998 yılları arasında Ermenistan Cumhurbaşkanlığı görevini yürüttü.
Kaliforniya Ermenileri arasında Taşnak Partisi oldukça güçlüydü. Kaliforniya’da Ermeni diasporası içinde Ter Petrosya’na karşı olanların sayısı da epey fazlaydı. Los Angeles’te Başkonsolosluk görevini yürüttüğüm 4 seneye yaklaşan dönemde (1993-1996) Los Angeles Ermenistan Başkonsolosluğu önünde yapılan ve zaman zaman şiddet olaylarına dönüşen gösteri sayısı bizim Başkonsolosluğumuz önünde yapılan gösteri sayısından daha fazlaydı.
Los Angeles’ta Türkiye Başkonsolosu olarak birçok toplantıya katıldım, birçok yerde konuşma yaptım. ABD güvenlik makamlarının zaman zaman yaptıkları (güvenlikle ilgili) uyarılara rağmen görünürlüğümü çok yüksek bir düzeyde tuttum. Bu toplantılara katılan Ermenilerin yönelttikleri sorular dışında, ciddi sayılabilecek (şiddete dönüşen) bir engellemeleriyle karşılaşmadım. Başkonsolosluğumuz önünde sıklıkla yapılan Ermeni gösterileri de genel olarak sakın ve olaysız sayılabilecek bir şekilde geçti.
Kaliforniya Ermenileri ABD Kongresi’nden 1915 olaylarını “soykırım” olarak kabul eden bir karar tasarısı geçirme konusunda da aktiftiler. Kaliforniya’yı Kongre’de temsil eden Kongre üyelerinin hemen tamamı Ermeni lobisinin etkisi altındaydı. Bugün de durum böyledir. Bu Kongre üyeleri arasında halen Temsilciler Meclisi Başkanlığı görevindeki (ve adı sıklıkla Başkan Trump’a karşı tutumuyla anılan) Nancy Pelosi de bulunmaktadır.
Nancy Pelosi 1987 yılında ABD Kongresine kuzey Kaliforniya Eyaleti’nde (San Fransisco yakınlarındaki) bir seçim bölgesini temsilen Demokrat Partiden girmiştir. O tarihten beri Kongre’deki görevine devam etmektedir. Pelosi’nin Kaliforniya’daki Ermeni lobisiyle yakın ilişkiler içinde olduğu, Ermeni “soykırım” karar tasarılarını desteklediği bilinmektedir. Pelosi, Ocak 2007-Ocak 2011 yılları arasında Temsilciler Meclisi Başkanlığı görevine seçilmiş, bu dönemde ABD Ermeni Lobisi’nin Kongre’deki bir temsilcisi olarak hareket etmiştir.
Nancy Pelosi’nin Temsilciler Meclisi Başkanlığını yürüttüğü dönemde, 2007 yılında, Ermeni “soykırım” tasarısının Kongre’nin bu kanadından geçişi ancak Başkan George Bush’un Pelosi’ye bir mektup göndererek, “karar tasarısının geçişinin ABD milli menfaatlerini zedeleyeceğini” bildirmesi üzerine engellenebilmiştir. Nancy Pelosi, ancak Başkan Bush’un kendisine bir mektup göndererek karar tasarısına muhalefetini yazılı bir şekilde kayıtlara geçirmesinden sonra, Ermeni “soykırım” karar tasarısını Temsilciler Meclisi genel kurulunda oylamaya getirmekten vazgeçirilebilmiştir.
Nancy Pelosi, geçen yıl Kasım ayında yapılan Kongre seçimlerinde Demokrat Parti’nin Temsilciler Meclisi’nde tekrar çoğunluğu ele geçirmesinden sonra, bu yılın Ocak ayında bir kez daha Temsilciler Meclisi Başkanlığına seçilmiştir. Pelosi, bugün için Başkan Trump’a karşı ABD’de muhalefeti yürüten cephe içinde ön safta rol oynamakta, adı sıklıkla geçmektedir.
Başkonsolos olduğum dönemde, Los Angeles Başkonsolosluğumuz görev çevresi ABD’nin batı bölgesindeki 12 eyaleti kapsamaktaydı. Los Angeles Başkonsolosluğumuz görev bölgesindeki bu 12 eyalette 40 binin üzerinde Türk vatandaşı veya Türk asıllı ABD vatandaşı yaşamaktaydı. Bölgede yaşayan ve Türkiye aleyhtarı faaliyetleri yürüten lobilere destek sağlayan Ermeni ve Rumlarla karşılaştırıldığında Türklerin sayısı oldukça azdı.
Sayıca daha küçük olmalarına rağmen ABD’deki Türk lobisi giderek güçlenmekte, Türkiye aleyhtarı lobilerin faaliyetlerini dengelemek amacıyla Türk lobisi içinde yer alan Türk Amerikalılar büyük bir özveriyle gayret göstermektedir. Los Angeles Başkonsolosu iken bu durumu yerinde görmüş, yeni oluşmakta olan Türk lobisinin etkisinin sağlanması yönünde bazı Türk Amerikalıların nasıl özveriyle çalıştıklarını yakinen görmek ve izlemek imkanım olmuştu.
Kaliforniya eyaletinin önemli bir özelliği ABD film sanayisinin büyük ölçüde Los Angeles’ta yerleşik olmasıdır. Film sanayi Kaliforniya ekonomisine büyük bir katkı yaptığı gibi, ABD’nin Dünya’daki “yumuşak” gücünü de arttırmaktadır. Hollywood, Kaliforniya yapımı filmler bütün Dünya’da izlenmekte, Amerikan değerlerini ve yaşam stilini bütün ülkelere yaymaktadır. Hatta ABD film sanayisi üzerindeki kontrolünün Amerikan Yahudi Lobisi’nin gücünü arttırdığına da inanların sayısı oldukça fazladır.
Bugün Dünya’da Amerikan filmleri çok geniş bir şekilde izlenmekte, hiçbir ülkenin film sanayisi Hollywood’la yarışamamaktadır. Oscar ödülünü hangi filmin alacağı bütün Dünya’nın ilgi odağı olmakta, yabancı film dalında Oscar ödülü kazanmak (hatta bu dalda ilk 5’e girebilmek) bile diğer ülke film sanayileri için önemli bir hedef olarak ortaya çıkmaktadır. Oscar ödülleri Şubat ayı sonunda dağıtıldığı için Dünya’nın dikkatinin bir kez daha bu yılki (Los Angeles’ta yapılacak) törene odaklanmakta olduğu izlenmektedir.
ABD’nin batı sahilleri (Pasifik Okyanusu kıyıları) doğu sahillerinden (Atlantik Okyanusu kıyıları) çok farklıdır. Bu Los Angeles ve San Fransisco gibi iki cazibe merkezi olan şehirle birlikte ABD’nin Batı kıyılarını turizm için çok çekici bir hale getirmektedir. ABD, Batı Pasifik Okyanusu kıyılarını korumakta (Atlantik Okyanusu kıyılarıyla karşılaştırıldığında) çok daha başarılı olmuştur.
Talebelik dönemimden uzun yıllar sonra Kaliforniya’ya gittiğimde dikkatimi çeken hususlardan biri Los Angeles-San Fransisco arasındaki sahil şeridinin hemen hiç el değmemiş gibi korunması olmuştu. İki şehir arasında Santa Barbara, Big Sur ve Karmel gibi Dünya’nın en güzel kıyıları arasında yer alan bölgelerden geçen sahil yolunun aynen 2 şeritli olarak muhafaza edilmiş olduğunu, yolun geçtiği bölgelerde yapılanmaya kesinlikle izin verilmemiş, çevrenin titizlikle korunmuş olduğunu müşahede etmiştim.
Bugün ABD’nin doğu yakasında New York ve Miami, batı yakasında ise Los Angeles ve San Fransisco ülkenin turizm merkezleri olma özelliklerini sürdürmektedir. Türkiye’de ABD ile artan ekonomik ilişkileri çerçevesinde daha önce New York, Şikago, Houston ve Los Angeles’te olan Başkonsolosluklarına bir yenisini, Boston’u eklemiştir. Dışişleri Bakanlığı’nın San Fransisco’da bir Başkonsolosluk açılması fikrinin de devam ettiği anlaşılmaktadır.
ABD’de talebe olduğum, daha sonra Dışişleri Bakanlığı’nda çalıştığım dönemlerde New York, Vaşington ve Los Angeles’taki görevlerim sırasında Türkiye ile ABD arasındaki ulaşım imkanları da oldukça kısıtlıydı. Pan Amerikan Havayolları şirketinin Dünya üzerinde tam tur yapan seferinin İstanbul ayağını (o dönemlerde) Tahran’a kaydırması sonucu, Türkiye ile ABD arasında doğrudan hava bağlantısı da kalmamıştı. Türkiye’nin ABD ile hava yolu bağlantısı Avrupa şehirleri üzerinden aktarmayla sağlanıyordu.
Bugün ise Türk Hava Yolları, İstanbul’dan ABD’nin tüm önemli şehirlerine (New York, Şikago, Vaşington, Atlanta, Miami, Houston, Boston, Los Angeles ve San Fransisco) doğrudan uçmakta, ABD ile Türkiye’yi her gün sayısı 10’a varan doğrudan uçuşlarıyla bağlamaktadır.
Öğrencilik dönemim ve Dışişleri Bakanlığındaki görevlerim nedeniyle ABD’de uzun süreler yaşadım. Türkiye-ABD ilişkileri 2. Dünya Savaşından sonra hızlı bir şekilde gelişmiş, NATO ittifakı içinde müttefik olan iki ülke arasındaki bağlar hızlı bir şekilde büyümüştür. Türkiye-ABD ilişkileri dün olduğu kadar bugün de önemlidir.
Ancak Ankara-Vaşington hattında bugün bazı şeylerin iyi gitmediği, sorunlar yaşandığı da bir gerçektir. Bu sorunların başında Suriye gelmekte, Vaşington’un Türkiye’nin güvenlik ihtiyaçlarını görmezlikten gelerek Suriye politikasını, Türkiye menfaatlerini hedef alan bir terör örgütü ile işbirliği üzerine kurması Türkiye’de hemen herkesi büyük ölçüde rahatsız etmektedir. Uzun bir aradan sonra (nihayet) Vaşington’un Ankara’ya bir Büyükelçi tayin etmek için harekete geçmesi olumlu bir gelişmedir. İlişkilerin mevcut durumunda Ankara’daki yeni ABD Büyükelçisini zor bir görevin beklediği de ortadadır. (Bu yazı dizime önümüzdeki haftalarda devam edeceğim).
Paylaş