Paylaş
24 Nisan’dan bir gün önce Ermenistan Başbakanı Serj Sarkisyan’ın görevinden istifası ise dünya kamuoyunun Ermenistan’a yönelen ilgisinin esas sebebi idi. Bir müddette beri Sarkisyan’ın istifası için yürütülen sokak gösterileri Ermenistan’da neler oluyor sorusunu gündeme getirdi. Nisan ayını başından beri Ermenistan iç siyaseti zor bir döneme girmiş gibi gözüküyor. Sarkisyan 23 Nisan’da istifa etti, 24 Nisan’da Erivan’daki (yıllık) “Anma Töreni” düzenlendi, 26 Nisan’dan itibaren Erivan’daki gösterilerin ve Ermenistan’daki “iç” politik krizin (Sarkisyan’ın istifasına rağmen) devam ettiği, tansiyonun düşmediği izlendi.
Ermenistan Türkiye’nin kara sınırı paylaştığı bir komşusu. Ermenistan’da neler olduğu Ankara’yı yakından ilgilendiriyor. Türkiye’nin (Yunanistan dahil) hiç bir komşusu ile ilişkileri tarihin bu ölçüde baskısı altında değil. Ermenilerin 1915 Olayları hakkında kendi yorum ve tanımlamalarını Türkiye’ye ve Dünya’ya “tarihi gerçek” olarak kabul ettirme çalışmaları (ve bu ısrarın arkasında yattığı ve sonradan ortaya çıkartılabileceği anlaşılan tazminat ve toprak talepleri gibi hususlar) Ankara ile Erivan arasındaki ilişkileri çok olumsuz bir şekilde etkiliyor.
Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sorunlar ve Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarının %20 kadarını işgali altında tutması Ankara ile Erivan arasındaki ilişkileri daha karmaşık hale getiriyor. Türkiye’nin Azerbaycan’la ilişkileri ve işbirliği çok yakın. Cumhurbaşkanı Aliyev’in Nisan ayı başında yapılan seçimleri kazandıktan ve 4. kez Cumhurbaşkanlığına seçildikten sonra ilk yurt dışı resmi ziyaretini Ankara’ya yapması sembolik olarak ilişkilerin yakınlığını gösteriyor.
Türkiye’nin Ermenistan’la Büyükelçilik düzeyinde diplomatik ilişkisi yok. Halbuki Türkiye Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra kurulan (Ermenistan dahil) 15 ülkeyi de (birlikte) tanımış ve bunların 14’ü ile Büyükelçilik düzeyinde diplomatik ilişkiler kurmuştu. Türkiye ile Ermenistan ise (Ermenistan’ın bağımsızlığını kazandığı) 1991 yılından bu yana (Cumhurbaşkanları Gül ve Sarkisyan arasında sürdürülen futbol diplomasisine ve Dışişleri Bakanları Davutoğlu ve Nalbantyan’ın ilişkilerin düzenlenmesi amacıyla 2 protokol imzalamalarına rağmen) ilişkilerini birbirlerinin başkentlerinde Büyükelçilik açma düzeyine getirmede başarılı olamadılar.
Bu başarısızlıkta Ermenistan’ın Türkiye ile ilişkilerinde soykırım iddialarının Ankara tarafından kabul edilmesini bir koşul olarak ortaya koyması (ve bu konudaki ısrarlı tutumu) ile (daha sonraki dönemde) Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerini Dağlık Karabağ’ın işgaline son verilmesine, Ermenistan’ın Azerbaycan’la ilişkilerinin düzeltmesine bağlaması rol oynamış gibi gözüküyor.
1915 Olaylarını Türkiye ve Dünya’ya (20.yüzyılın ilk) “soykırımı” olarak kabul ettirme gayretlerinin geçmişi Ermenistan’ın bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından öncelerine, 1970’lı yılların ortalarına kadar uzanıyor. Bu gayretlerin arkasında Ermenistan dışında yaşayan bazı Ermeni kuruluşları (Ermeni Lobisi) var. Ancak bağımsızlıktan sonra Ermenistan liderlerinin de “diaspora” Ermenilerinin “soykırımı saplantısına” katıldığı ve Türkiye’yle “iyi” ilişkileri bu saplantı yüzünden bir kenara ittikleri, “tehlikeye attıkları” görülüyor.
Ermenistan 3 milyon nüfuslu küçük bir ülke. Ancak Ermenistan dışında 6 milyon kadar Ermeni yaşıyor. Ermeni diasporası Rusya, ABD ve Fransa gibi ülkelerde yoğunlaşmış, Lübnan, Arjantin ve Kanada gibi ülkelerde de önemli bir Ermeni azınlığı var. Diaspora Ermenileri içindeki bazı kuruluşların “soykırımı saplantısını”, Türkiye karşıtlığını (hatta Türk düşmanlığını) Ermeniler arasında birleştirici bir unsur (diasporada Ermeni kimliğinin devamı için bir temel) olarak kullanmaya başlamaları 1970’lı yılların ortalarından bu yana Türk dış politikası için (zaman zaman) sorun oluşturuyor.
Türkiye’nin “tarihin tarihçilere bırakılması” noktasından hareket eden 1915 olaylarının incelenmesi için “Tarih Komisyonu” kurulması önerisinin Erivan’da kabul görmemesi, tarihin (aradan geçen 100 yılı aşan zamana rağmen) bugünkü Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde bu ölçüde olumsuz bir rol oynamasının engellenememesinde önemli bir rol oynamıştır. Ermeni diasporası ve Ermenistan’ın 1915 Olaylarını “soykırım” olarak Dünya’ya tanıtma gayretleri 50 seneye yakın bir zamandan beri sürdürülmektedir. Milli parlamentolardan 1915 Olaylarını “soykırımı” olarak tanıyan kararlar çıkartılması (daha önceki bir yazımda da değindiğim şekilde ) bunun yollarından biri olarak seçilmiştir. Bu konuda bir ölçüde de başarılı olunmuş, çoğunluğu Ermeni diasporasının yoğun olarak bulunduğu ülkeler olmak üzere, bazı ülke parlamentosunda Ermeni soykırım iddiaları konusunda kararlar kabul edilmiştir.
Ermenilerin 1915 Olaylarını “soykırımı” olarak tanıtma gayretlerini yoğunlaştırdıkları ülkeler arasında ABD başta gelmektedir. Bugüne kadar (federal düzeyde) ABD Kongresi’nden bu yönde bir karar tasarısı geçirmede başarılı olamayan Amerikan Ermeni Lobisi bu kez gayretlerini ABD Başkanına 1915 Olaylarıyla ilgili bir bildiri yayınlatma üzerine yoğunlaştırmışlardır.
Başkan Bill Clinton’dan başlayarak, 1993 yılından bu yana, ABD Başkanları (Ermenilerin 1915 Olaylarının yıl dönümü olarak kabul ettikleri) 24 Nisan günü bir bildiri yayınlamaktadır. Ermeni Lobisi bu bildiride “soykırımı” kelimesinin kullanılması için Beyaz Saray üzerinde büyük bir baskı uygulamaktadır. Geçen sene bu amaçla 84 Kongre üyesinin Başkan Trump’a bir mektup gönderdikleri basında yer almıştır. Bu baskıya rağmen 1993 yılından bu yana ABD Başkanları yayınladıkları bu (24 Nisan) bildirilerinde “soykırımı” kelimesini kullanmamışlardır. Başkan Obama 1915 Olaylarını Ermenice “Büyük Felaket” anlamına gelen “Meds Yeghern” olarak tanımlamaya başlamış, Başkan Trump da (geçen sene ve bu sene) yayınladığı iki 24 Nisan bildirisinde “Meds Yeghern” kelimelerini kullanmıştır.
Ermenistan (ve Amerikan Ermeni Lobisinin) 1915 Olaylarının “20. yüzyılın en büyük toplu katliamlarından olan Meds Yeghern “ olarak tanımlandığı bu bildirilerden memnun olmadığı, “soykırım” tanımlaması üzerinde ısrarlı olunduğu izlenmektedir. Ermenistan’ın Birinci Dünya Savaşı sırasında meydana gelen 1915 Olaylarını İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan ve 1951 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme” ile düzenlenen “Soykırım” suçuyla “tanımlama” yönündeki ısrarı, bunun nedenleri konusunda Türkiye’de olan soru işaretlerini ve şüpheleri arttırmaktadır.
Türkiye (milli parlamentolardan çıkan kararlarda olduğu gibi) ABD Başkanları tarafından yayınlanan 24 Nisan bildirilerine (Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan bir açıklamayla) tepki göstermekte, bu bildirilerin 1915 Olaylarında acı çeken gruplardan sadece birinin üzerine yoğunlaşmasını, 1915 Olaylarının sebepleri ve hangi şartlarda meydana geldiğinin dikkate alınmamasını eleştirmektedir.
Bu sene 24 Nisan Ermenistan’ın zor iç şartlardan geçtiği bir döneme rastlamıştır. Ermenistan’ın Başkanlık sisteminden Parlamenter sisteme geçişi ülkede esasen var olan sosyal (başta ekonomik) sorunların ön plana çıkmasına, partisi Ermeni Parlamentosu’nda çoğunlukta olan Serj Sarkisyan ile (Parlamento içi ve dışı) muhalefetin lideri durumuna gelen Nikol Peşinyan arasındaki güç müdahalesinin sokak gösterilerine dönüşmesine neden olmuştur.
Ermenistan 2015 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile Parlamenter sisteme geçmiş, değişiklik 2017 yılı Nisan ayı başında uygulamaya konulmuştur. Nisan ayı başında yapılan Parlamento seçimlerini Cumhuriyetçi Parti kazanmış, Parlamento Sarkisyan’ı Başbakanlığa getirmiştir. Başkanlık Sistemi altında on sene Cumhurbaşkanı olarak Ermenistan’ı idare eden Sarkisyan’ın bu kez Parlamenter sistemde Başbakanlık makamında tekrar ülkeyi yönetmek istemesi sokak gösterilerine yol açmış, Sarkisyan istifa etmiş, Birinci Başbakan Yardımcısı Karen Karapetyan Başbakan Vekili olarak yerine gelmiştir.
Sarkisyan’ın istifası Ermenistan’da siyasi krizi sonuçlandırmamış, sokak gösterileri devam etmiştir. Ülkedeki siyasi krizin nasıl aşılacağı hala belli değildir. Muhalefet Başbakanlığın (parlamento içi ve dışı muhalefetin) lideri durumuna gelen (şu andaki tek aday) Nikol Peşinyan’a verilmesini istemektedir. Ancak daha yeni yapılan seçimlerde (105 sandalyeli) Ermenistan Parlamentosu’nda Sarkisyan’ın Cumhuriyetçi Partisi (58 milletvekiliyle) çoğunluktadır. Parlamentoya giren diğer üç partinin 47 milletvekili bulundurmaktadır.
Salı gün Parlamento’da (Cumhuriyetçi partinin aday göstermeyeceğini açıklamasına rağmen) krizi sonlandırabilecek ve Ermenistan’a istikrar sağlayabilecek bir ismin yeni Başbakan olarak seçilmesi pek kolay gözükmemektedir. Peşinyan’ın (Muhalefetin isteği doğrultusunda) Başbakan seçilmesi halinde bile Ermenistan’da istikrarı sağlaması kolay değildir. 2022 için planlanan Parlamento seçimlerinin erkene alınmasının zorunlu hale geldiği açık olmakla beraber, yeni seçimin zamanlaması konusunda da derin görüş ayrılıkları bulunmaktadır.
Ermenistan’daki son siyasi krize daha geniş bir tablodan bakanlar (Gürcistan ve Ukrayna’da bugün izlediğimiz) Rusya-ABD (Batı) çekişmesinin Ermenistan’a yayılmakta mı olduğu sorusunu sormakta, Sarkisyan’ın (ve şimdiki Başbakan Vekili Karapetyan'ın) Rusya’yla, Peşinyan’ın ise Batı’yla (özellikle AB ile) olan yakınlığına işaret etmektedir. Bugün Ermenistan’ın (siyaset, ekonomi, güvenlik ve savunma alanlarının tümünde) Rusya’ya olan bağımlılığı göz önüne alınınca Ermenistan’da tırmanacak bir Rus-Batı rekabetinin sonuçları Ermenistan’da (Ukrayna benzeri) gelişmelere yol açabilecek bir potansiyeli taşımaktadır. Ermenistan’ın (tarihi saplantıları ve toprak genişlemesini hedef alan saldırgan politikaları sebebiyle) Azerbaycan ve Türkiye ile ilişkilerini tamamen dondurmuş olması da büyüyecek bir siyasi krizi (bir kara ülkesi olan Ermenistan için) daha da sorunlu hale getirecektir.
Paylaş