Ankara Vaşington hattındaki önemli gelişmeler

Geçen hafta Türkiye-ABD ilişkilerinde önemli bazı gelişmeler izlendi. Bu gelişmelerden ilki iki ülke arasında varılan Menbiç Anlaşması’nın uygulamaya konulması için askeri makamlar arasında gerekli görüşmelerin yapılması,  mutabakatın ortaya çıkması ve hafta başında Anlaşma’nın uygulanmasına başlanarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin Menbiç’te devriye görevine başlamasıydı.

Haberin Devamı

Menbiç Anlaşması PYD/YPG’nin şehirden çekilmesini, bu amaçla (Menbiç’te güvenliğin sağlanması için) Türkiye ile ABD’nin gözetimi altında (yeni bir) güvenlik sistemi kurulmasını ve şehrin kontrolünün (demografik yapı üzerinde kurulacak) yeni bir yerel yönetime bırakılmasını öngörüyor. Üç aylık bir sürede uygulamaya konulacak bu adımlardan sonra PYD/YPG Menbiç’ten tamamen çekilmiş, (böylece) Fırat Nehri’nin batısında PYD/YPG kontrol ve varlığı bitmiş olacak.

PYD/YPG’nin (Suriye’de) Fırat Nehri’nin batı tarafına geçmemesi Türkiye’nin (başlangıçtan itibaren) istediği (kırmızı çizgi olarak nitelediği) bir husustur.  Menbiç 2014 yılı Ocak ayında DEAŞ’in eline geçmiş ve 2,5 sene DEAŞ’ın kontrolünde kalmıştır. Bu uzun süreden sonra şehir ABD’nin (yoğun hava) desteğiyle Fırat’ın batısına geçen PYD/YPG tarafından ele geçirilmiştir. Nüfusunun %90’ı Arap olan Menbiç’teki PYD/YPG kontrolü 2 senedir devam etmektedir.

Haberin Devamı

Bugün 100 bin civarında bir nüfusu barındıran Menbiç’in (ABD’nin desteğiyle) PYD/YPG’nin eline geçmesi 2016 yılından sonra Türkiye ile ABD arasında Suriye’de görüş ayrılıklarının büyümesinin başlangıç noktasıdır. Vaşington, Menbiç ve PYD/YPG ile ilgili olarak Ankara’ya birçok söz vermiş, ancak bu sözlerden hiçbiri (Menbiç Anlaşmasına kadar) yerine getirilmemiştir. Bu sözler arasında PYD/YPG’nin Menbiç’ten çekilmesinin sağlanacağı, PYD/YPG’ye sağlanan ağır silahların toplanacağı ve şehirde yönetimin (çoğunluğu Arap olan) yerel halka bırakılacağı da bulunmaktadır.

Türkiye’nin Cerablus ve El Bab bölgesinde yaptı askeri harekat (Fırat Kalkanı) PYD/YPG’nin Menbiç’ten sonra bu bölgeyi de (DEAŞ’tan) ele geçirmesini, (böylece) PYD/YPG’nin Türkiye-Suriye sınırında (Fırat’ın doğusundan Hatay’a kadar tüm sınırda) kontrolü sağlamasını engellemiştir. Azez-Cerablus-El Bab bölgesinin Türkiye’nin askeri operasyonu ile (Türkiye’nin desteklediği) Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) kontrolüne geçmesinin Türkiye-Suriye sınırında bir PYD/YPG kontrol koridoru kurmasını yönündeki planlara önemli bir darbe vurduğu açıktır.

Haberin Devamı

Suriye’de PYD/YPG üzerine yapılan (ve birçok kişinin, en azından, Batı ülkeleri başkentlerindeki bazı kişi ve kuruluşun da içinde bulunduğuna inandığı) planlara büyük bir darbe de Türkiye’nin Afrin askeri operasyonu ile gelmiştir. Türkiye’nin Afrin askeri operasyonu ile (Suriye iç savaşının başladığı ilk günlerden itibaren) PYD/YPG kontrolüne geçen Afrin bölgesi kısa bir sürede PYD/YPG’den temizlenmiştir.

Afrin’in ÖSO’nun eline geçmesinin (Suriye’de) Fırat Nehri’nin batısında PYD/YPG kontrol ve varlığının (Tel Rıfat ve Halep şehri içindeki ufak ve askeri önemi bulunmayan iki bölge dışında) tamamen ortadan kaldırılması yönünde ciddi bir adım olduğu, askeri operasyonun oldukça kısa bir dönemde ve Afrin şehir merkezinde sokak çatışmalarına dönüşmeden bitmesinin Türkiye’nin (üstün) askeri gücünün (bir kez daha) bölgeye gösterilmesini de sağladığı görülmektedir. Afrin operasyonun Türkiye için (kayıpların arttığı) bir yıpranma savaşına dönüşmeden başarıyla bitirilmesinin Batı başkentlerinde birçok çevrede “şaşkınlık” ve “can sıkıntısı” yarattığına inananların sayısı oldukça çoktur.

Haberin Devamı

Cerablus-El Bab ve Afrin askeri operasyonlarından sonra gelen Menbiç Anlaşmasının uygulanmaya başlaması Suriye’de Fırat Nehri’nin batısında PYD/YPG varlığı kalmayacak, Irak sınırından Türkiye’nin Hatay bölgesine kadar (Türkiye-Suriye sınırının güneyinde) bir PYD/YPG koridoru kurma planı da (tamamen) akamete uğratılmış olacaktır. İki askeri operasyondan sonra gelen ve (bu kez) Türkiye’nin diplomatik başarısını gösteren Menbiç Anlaşmasının çok önemli bir sonucu Suriye’de Türkiye-ABD işbirliğinin önünü (yeniden)  açacak olmasıdır. Anlaşmanın tam olarak uygulanmasıyla Ankara ile Vaşington arasındaki (Suriye bağlamında) “güven” sorununun ortadan kaldırılması için önemli bir adımın atılmış olacak,  Anlaşma Fırat’ın doğusundaki (Arap nüfusunun çoğunlukta olduğu) şehir ve bölgeler için de (iyi bir) örnek teşkil edebilecektir.

Haberin Devamı

Türkiye ile ABD’nin Suriye’de yürüttüğü işbirliği yeni değildir. Suriye’de iç savaşın başladığı ilk yıllarda Ankara ve Vaşington Suriye’de geniş bir işbirliği sürdürebilmiştir. Özgür Suriye Ordusunun kuruluşu bile (o yıllarda) bu işbirliğinin bir parçası olarak başlamıştır.

Ancak ABD’nin Suriye’de rejim değişikliği konusuyla ilgisini kesmesi, dış güçlerin (önce İran ve daha sonra Rusya’nın) Suriye iç savaşına doğrudan müdahalelerine (adeta) göz yumması ve (her şeyden önce) Suriye’de yerel müttefik olarak (PKK’nın Suriye uzantısı) PYD/YPG’yı seçmesi Ankara ile Vaşington’un Suriye’de yollarının ayrılmasına (hatta iki ülkenin karşı karşıya gelmelerine) neden olmuştur. Suriye’de (iç savaşın ilk yıllarında) yapılan hataların telafisi yönünde (Menbiç Anlaşmasının uygulanmasından sonra) Ankara-Vaşington işbirliğinin genişletilebilmesi (Türkiye-ABD ilişkilerinde) olumlu yönde gelişmelerin de başlatılabilmesini sağlayabilecektir.

Haberin Devamı

Geçen günlerde Ankara-Vaşington hattında diğer önemli bir gelişme Filistin Sorunu konusunda ortaya çıkmıştır. İslam Konferansı Teşkilatı (İİT) dönem başkanı olarak Türkiye ile Birleşmiş Milletler (BM) Arap Grubu dönem başkanı olarak Cezayir BM Genel Kurulu’nu (kısa bir süre içinde) bir kez daha olağanüstü toplantıya çağırmışlardır. BM Genel Kurulu bu (olağanüstü) toplantısında İsrail’in Filistinlilere karşı (aşırı) şiddet kullanmasını kınayarak, BM Genel Sekreteri’nden (60 gün içinde) Filistinlilere uluslararası koruma sağlanması konusunda (uygulanabilir) öneriler hazırlamasını isteyen bir kararı kabul etmiştir.

Filistinliler için uluslararası koruma mekanizmalarının ortaya çıkartılmasını ön gören bu karar 8 olumsuz oya karşı 120 olumlu oyla geçmiş, oylamada 45 ülke çekimser kalmıştır. Karara olumsuz oy veren ülkeler ( Marşal Adaları, Mikronezya Federal Devleti, Solomon Adaları, Nauru ve Togo yanında) ABD, İsrail ve Avustralya olmuştur. Böylece ABD’nin (İsrail’le birlikte) Filistin Sorunu konusunda uluslararası toplumda yalnız kaldığı (bir kez daha) açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Bu toplantı BM Genel Kurulu’nun bir yıl içinde (Filistin Sorunu konusunda) yaptığı ikinci olağanüstü toplantıdır. İlk Genel Kurul toplantısı ABD’nin Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararı üzerine yapılmış, bu toplantıda kabul edilen kararla Kudüs’ün statüsünü değiştirmek isteyen bütün girişimler reddedilerek, Doğu Kudüs’ün (İsrail işgal altındaki Filistin toprağı olduğu yönündeki) statüsü teyit edilmiştir. Geçen haftaki  (ikinci) BM Genel Kurul (olağanüstü) toplantısı ise ABD’nin Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıması sırasında Gazze-İsrail sınırında Mayıs ayı içinde başlayan ve devam eden (Filistin) gösterileri sırasında İsrail’in sivil göstericilere karşı aşırı şiddet kullanması sonucu giderek artan Filistin kayıpları nedeniyle yapılmıştır.

Her iki BM Genel Kurul (olağanüstü) toplantısından (kısa bir süre) önce BM Güvenlik Konseyi (aynı nedenlerle) toplantıya çağrılmış, ancak ABD vetosu nedeniyle Güvenlik Konseyi’nin (iki toplantıda da) karar alması mümkün olamamıştır. ABD’nin Güvenlik Konseyi’ni (veto yetkisini kullanarak) bloke etmesi BM Genel Kurulu’nun (olağanüstü) toplantılara çağrılmasının sebebidir.

BM’ler kurulduğundan (1945 yılından) bugüne kadar ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’nde kullandığı 80 kadar vetonun büyük bir kısmı Filistin Sorunu konusundadır. Vaşington bu vetoları İsrail’in istemediği kararların engellenmesi amacıyla kullanmıştır. Bu durum Birleşmiş Milletlerin Filistin Sorunu konusunda etkili bir şekilde kullanılamamasının önemli sebeplerinden biridir. Her ne kadar (veto yetkisi sebebiyle) başarısız olan Güvenlik Konseyi toplantılarından sonra Genel Kurul (olağanüstü) toplantıları yapılmış olsa da, (Genel Kurul kararları bağlayıcı olmadığından) BM’lerin etkisi sınırlı kalmaktadır. Nitekim İsrail bugüne kadar BM Genel Kurul’unun aldığı (hiçbir) kararları uygulamamıştır.

Filistinlilere uluslararası koruma sağlanması yönünde atılan bu adım önemlidir. BM Genel Sekreteri’nin (BM Genel Kurulu’nun isteği doğrultusunda) ne gibi  öneriler ortaya koyacağı henüz belli olmamakla birlikte, kabul edilen bu kararın İsrail ve ABD Yönetimi üzerinde önemli bir uluslararası baskı oluşturduğu da görülmektedir. BM Genel Sekreteri’nin yapacağı önerilere göre İsrail (ve ABD üzerindeki) baskının önümüzdeki dönemde artması ihtimal dışı değildir.

Vaşington’da Türkiye’nin Filistin Sorunu (BM Genel Kurulu’nun toplantıya çağrılması)  konusunda oynadığı rolün yakından izlediği muhakkaktır. Ancak burada işaret edilmesi gereken Filistin Sorununun çözümü konusunda Türkiye’nin tutumunda esasta değişiklik olmadığı, tutumunu değiştiren ve Filistin Sorununun barışçı (masa başında) çözümünü (Başbakan Netanyahu’nun Dünya’dan kopuk, toprak genişlemesini hedef alan politikalarını destekleyerek) zorlaştıran tarafın ABD (Trump Yönetimi) olduğu hususudur.

Türkiye dün de bugün de “iki devletli çözümü”, Filistin Sorununun (İsrail’le yan yana barış içinde yaşayacak ve 1967 öncesi sınırları esas alacak) bir Filistin Devleti’nin kurulmasıyla (adil ve kalıcı bir şekilde) çözümünü desteklemeye devam etmektedir. Türkiye’nin bu tutumu BM kararları, uluslararası toplumun konudaki beklentileri ve (aralarında İngiltere, Fransa ve Almanya’nın da bulunduğu) Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğunun politikalarıyla paralellik (benzerlik) arz etmektedir.

İkili ilişkilerin doğru bir zemine oturtulması hem Ankara hem de Vaşington için önem taşımakta, (giderek istikrarsızlaşan) Orta Doğu Türkiye-ABD ilişkilerinde önemli bir rol oynamaya devam etmektedir. Ankara ve Vaşington’un Suriye’de (yeniden) başlayan işbirliğinin genişletilmesi ve iki başkent arasında “güven” ortamının tekrar tesisi yönündeki gelişmeler hem iki ülkenin yararına olacak hem de bölge istikrarına katkı yapabilecektir. Ancak, ABD Senato’sundan geçen son F-35 kararı (malum ve sayıları artan) Türkiye aleyhtarı lobilerin Vaşington’da yine aktifleştiğini, Ankara-Vaşington ilişkilerinin güven ortamı kurularak düzeltilmesi yönünde gösterilen gayret ve çalışmaları (geçmişte örneklerini gördüğümüz şekilde) akamete uğratmak için harekete geçtiklerini göstermektedir.  

 

Yazarın Tüm Yazıları