Huysuz İhtiyar

Haberin Devamı

Bayram çocuğu

Bayram sabahı erkenden kalktım, banyoya yürürken topalladığımı fark ettim. Yine terliklerimden bir tekini giymeyi mi unuttum diye ayaklarıma baktım. İkisini de giymiştim. Demek ki topallamam, terlik eksikliğinden kaynaklanmıyordu. Banyoda iki bileğimin birbirine hiç benzemediğini gördüm. Sol ayak bileğim davul gibi şişmişti. Üstelik aşık kemiğim de acıyordu. Ayağımın bayram bayram bana attığı kazığa bakın!..

Ben de ona inat olsun diye, teybe Sümer Ezgü'nün ‘‘Ferai’’sini koyup sabahın köründe bir güzel zeybek oynamaya başladım. Bileğim sızladıkça,

‘‘Çatlasan da patlasan da oynayacağım!..’’ diye homurdanıp yorgunluktan dilim çeneme sarkana kadar oynadım.

Sonra da sabah denizini seyretmek için pencerenin önündeki koltuğa oturdum. Karla karışık yağan yağmurdan deniz filan görünmüyordu. Yalnız, önümdeki bütün apartman bacalarının üstüne birer martı tünemişti. Baca deliklerine mabadlarını hizalamışlar, içeriden gelen sıcaklıkla kıçlarını ısıtıyorlardı. Demek ki kent yaşamı, martıların da ahlakını bozmuştu. Buz gibi suya fişek gibi dalıp balık avlayan o babayiğit martılar gitmiş, yerine kıçı üşüyen yumuşakça kent martıları gelmişti.

* * *

Derken, çevre gecekondularından bayram harçlığı seferine çıkan çocukların akınları başladı. Demek ki din ticareti eğitimi artık küçük yaşlarda başlıyordu. Hiç tanımadıkları evleri bayramlaşma bahanesiyle dolaşıp para toplama işi gecekondulaşmayla başlamıştı. Ben bayramlaşmaya gelen eski bekçilerimle çöpçülerimi özlemiştim oysa...

Yine de gelen çocukların kara gözlerindeki mahsun ve kurnaz bakışlara dayanamadığım için arife gününden bir sürü bozuk para hazırlamıştım. Ama bayramlaşmaya gelen çocukların bazıları, işlerini şişiriyorlardı. Aceleyle yalap şap bir el öpüp,

‘‘Haydi, harçlığımızı ver de gidelim ihtiyar... Daha çalacağımız çok kapı var!’’ gibisinden alacaklı ve sabırsız bir edayla kapıda dikiliyorlardı. Ben de onlara inadına lokum tutuyordum ve yüzlerindeki düş kırıklığı ifadesini keyifle seyrediyordum. İçlerinden homurdanarak asansöre doğru yürürlerken,

‘‘Bir dakika çocuklar, bu ne acele? Bayram harçlığınızı almadan mı gidiyorsunuz?’’ diye seslenip üstlerine kapıyı kapatıyordum. Sonra kendi kendime sırıtarak bir sigara yakıyordum. Onları yeterince beklettiğime de inanınca, kapıyı tekrar açıp harçlıklarını veriyordum.

Bazen de entellektüel ukalalığım tutuyordu. Bir elime bir çocuk kitabı, diğerine de 100 bin lira alıp soruyordum:

‘‘Kitabı mı istersin, parayı mı?’’

Hepsi de parayı alıp gidiyordu. Yalnız adının Kamil olduğunu öğrendiğim çöp gibi boynuna 4 numara bol gelen gömleğinin yakasına kocaman kırmızı bir kravat takmış 8-9 yaşlarında bir çocuk, kitabı aldı. İçim umutla doldu.

‘‘Demek kitap okumayı çok seviyorsun?’’

‘‘Yoo, ders kitabından başkasını okumam. O da, mecburen... Okumayınca babam dövüyor.’’

‘‘Öyleyse niye parayı değil de, kitabı aldın?’’

‘‘Elindeki para 100 bin lira... Ama kitap 600 bin lira. Bak kitabın arkasında yazıyor.’’

Bazen de zil çalınca, kapının arkasına gizleniyordum. Gelen çocuklara kapıyı açmayıp konuşmalarını dinliyordum.

‘‘Ulan, yanlış dairenin kapısını çaldın.’’

‘‘Yok be, Cevat 13 numara dediydi. Buradaki ihtiyar her gelene para veriyormuş.’’

‘‘Peki, niye açmıyor?’’

‘‘Ne bileyim, belki keneftedir.’’

‘‘O çıkana kadar 10 numaraya gidelim.’’

‘‘Onlar evde yokmuş.’’

‘‘Öyleyse 11 numarayı çalalım.’’

‘‘Boşver be, oradaki şişman kadın sadece badem şekeri veriyormuş.’’

‘‘O zaman zili bir daha çal da, herif işini çabuk bitirsin.’’

‘‘Dilingdong!..’’

Konuşmalarından anladığıma göre, bu veletler örgütlü çalışıyor. Aralarında müthiş bir haberleşme ağı kurmuşlar. Kimin kaç para verdiğini, kimin evde olmadığını baştan biliyorlar. Belki cep telefonları bile vardır. Zaten, geçen bayram aynı çocuğu bayramlaşmaya üçüncü kez gelişinde enselemiştim. Her seferinde ayrı elbise giyiyordu. Demek bunlar birbirleriyle kılık değiştirip yağlı buldukları bayram kapısına tekrar tekrar geliyorlardı.

Son müşterilerim büyükçe bir kız ve 3 oğlan çocuğuydu. Kıza,

‘‘Siz kardeş misiniz?’’ diye sordum.

‘‘Bu ikisi benim kardeşim, ama daha konuşamayan bu ufaklık komşumuzun oğlu. Alışsın diye yanımıza kattılar.’’

Ufaklık,

‘‘Çümüşüm, fışılış...’’ dedi. Kız da,

‘‘Çişi gelmiş’’ diye tercüme etti. Onları eve buyur edip ufaklığı tuvalete götürdüm. Oğlan sadece çişini değil, büyük gürültülerle kakasını da yaptı. Komşu abla da,

‘‘Ben sana o kadar şeker ve çikolata yeme demedim mi!..’’ diye kızdı.

‘‘Anneniz babanız kapı kapı dolaşıp dilenir gibi para topladığınız için size kızmıyor mu?’’

‘‘Niye kızsınlar? Topladığımız paraların yarısını onlara veriyoruz. Kalanla yıl içinde canımızın çekip de alamadığı şeyleri alıyoruz.’’

‘‘Mesela neleri?’’

‘‘Mesela ben platform topuk bir pabuç almak istiyordum. Tabanı nah böyle bir karış kalın olanından... Hani, Hülya Avşar klibinde giyiyor. Ama, 450 bin liram eksik.’’

Orta 2'deki Müşerref'in platform topuklu ayakkabısının parasını tamamlayınca öğleden sonra gelecek bayramcılara hiç para kalmadı. Ben de gardrobun karşısına geçip kendime bayramlık bir giysi seçmek için bakındım durdum. Göbeğimden ötürü takım elbiselerimin içine giremediğimden zorunlu olarak smokinime razı oldum. Bir gün lazım olur diye eşşek yüküyle para ödediğim smokinimi bayramlık olarak giymek fırsatı çıktığı için sevindim bile!..

* * *

Girdiğim apartmanlarda elini öptüğüm kadınlar ve adamların çoğu bana yarı acıyarak, yarı korkarak bakıp kapılarını aceleyle kapattılar. Kılığıma bakıp üstü karışık Bursa kebabı ısmarlayanlar da oldu. Ama yine de bir hayli bayram harçlığı topladım.

Bindiğim taksinin şoförüne,

‘‘Kadırga Meydanı'ndaki bayram yerine çek’’ dedim. Delikanlı yüzüme tuhaf tuhaf baktı. Ama yine de beni Çemberlitaş'ın altındaki Kadırga Meydanı'na götürdü. Ne meydan kalmıştı, ne de bayram yeri...

‘‘Üsküdar Şemsipaşa'ya, Anadolu Kulübü'nün yanındaki bayram yerine gidelim.’’

‘‘Doğancılar Parkı'nın karşısındaki bayram yerine götür.’’

‘‘Anadoluhisarı'ndaki bayram yerine çek.’’

Bütün bayram yerlerini dolaştık. Ama hiçbir bayram yeri, yerinde değildi. Üstünde dönüp durduğum atlı karıncalar, kolan vurduğum kayık salıncakları, 3 penaltı golüne bir paket Yeni Harman sigarası veren kaleci yoktu artık. Zaten topal ayağımla bende de penaltı çekecek hal yoktu.

Bayram yerleri kaybolmuştu ama, bayram çocukları çok şükür hálá yerlerinde duruyor. Zaten bayramlar çocuklar için icat olunmadı mı?

Bir bayram günü kapınıza gözlüklü, uzun, göbekli ve kelcene bir adam gelip elinizi öperse, ona sakın çocuk olmadığını söylemeyin. Hiç olmazsa, lokum ikram edin.

Faks: 273 01 92

Yazarın Tüm Yazıları