Biz yılbaşını erken kutladık

Hangi aklıevvelin aklıdır bilmiyorum, bu yılbaşı günü Hürriyet yine kocaman bir ek verecekmiş.

Aslında aklıevveli bal gibi biliyorum. Çünkü bize bir angarya yüklendiği zaman bilin ki ardında Ertuğrul Özkök'ün parlak bir fikri yatmaktadır. Bu yılın yılbaşı eki mizah üstüne keyifli, şenlikli bir ek olacakmış. Geçen yılın ekinin tahribatını üzerimden hálá atabilmiş değilim. Hatırlarsanız, geçen yıl Hürriyet yazar ve çizer takımının en ucube fotoğraflarını basıp haklarındaki kimlik raporlarını birbirimize yazdırmışlardı. Yani bizi bize kırdırmak gibi bir şey... Bana da tabii Emin Çölaşan düşmüştü. Emin'i yazmayı gözleri yememişti. Huysuz İhtiyar yazarsa Emin, yaşlıya olan geleneksel saygısından ötürü maraza çıkarmaz diye düşünmüş olmalılar. Ama Ankara'daki son görüşmemizde bile maviş gözleri biraz kırgın bakıyordu Emin'in.

Asıl, benim o menhus ihtiyar fotoğrafım yayınlandığı zaman aylarca kulağıma çatır çutur sesleri gelmişti. Bu sesler, hanım okurlarımın kırılan hayallerinin sesleriydi sanırım. Sebati, ellerin kırılsın e mi!.. Bu yakışıklı adamı o kadar çirkin çekmeyi nasıl becerebildin?..

Tabii, mizah eki bizim ekbaşı Neyyire Özkan'a ihale edilmişti. Çoğunluğu fıstık gibi dilber kızlardan oluşan Neyyire'nin 10-12 kişilik bir ek takımı vardır. Haftada 3 ek hazırlıyorlar. Övünmek gibi olmasın ama, bizim ekler gazeteyim diye çıkan çok gazeteye beş basar.

Mizahçılarla uğraşıp yazıları çizileri toparlama işi de Emel Armutçu'ya düşmüştü. Oysa Emel'cik genç, güzel ve önünde parlak gazetecilik yılları olan bir kızımızdı. Kanser olmadıysa en azından ülser olmuştur.

Emel, bizi ortak fotoğraf çekimi için toparladı. Bir araya gelince yüreğimi bir sevinç bastı. Yıllardır göremediğim genç arkadaşlarım... Yapış tepiş beraber büyüdüğümüz moruk arkadaşlarım, o güne kadar tanışamadığım bir alay yazar ve çizer arkadaşla bir araya geldik.

Gani Müjde, ışıltılı gülüşünü hálá yitirmemişti. Gani bir güler, adamın gözü gönlü açılır. Gırgır'dayken Gani'nin espri bulma dışında ağır bir görevi daha vardı. Geceyi nasıl geçirmiş olursa olsun sabahları benim odama gelip sırıtacaktı. Ben de güne keyifli başlayacaktım.

Ama Gani, epeyce kilo almış. Evden dışarı çıkmıyormuş. Çünkü kızından ayrılamıyormuş. Gani'nin iki yaşında dünya cimcimesi bir kızı var yürek dayanmaz. Allah'tan oğlu olmadı, yoksa Gani tutup bir tarafını koparırdı.

Piyale Madra'yla tanışınca şaşırdım. Minik insan yüreğinin gizlisini, saklısını cart diye çizen, bazen de yakası açılmadık esprileri bulan karikatürcü, meğer hanım hanımcık bir kızmış. Bizim Meryem Ana kılıklı Ramize Erer'le iyi bir ikili olmuşlar. Saf, temiz ve melek yüzlerine bakıp aldandın mı yandın. Bunlar adamın rakısına arsenik koyarlar da keyifle içirirler.

Cumhuriyet'te karikatürlerini bayılarak izlediğim Musa Kart, aslında taze bir delikanlı. Dedesi, onca soyadının içinde bula bula Kart soyadını bulmuş. Kandemir Konduk'a yine bozuldum. Adam ihtiyarlamıyor yahu... Üstüne üstlük hálá yakışıklı... Semih Poroy'la bağlamalaşmak üzere sözleştik. O da bağlama çalar. Karikatürcülerdeki bu bağlama tutkusunu anlamıyorum. Mizahçı adam niye hicranlı sazlar çalar? Trompet çal, darbuka çal, hatta gücün kuvvetin yerindeyse o boyuna dolanmalı bando borularından çal!.. Onlardan zart zurt diye çıkan seslere bayılırım.

Kafasını şişmanlığa takıp hababam şişmanlar dünyasını çizen Gökhan Gürses zayıflamış. Tombulların yüz karası olmuş. Sinemacı babası Muharrem Gürses'le dostluğum vardı. Yakışır evlatlar yetiştirdi, gönendim.

Yazısı, çizgisiyle edebiyatın başına bela olan Metin Üstündağ, zaman zaman benden de iyi çizen Bahadır Baruter ve taptaze yaşında çılgın bir espri dünyası yaratabilen Selçuk Erdem, yani Penguen Mizah Dergisi takımıyla hasret giderdik. Mehmet Çağcağ'lı, Tuncay'lı Leman takımını gözlerim aradı. Bir rivayet Penguen'cilerle karşılaşmamak için gelmemişler. Penguen'ciler, yeni bir mizah dergisi çıkarmak için Leman'dan ayrılmışlardı. Onun için küsmüşler... O zaman benim tüm mizahçı dünyasına küs yaşamam gerek. Limon'cular da, Hıbır'cılar da kendi kanatlarıyla uçmak için bir sabah vakti Gırgır'dan tüymüşlerdi. Oysa yemin ederim ben sevinmiştim. Başkaldırıya ve özgürlüğe hep saygım vardır. Bir mizahçıya da başkaldırı yakışır. Gülay, beni yine öptü. Ne yalan söyleyeyim, genç kızlar tarafından öpülmeye bayılıyorum. Bir ara Ertuğrul Özkök tarafından da öpüldüm. Oysa ikimiz de herif herife öpüşmekten nefret ederiz. Şaşkınlıktan olmalı. Öpüşmenin şaşkınlığı geçince Ertuğrul Bey'i aradım, yılbaşı zamları konusunda edecek bir çift sözüm vardı. Ama Ertuğrul Bey'i kodunsa bul. Kendisi rakete ihtiyaç göstermeyen bir ping-pong topu gibidir. Bir ara eski takımdan Cihan Demirci, Birol Bayram, Nuri Kurtcebe'yle sohbete durduk. Nuri, Nazım Hikmet'in Kuvayı Milliye'sini çizgi roman gibi çizdi ve kanseri yendi. Onlarla ne kadar övündüğümü çocuklara hiç belli edemedim.

Bir ara moruklar masasında toplandık. Bedri Koraman'a,

‘‘Hálá kadınlardan korkuyor musun?’’ diye sordum.

‘‘Artık korkulacak bir şey kalmadı’’ dedi.

Haydaa, eski defterler açıldı... Bedri'yle sabaha karşı çizmekten bunalıp Milliyet'in mermer taşları üstünde yaptığımız güreşlerden söz ettik. Benim çırpı gibi sıska halimle kendisini arada bir yendiğimi itiraf etti. Semih Balcıoğlu altı okka ağır başlılığı ve yedi okka sevimliliğiyle eski patronlarımızı anlattı... Masanın üstünde bir tarih vardı. Ethem İzzet Benice, Ali Naci Karacan, Sedat Simavi, Nizamettin Nazif, Ahmet Emin Yalman hep masanın üstündelerdi. Ben de bayram gazeteleri çıkaran Nizamettin Nazif'in Şeker Bayramı'nda ancak Kurban Bayramı gazetesine çizdiklerimin ücretini verdiğini, Ali Naci'nin ağzımı bozdum diye beni savcılığa şikáyet ettiğini ve Yusuf Ziya Ortaç'ın Adnan Menderes'in örtülü ödeneğinden 50 bin lira alıp bana da günde 2 buçuk lira ödeyip son Akbaba'yı nasıl çıkardığımı anlattım. Bizim masaya takılan genç takımından Bülent Düzgit ve Emre Ulaş, Çince bir konferans dinliyormuşçasına muhabbeti ilgiyle dinlediler.

Önce beni Bedri baştan çıkardı. Viskiyi ağzını şapırdatıp, sigaraya öyle bir ihtirasla yumuluyordu ki can dayanmaz.

‘‘Sen açık kalp ameliyatı olmadın mı yahu?’’

‘‘Oldum.’’

‘‘Öyleyse bu içkilerle sigara neyin nesi?’’

‘‘Ben o ameliyatı boşuna mı oldum be!.. Bunları içebilmek için açık kalp ameliyatına katlandım.’’

Arkadaşlık böyle günde belli olur. Bedri'yi bir şişe viskiye karşı yalnız bırakacak değildim ya... İçmeye Hürriyet'in en sevdiğim bölümü olan barda sonra da bizim evde devam ettik. Neyyire, anaç bir edayla bizi arabasına alıp bize götürmek için yola çıktı. Ben, tam yanında oturan Bedri'nin bugüne dek gördüğü şoförlerin padişahı olduğunu anlatıyordum ki Neyyire bir kasise sertçe girip sol ön lastiği patlattı. Haydaa, lastik değiştirmek için döküldük yollara. Halimize acıyan babayiğit bir trafik polisi gelip lastiği değiştirdi. Biz de devletimize olan şükranlarımızdan söz ederek tekrar yola koyulduk.

Atilla Atalay, Hasan Kaçan ve Latif Demirci bizi benim evin kapısında beklerken ağaç olmuşlardı. İçeri girer girmez benim tam bir kangal sucuğumu katlettiler. Gecenin köründe evin yiğidi Hasan Kaçan biten içkilerin yerine yenilerini bulmak için kendini sokaklara attı... Ve buldu da.

Hepimiz bir keyif sarhoş olduk. Ama şiirli desenine her zaman hayran olduğum Ergün Gündüz bizden mek parmak daha fazla sarhoş oldu. Latif Demirci de onu bir baba şefkatiyle bağrına bastı. Söz ustamız Atilla, hiç konuşmadı, çünkü sızıp uyudu. Bedri benim karikatür kitaplarıma daldırdı. O kafayla ne gördü de ne anladı bilemem. Neyyire, hediye gelmiş benim Afyon kaymağımı şaraba meze yaptı. Gurmelikte yeni bir çığır açtı. Ben de onlara bir Bektaşi Cembir deyişi çalıp söyledim.

Vay efendim, vay sultanım çeşmim doldu yaş ilen

Ben sineme yareler açtım, bir kalemtıraş ilen

Kendim ettim kendim buldum dövüneyim taş ilen

Etme gardaş barışalım her kabahat bizdedir

Her kabahat bizde ise affeylemek sizdedir.

ŞENLİKLİ, KEYİFLİ NİCE NİCE YILLARA!..
Yazarın Tüm Yazıları