‘‘Herbirkesler beni Leonard di Capriyo'ya benzetirlerdi abicim. Tamam, herbirkesler değil ama benim tamirci dükkánının yanındaki trikotaj atölyesinde çalışan Sebahat bir kere benzetmişti.Hemen koşup herifin filmlerini seyrettim. Aaa, oğlan aynen ben!.. Ama adam sarı, ben esmerim. Bizim erkek kuaförü Necmi'ye gidip saçımı boyattım. Etraf çakmasın diye azar azar sarışın oldum. Her hafta biraz daha açık sarı sürdürerek iki ayda sapsarışın kesildim. Leonard'ın gözleri mavi olduğu için bir çift de mavi lens taktırdım. Bu lens denen alet bir bela. Bazen biri gözümden kayıp düşüyor, ara ki bulasın. Adam ortalıkta bir gözü mavi bir gözü kara dolanmak zorunda kalıyor.’’‘‘Ama Di Capriyo'nun boyu senden bir hayli uzun.’’‘‘Boy işi kolay be abicim. Saçlarını üstten kabartacaksın. Üstüne sprey sıkacaksın. Bütün gün havada duruyorlar. Ayağına da uzun topuklu pençesi kalın çizme giyeceksin. En az 8-10 santim atıyorsun. Ama diş kısmısı biraz zor oldu.’’‘‘Senin dişinle Leonard'ın ne ilgisi var?’’‘‘Çok ilgisi var. Herifin dişleri kazma gibi uzun, benimkiler kısa. Bir sosyete dişçisine gittim. Adam, ben sapasağlam dişlere dokunmam dedi. Etme, eyleme diye yalvar yakar oldum. İki misli para veririm dedim. Sonunda ön dişlerimi yontturup üstlerine uzun porselen ceket taktırdım. Hani konuşurken ağzı kapanmayan manken ve sunucu karılar var ya... İşte onlarınkinden yaptırdım.’’‘‘İyi halt etmişsin Sadettin...’’‘‘Sadettin adını da benim çıraklara yasak ettim. Artık bana Leonard Usta diyeceksiniz dedim. Hatta, dükkánın adını da 'Tez-iş oto-tamir'den 'Leonard oto-tamir'e çevirdim. Artık Leonard Di Capriyo olarak kasım kasım kasılıp, süzüm süzüm süzülüp ortalıkta dolanıyordum. Ama bizim muhit cahil muhit abicim. Sebahat'tan gayrı Leonard'ı tanıyan bir Allah'ın kulu yoktu. Onca masraf ve zahmet boşa gitmekteydi. Hemen benim Leonard'ın filmlerini takip etmeye başladım. Hangi sinemada oynuyorsa gidip yirmişer-otuzar bilet alıp muhitte dağıtmaya başladım. Kim geliyor, kim gelmiyor diye sinemanın önünde de sotaya yatmaktaydım. Ertesi gün de filmi seyredenlerin dükkánlarının ya da evlerinin önünde volta atıyordum. Bir gün köfteci Muhittin'in kızı Şule yolda beni alıcı gözüyle uzun uzun süzdü. En Leonard yürüyüşümle yanına yaklaştım, 'Ne o kız, birine mi benzettin?' diye sordum.‘‘Valla, aynen futbolcu İlhan'a benzemişsin Sadettin Abi... Ama onun siyah cipi var’’ dedi. Kız haklı, bizim sülale Eskişehir tarafından olduğu için gözlerimiz biraz çekiktir. Hemen bir çift futbol pabucuyla bir eşortman edinip o akşam bizim muhitteki halı sahaya koştum. Taa, ortaokuldan beri çalışmaktan fırsat bulup top tepiklememişim abicim. O gece halı sahada koşuşturmaktan canım çıktı. Ayrıcana, sağ ayak bileğim de davul gibi şişti. Ağrısından sabaha dek böğürdüm durdum. Meğer Ayı Ayhan bana taban koyunca bilek kemiğimi kırmış. Hastanede alçıya aldılar. Futbolum benzemese bile arabam İlhan'ınkine benzemez miydi yani? Zaten mesleğim oto tamirciliği... Hemen dört kalın kamyon lastiği buldum. Benim Murat'ın şasisini yükseltip lastikleri taktım. Tamponu, ön nikelajları ve farları çıkma bir Honda'nınkilerle değiştirdim. Komşu oto boyacısı Naci'ye bir de metalik siyah attırdım ki artık İlhan'ın cipine beş basar. Ama araba bir de yürüse iyi olacaktı. Fakat, namussuz motor cuvv cuvv ediyor da üstündeki ağırlığı çekemiyordu. Ben de bir çektiriciyle cipimi muhitin en piyasa yerine çektirip direksiyona kuruluyordum. Millet işten çıkınca cıstaklı bir kaseti teybe sürüp gümbürdetiyordum. Zaten cipin camlarına da İlhan'ın posterlerini yapıştırmıştım.’’‘‘Eee, sonra ne oldu?’’‘‘Sonra, bir iki sübyan mahalle kızının dışında kimse benim İlhan'lığımı iplemedi abicim. Yahu, onca yıllık komşuluk hatırımız var. Adam önümden geçerken 'Aaa, İlhan'a bak!' demez mi? Demez abi... Bunlar nankör. Biz o kadar yırtınırken herbirkesler şarkıcı Gökhan'ın peşinde...’’‘‘Gökhan da kim?’’‘‘Gökhan, bizim muhitteki düğün salonunun şarkıcısı... Herifin aslında nevazil olmuş keçi gibi sesi var. Ama iyi göbek attırır. Bir kere televizyona bilem çıkmıştı. Ama şarkıcı olsun da taştan olsun. Bizim millette şarkıcı avanaklığı vardır. Koyun, davar güderken 'hüyyoo!' diye çığırmayı şarkı sanır da olduğu yerde zıp zıp oynar. Bir yandan da ölmüşlerini aklına düşürüp ağlar. Bak İbo abime!.. İki ciyaklamayla milletin ciğerini söker de porsiyonu 100 dolardan geri yedirir. Önemli olan posbıyık bir erkeğin karı sesiyle şarkı çığırtmasıdır abicim. Ben de hemen bizim muhitteki dersaneye dadanıp solfej, molfej müzik dersleri almaya başladım. Zati sesim de fena değildi. Düğün salonu sahibi Alaattin'in arabasını bedava tamir edince düğünlerde de okumaya başladım. Bu şarkıcılık kıyak işmiş. En halisinden yıllarca oto tamiri yaptım kimse beni iplemedi. Ama düğün salonunda iki şarkı attırınca kahvede itibarım değişti. Kızlar, yolda yanımdan geçerken kıkırdamaya, göz süzmeye başladılar. Namım yavaş yavaş öteki muhitlere de yayılmaya başladı. Artık başka düğün salonlarında da okumaya, işin inceliklerini de kapmaya başladım. Mesela, şarkının bir yerinde tıkanıyorsun sesin çıkmıyor ya da detone oluyorsun. O zaman ne yaparsın abi?’’‘‘Özür dileyip sahneden inerim.’’‘‘Sen de pek cahil kalmışsın be abicim. İş tam moka sardığı sıra 'Eller havayaa!..' diye bağıracaksın. Sonra da darbukacıya işmar edip bir oyun havasına geçeceksin. Sen bir çalkalarsan gariban millet beş çalkalamaya hazır. Bizim aksi suratlı pos bıyıklı herif milleti ya da ayak bileğine kadar her tarafı örtülü mahcup hanım milletimizi bir görsen atadan, dededen köçek, çengi sanırsın. Asırlardır oynama hasretine tutulmuşlar sanki... Ben saz takımını alıp sahneden inerim. Garsonlar masaları toplar. Ama onlar oynamaya devam eder. Ama şarkıcılığın sırrını çözmem biraz zaman aldı.’’‘‘Neymiş sırrı?’’‘‘Televizyonda görünmeden şarkıcı olunamıyormuş meğer abicim.’’‘‘Saçmalama...’’‘‘İnci Çayırlı, Nesrin Sipahi mi daha çok şarkıcı, yoksa Gülben Ergen mi?’’‘‘Bana bak Sadettin, mutfakta pilav pişiren ya da banyo yapan her kadın Gülben Hanım kadar şarkı söyler.’’‘‘Ama televizyonda söyleyince en birinciye şarkıcı olursun. Ben de birikmiş bütün paramı yatırıp üste de borca girip bir klip çektirdim. Bak şimdi seyret abi.’’‘‘Amanın bu sen misin lan?’’‘‘Tastamam benim.’’‘‘Sadi, ben seni çocukluğundan tanırım. Erkek gibi bir erkektin. Bu pembeli, morlu, kırmalı, fistolu elbiseler... Bu makyajlı surat, rujlu dudaklar... Bu kalça kıvırmalar nereden çıktı oğlum?’’‘‘Televizyona çıkmak için abicim. Özellikle gündüzleyinki kadın programları hötöröf erkek şarkıcı istermiş. Kadınlarımız homo erkek şarkıcılara bayılıyorlarmış. Zeki Müren'den Fatih Ürek'e kadar hepiciini kadın seyircilerimiz meşhur etmişmiş. Artık benim de herbirkeslerin tanıdığı ünlü biri olmama çeyrek kaldı. Çağırıldığım düğünler benim tamirhaneden çok daha fazlasını kazandırıyor. Artık dolarla çalışmaya başladım. Tamirhaneyi kapatacağım.’’‘‘Ne diyeyim, hayırlısı olur inşallah... Yalnız bu kafandaki sargılar, yüzündeki bantlar neden oldu?’’‘‘Sorma abi, bir hata ettim, oğlunun mürrüvetini görsün diye köyden anamı getirttim. En kral otellerin restoranlarında yedirip içirdim. Limuzin kiralayıp Boğaz turları yaptırdım. O da eve gelince, 'Ulan yemedim yedirdim, seni ortaokullarda babasız okuttum. Çırak verdim, zenaat öğrettim. Tarlamı satıp sana tamirhane açtım. Sen benim oğlum olmaya niye razı olmadın?.. Sen kendine niye razı değilsin?' diye beni yine terlikle dövdü abicim.’’‘‘Ne diyeyim ananın eline sağlık. Ben de gençliğimde Gregori Pek'e benzerdim. Üstelik benim Gregori, senin Leonard'a yakışıklılıkta beş basar!..’’