Af yalaması

Sabaha karşı tuvalete kalkınca koridorda sıska bir herifle burun buruna geldim.

Herif sıskalığına bakmadan, benim koca televizyonu kucaklamış ıkına sıkına götürmeye çalışıyordu. Bir anda korkudan ödüm patladı. Ama insanoğlu korkunca saldırgan oluyor. Yaradana sığınıp hırsızın ensesine bir şaplak çektim. Adam sallandı.

‘‘Bana bak, elindeki televizyonu düşürüp de kırarsan nah bu bastonla ben de senin kemiklerini kırarım!’’ deyip portmantoda asılı duran bastonumu elime aldım ve hırsızın kıçına kıçına birkaç tane patlattım.

‘‘Ne vuruyorsun lan moruk, polis çağırsana.’’

‘‘Çağırınca ne olacak?’’

‘‘Beni hakim karşısına çıkaracak.’’

‘‘Sonra ne olacak?’’

‘‘Hakim de bana haneye tecavüz ve hırsızlıktan dolayı 6 yıl verecek.’’

‘‘Eee, daha sonra ne olacak?’’

Soruma herif cevap vermedi.

‘‘Ben sana ne olacağını söyleyeyim. Hükümet yine af çıkaracak, sen de birkaç ay yatıp çıkacaksın ve yine gelip benim televizyonuma musallat olacaksın.’’

Hırsız mahçup mahçup,

‘‘Ben zati bu son afla çıkmıştım’’ dedi.

‘‘Onun için sana polis çağırmayacağım.’’

‘‘Yani beni bırakıyor musun?’’

‘‘Hayır, seni bu kez ben hapsediyorum. Üstelik af maf da yok! Şimdi o elindeki televizyonu kırıp dökmeden aldığın yere koy bakalım.’’

Bastonuma ıslık çaldırıp havada bir iki kez savurunca, adamın şaşkınlığı derhal geçti. Televizyonu götürüp yerine koydu. Ben de o sırada herifin üstünü arayıp, anahtar, bıçak, sigara, çakmak ne buldumsa aldım.

‘‘Şimdi dooğru şu arkadaki odaya marş marş. Yürü lan baston geliyor haa!..’’

Tuvaletin yanındaki arka odada sadece kitaplarım ve bir divan vardı. Herifin üstüne kapıyı kilitledim. Yedinci katta olduğumuzdan pencereden kaçabilmesi için de, kuş olması gerekti. Gagaya benzeyen burnu hariç, hırsızın kuşa benzer bir yanı yoktu.

Artık benim de hapishanem olmuştu. Liberalleşen Türkiye'mizde her birşeylerin özeli oluyor da hapishanenin özeli niye olmasındı. Hemen çalışma masama oturup MECİDİYEKÖY ÖZEL CEZAEVİ diye kırmızı üzerine beyaz yazıyla bir tabela döktürdüm. Sonra da tabelamı dairemin kapısına astım. Kapıcı Yusuf, tabelama uzun uzun baktı ama tuhaflıklarıma artık alıştığı için ses etmedi.

Bir saat sonra hırsız,

‘‘Aç şu kapıyı be, çişim geldi!’’ diye bağırmaya başladı.

‘‘Sık dişini, tut çişini. Çiş ve yıkanma molası saat 8'dedir.’’

‘‘Odaya yaparım ha!’’

‘‘Ben de sana öyle bir sopa çekerim ki, artık çişini göbek deliğinden yaparsın.’’

‘‘Hiç olmazsa bir sigara ver.’’

‘‘Sen burayı Bayrampaşa Cezaevi mi sandın? Bizim özel cezaevinde sigara içmek yasaktır.’’

Herif birtakım laflar homurdandı.

‘‘Küfür etmek daha da yasaktır. Sonra iki gün oruç tutarsın haberin ola!’’

Breh!.. Breh!.. Meğer ben amma da sert bir hapishane müdürüymüşüm de kendimin kendimden haberi yokmuş. Bu marifeti Gırgır dergisindeki hayta karikatürcüleri yönetmeye çabalarken edinmiştim herhalde.

*

Akşamüstü mahkûm sayısını ikiye çıkardım. İlaçlarımı almak için eczaneye giderken uzun boylu gençten biri önümde yürüyen kadıncağızın çantasını kaptı ve kaçmaya başladı. Ama yolunun üstünde ben vardım. Koşan oğlanın leylek bacakları arasına bastonumun eğri tarafını sokuverdim. Çanta bir yana, oğlan bir yana uçtu. Ama oğlan uçarken havada bir takla atıp suratını kaldırıma çarpmayı da becerdi. Kadıncağız çantasını kapıp koşaradım uzaklaşırken, ben de şaşkın şavalak yerde yatan oğlanı kaldırdım. Yürüte sürüte özel cezaevime getirdim. Tentürdiyot ve merhemle suratını tedavi ederken sordum:

‘‘Aftan mı?’’

‘‘Aftan beybaba. Valla bu daha sekizinci işimdi.’’

Gözlerinin şaşılığı hálá geçmemiş olan kapkaççıyı sürüyüp hırsızın hücresine götürdüm.

‘‘Vay be, herifi haşat etmişsin müdürüm.’’

‘‘Yok canım, sadece iki tokat attım.’’

Hırsız yayıldığı divandan kalkıp saygı duruşuna geçti. Kapıyı üstlerine kilitledikten sonra mutfağa geçtim. Heriflere akşam yemeği hazırlamaya giriştim. Tavuklu şehriye çorbası, kıymalı patates ve havuç salatası... Evde tatlı olmadığı için de, birer elma koydum tepsilerine. Özel cezaevinin yemekleri de özel olmalıydı değil mi ama?..

*

İlaçlarımı alıp tam yatmaya hazırlanıyordum ki, hapishane odasında bir patırtı koptu. Gidip baktım, hırsızla kapkaççı alt alta, üst üste küfür kıyamet dövüşüyorlardı. Bastonumun hikmetiyle dövüşü hemen kestiler. Kavga 'Divanda ben yatacağım, hayır ben yatacağım' hırlaşması nedeniyle çıkmış.

‘‘Şimdi birer ucundan tutup divanı koridora çıkaracaksınız ve bundan sonra ikiniz de yerde halının üstünde yatacaksınız. Kavga çıkardığınız için de ceza olarak kitaplıktan birer kitap seçip okuyacaksınız. Kitapları sabaha kadar okuyup bitireceksiniz. Yarın sınav yapacağım. Sınavı geçemeyen kaderine küssün!’’ diye gürleyip bastonuma yine ıslık çaldırarak havada bir sekiz çizdirdim. Herifler iniltili sesler çıkardılar. Artık baston korkusundan mı, yoksa kitap okuma korkusundan mı bilemem.

*

Özel cezaevim giderek zenginleşmeye başladı. Örneğin afla dışarı çıkan ve çıkar çıkmaz da mahalle esnafını haraca kesen eski bir katili meyhaneye davet edip sarhoş ederek içeri attım. Herif ayılınca kıyameti kopardı. Ama tabancasını kıç cebinde bulamayınca, hele iki gün de zorunlu oruç tutunca kuzu gibi oldu. Hatta Çalıkuşu romanını bile okumaya başladı.

*

Önce mızırdanmalar, sonra da direniş başladı. Pişirdiğim yemekleri yemiyorlardı. Kapkaççı ölüm orucuna yatmaya bile kalktı. Çünkü kimi anasını, kimi karısını, kimi de çocuğunu özlemişmiş. Görüş istiyorlarmış. Ben de telefonla istediklerini teker teker çağırdım. Görüştüler, konuştular hatta dövüştüler. Çaldığı bilezikler altın suyuna batırılmış sahte bilezikler olduğu için karısı hırsızın gözünü morarttı. Ziyarete gelirken esrar getirmediği için katil de arkadaşına küstü. İki gün sonra da polis özel cezaevimi bastı. Kapkaççının annesi beni karakola şikáyet etmiş, hakim adam kaçırmak ve insanları zorla alıkoyup hürriyetlerini gasp etmekten dolayı bana 8 yıl 6 ay ağır hapis cezası verdi.

*

Geçen görüş günüme hırsızım geldi. İşleri hamdolsun iyi gidiyormuş. Katil de gelecekmiş ama, birini daha vurduğu için saklanıyormuş. Selamlarını göndermiş. Giderken,

‘‘Dert etme be abicim, bu hükümet nasıl olsa af yalaması oldu. Üç aya kalmaz sen de çıkarsın. Sonra da senin evde gidip iki tek atarız. Patlıcan salatanı özledim vallahi’’ dedi.
Yazarın Tüm Yazıları