Aleviler ve Cumhuriyet

ASLINDA çok ciddi mevzuuydu ama nedense önemsenmedi.

Oysa mesele "Aleviler ve HSYK (Hákimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) meselesi" değil, "Aleviler ve Cumhuriyet" meselesi.

İzin verin, izah edeyim:

Geçenlerde bir köşe yazarı, "Nüfusun yüzde on beşini oluşturan bir mezhep üyelerinin, HSYK’daki koltukların yüzde ellisinde oturmaları normal mi?" diye sormuş. Bunun üzerine, Aleviler, yazarı ayrımcılıkla suçlayıp tepki göstermişler.

Sondan başlayalım, Alevilerin tepkisi "isabetli" değil. İsteyen istediği soruyu sorar, tartışmaya açar.

Ama soru da isabetli değil, çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimi, "mezhep/cemaat esası"na dayalı bir rejim değil. Öyle sistemler var... En bilineni Lübnan... Orada siyasi temsil ve sivil hayatın düzenlenmesi cemaat hesabına dayanıyor, anayasaları bu şekilde düzenlenmiş. Bizimki öyle değil.

ALEVİLER NEDEN CUMHURİYETÇİ

Ama bunu söyleyip meseleyi noktalamak da önemli bir konuyu tartışmaktan kaçmak olur. Aleviler konusunda, şimdiye kadar birçok kez konu böyle kapanmıştır. Konu kapandıkça da "Aleviler ve Cumhuriyet rejimi ilişkisi"ne adeta, "esrarengiz" bir anlam yüklenmiştir. Ucu Cumhuriyet tarihinin başlangıcına giden bu yükleme, son dönemde muhafazakár çevrelerde yaygın birçok iddia ve imanın konusu oluyor. Hatırlarsanız "Cumhuriyet mitingleri" de bu çevrede, daha çok "Alevilerin işi" olarak görülmüştü.

Konunun esası şudur: Cumhuriyet, laik ve modern bir toplum yaratma projesiydi. Aleviler dünya görüşlerine yatkın bu projeyi ve rejimi şevkle desteklediler. Dolayısıyla rejimin merkezinde ve CHP’de ağırlıklı olarak yer aldılar. Yoksa mevzu, "mezhep kayırmacılığı" veya daha esrarengiz bir ilişki değildi.

Diğer taraftan Sünni muhafazakárlar, başından beri, Cumhuriyet’in laik modernleşme projesini daha ziyade "mezhep/ köken çerçevesi"nde algıladılar, bu bağlamda tepki verdiler. Bu pencereden tüm modernleşme süreci ve münhasıran Cumhuriyet, bir "mason/dönme işi" idi. Onlara göre dine/diyanete düşman bu projeye, olsa olsa "nesebi karışık" ve/veya "sapkın" bir mezhebin mensupları destek verirdi. "Cumhuriyet mitingleri"ne kadar gelip dayanan "Alevi kuşkusu"nun nedeni budur.

Ne yazık ki geldiğimiz noktada, konu hálá "mezhep mensubiyeti" çerçevesinde algılanıyor. Bu çok vahim bir durumdur. Sonu cemaat toplumuna, düzenine gider. Ders kitaplarında "Alevilik" okutmakla da önüne geçilmez. Asıl olan tarih okumasının çarpıklığıdır.

ALEVİLER ÖNYARGIYI BESLİYOR

Bu arada Alevi mensubiyetinden olanların, laiklik çekişmesinde sergiledikleri "rejimin sorgusuz sualsiz bekçiliği" tutumunun da, Sünni muhafazakár kesimin önyargılarını besleyip büyütmediği söylenemez. Alevi kimliği ile öne çıkan bazı yazar arkadaşımızla yaptığımız TV tartışmalarında, bu tavırlarının ne kadar yadırgatıcı olduğunu söyler dururum. "Kendinize daha fazla özgürlük isterken niye illa bunu Sünnilere daha az özgürlükle birlikte istiyorsunuz?" demek durumunda kalırım.

Zira bazı Alevi arkadaşlarımızla "laiklik" konuşurken, laf dönüp dolaşıp, mesela namaz kılmayanı hiç ilgilendirmemesi gereken "namazın Türkçe kılınmasında ısrar"a gelebiliyor. Ama bu tabii Alevilere özgü bir zihin kayması değil, aksine katı bir laiklik anlayışında ısrarlı olanların tümü bu zihin kaymasından malul. Ve belki de tam da bu tür maluliyetler yüzünden işin içinden bir türlü çıkamıyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları