Paylaş
Siyasilerin ders niteliğindeki pandemi hikâyeleri var. Örneğin, AK Parti Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman’ın yaşadıkları, “tam siper korunmaya devam” konusunda iyi bir örnek. Kendi anlatımıyla durum şu:
“Ben geçen sene korona olmuştum, bir yıl sonra yeniden korona oldum. Hastalık beni sevdi galiba. 2 Sinovac, 2 BioNTech aşısı olmama rağmen yakalandım. Ama suç bende, çünkü maskeyi çıkardım, mesafeye önem vermedim. Neyse ki ikincisi çok kolay geçti.”
Bir diğer farklı örnek ise AK Parti Milletvekili Abdullah Güler. Daha önce kendisinin TURKOVAC deneği olmak için aşı yaptırmadığını aktarmıştık. Güler, tüm süreçleri tamamladı ve sağlık görevlilerin kontrolünde tüm aşamaları başarıyla geçti. Sonuç ise oldukça başarılı. Yapılan antikor testlerinde referans değerinin yaklaşık 4 katı antikor oluştuğu ortaya çıktı.
Anlaşılan vekillerin, bir süre daha küçük çalışma ofislerine 15 kişilik seçmen heyetlerini kabul etmemeleri gerekecek. Zira, komisyon ve genel kurul toplantılarında yeterince kalabalıklara maruz kalınıyor. Tek teselli, TBMM’nin aşı oranının oldukça yüksek olması.
INTERPOL’E SİTEMİMİZ VAR
Uluslararası Kriminal Polis Teşkilatı INTERPOL’ün Genel Kurulu önümüzdeki ay İstanbul’da yapılacak. Özel statüyle gelecek özel ajanslar için uluslararası anlaşma hazırlayıp, TBMM Genel Kurulu’nda yasalaştırdık.
Bu satırlarda daha önce bu toplantının ayrıntılarına yer vermiştik. Bu kez, 20-25 Kasım tarihleri arasında yapılacak ve 194 ülkeden temsilcilerin katılacağı toplantının Türkiye açısından öneminden söz edeceğiz.
Açıkça INTERPOL yönetimine sitem edeceğiz. Neden mi?
Başta FETÖ olmak üzere PKK, KCK, DEAŞ, DHKP-C gibi terör örgütleriyle ilgili reddedilen kırmızı bültenler konusu masaya getirilecek. Türkiye’nin taleplerinin sık reddedilmesi, Kayıp ve Çalıntı Seyahat Belgeleri Sistemi’ne Türkiye’den giden verilerin işlenmemesi gibi sorunlar yaşandığı ortaya çıktı. Türk makamları, DEAŞ dışındaki işbirliklerinde ciddi aksamalar yaşandığı görüşünde. INTERPOL’un talebi ise kırmızı bülten taleplerinin bilgi ve belge açısından yeterli hazırlanması. İkna edici doküman sunulması.
İstanbul’dakapalı kapılar ardında, INTERPOL sekretaryası ve üst düzey heyetle bunlar konuşulacak.
HİÇ İLGİSİ YOK ZANNEDERSİNİZ...
TBMM’de son dönemlerde hiç olmadığı kadar, ‘çevre, iklim, kirlilik’ konuşulur oldu. Siyasetin gergin ortamından kaçış konusu olsa da anlatılan bilimsel gerçekler herkesi etkiliyor.
Bazen, bilim insanları bu toplantılarda öyle ters köşe şeyler söylüyor ki şaşkınlık yaratıyor. Örneğin, Karadeniz’in dağlarında kurulan HES’lerin, hamsinin azalmasında etkisi olduğu. Birden fazla bilim insanı, denizlerimizde azalan balık çeşitliliğinin nedenlerini sıralarken, konu balıkseverlerin gözdesi olan hamsiye geldi. Nehir ve derelere kurulan barajların “tuz besinlerinin” denize ulaşmasını engellediği, bunun da özellikle hamsiye darbe vurduğu anlatılıyor. İşte, hocaların sözleri: “HES’lerin ekosisteme olumsuz etkisi göz ardı edilemez. Nehirler bütün denizlerin can damarları. Bunların üzerinde kurulan barajlar, bu besinlerin denize ulaşmasında mani oluyor. Bu besinler, hamsi ve diğer balıklar olsun, bunların üremesinden tutun, hayatta kalmasına kadar son derece önemli. Özellikle silisyum nehrin şiddetiyle kazınarak gelen mineraller. Bunları biz üretemiyoruz, sadece doğa üretebiliyor. Denge bozulduğu zaman denize ulaşamıyor, denizdeki döngüler tamamen değişiyor.”
Yani sorumluluk, çöpünü denize atmamakla bitmiyor.
Paylaş