Paylaş
Uluslararası Kriminal Polis Teşkilatı İNTERPOL, en büyük toplantısını kasım ayında İstanbul’da yapacak. Suç ve suçlu trafiği konusunda uzman olan, kırmızı bültenler oluşturan, mafyadan, terör örgütlerine kadar birçok alanda çalışma yapan kuruluşun genel kuruluna ev sahipliği yapacağız.
İNTERPOL’un bu önemli toplantısının hangi ülkede yapılacağı bir önceki yıl belirleniyor. Şili’de yapılan son genel kurulda Güney Kıbrıs’ın tüm çabalarına karşın, 7 ret oyuna karşı 108 kabul oyuyla İstanbul tercih edildi. 20-25 Kasım tarihlerinde dünyanın bir numaralı istihbarat ve emniyet mensupları İstanbul’da olacak.
Bunun hazırlıkları için yasal düzenleme gerekiyor. İlgili anlaşma geçtiğimiz günlerde TBMM’ye gönderildi. Buna göre Türkiye toplantıda, FETÖ, PKK, DEAŞ, DHKP-C gibi terör örgütleriyle mücadelesini en üst düzey katılımcılara bir kez daha anlatacak. Ayrıcı küresel terörizm ve mafya gibi sınır aşan suçlarla mücadele konularında işbirliği geliştirilecek.
Bu nedenle de, katılımcıların Türkiye’ye giriş çıkışları için özel statü uygulanacak. Herhangi bir ulusal yasa ya da kısıtlama uygulanmayacak. Bu da bir nevi karantina kuralları uygulanmayacağı anlamına gelecek. Özel uçaklarla gelecekler, özel statüde ağırlanacaklar. 4 gün, İstanbul’da özel mekanları gezecekler.
Tam, 007 James Bond filmi serisinin fragmanı gibi!
800 VİRÜS AVCI BİZLER AVIZ...
İÇİNDE salgın-pandemi-virüs geçen her cümleye olan duyarlılığımız arttı. Aslında doğanın bizi, dünyadaki yüzlerce virüse karşı nasıl koruduğuna ilişkin bilimsel çalışmaları dinlediğimizde, dengeyi bozanın ve tehlike yaratanın insanlar olduğunu bir kez daha görüyoruz.
Bülent Sarıoğlu’nun bilgisine göre, ODTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Meryem Beklioğlu, ekosistemin korunmasının insanlığın geleceği açısından önemini, Meclis’te çarpıcı örneklerle anlattı. TBMM İklim Değişikliğini Araştırma Komisyonu’nun konuğu olan Beklioğlu, “Şu an için dünyada hastalık yapma potansiyeli olan 800 bin üzerinde virüs var. Ama doğadaki av-avcı ilişkisi bunları orada tutuyor. Doğayı korumak aşı bulmaktan daha ucuz” dedi ve olayı çok güzel özetledi. Beklioğlu’nun diğer saptamaları ise şöyle:
“Biyoçeşitlilik boğazıma taktığım bir kolye, bir küpe gibi aksesuar değil. Bunlar doğada milyonlarca yıl içinde var olmuş canlılar ve bize ekosistem hizmetlerini sunuyorlar. Bu hizmetlerin kimisi kullandığımız su; iklimi de kontrol ediyorlar veya tozlaşmayı sağlıyorlar. Türkiye dünyada ‘Küçük Asya’ olarak bilinen bir ülke, kıta ölçeğinde biyoçeşitliliğe sahip olduğu için. Bu aynı zamanda büyük bir sorumluluk bizim için. Üzerimize düşeni yapmıyoruz. Bu küresel ısınma ve su krizi büyüyecek o kesin, bundan kaçmamız mümkün değil. Pandora’nın kutusu açılıyor ve bu kutu çok karanlık...”
Daha ne desin...
Paylaş