Paylaş
Konu bir uluslararası sözleşmedeki tutumunuzsa, “Biz altına imza attığımız şu maddeleri, böyle anlıyor, böyle yorumluyor ve böyle uyguluyoruz” demektir. Yani, bundan sonrası sizin iyi niyetinize kalmıştır.
Aylardan beri tartıştığımız, bir süredir “derin değerlendirmeler” için kapalı kapılar arkasına çekilen, şiddetin önlenmesine ilişkin İstanbul Sözleşmesi konusunda ilgililerin kafası iyiden iyiye karıştı. Gelinen noktayı ve gelişmeleri size aktarırken, bilgi kirliliğinden de söz etmek istiyoruz.
Türkiye’nin 2011 yılında imzaladığı, şiddetin önlenmesine yönelik son derece anlamlı hükümler içeren İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili tartışmalarda son noktaya gelindi. Çözüm olarak, “cinsel yönelim” ve “cinsiyet kimliği” gibi ifadelerin olduğu, aslında tamamen yanlış yorumlanan dördüncü maddeyi Türkiye’nin nasıl anladığı ve nasıl uygulayacağına ilişkin “niyet mektubu” gönderilmesi düşünülüyor.
Şimdiye kadar alternatif diye ortaya atılanların ne hukuki, ne teknik açıdan geçerliliği var. Şöyle ki; Türkiye’nin şu aşamada sözleşmeye ‘şerh’ veya ‘çekince’ koyması mümkün değil. Bu tür itirazlar, ancak sözleşmeye imza atılmadan ve parlamentolarda onaylanmadan önce yapılabiliyor. Ayrıca, sözleşme maddesinin birini çıkmak veya maddeyi değiştirmek de hukuken söz konusu değil.
İKİ SEÇENEK VAR
Yani iki seçenek var. Biri sözleşmeden tamamen çekilmek, diğeri tartışmalı maddeyi nasıl uygulayacağınıza dair niyet beyanında bulunmak. O çok tartışılan 4. madde de öyle cinsel yönelimle ilgili sanıldığı gibi zemin sağlamadığı gibi “insan olma temelinden bakılarak, kim olursa olsun devletin her türlü şiddete karşı önlem alması gerektiğini” söylüyor, o kadar.
Şimdi, Türkiye’nin Strazburg’a mektup göndererek, 4. maddeyi nasıl anladığı ve nasıl uygulayacağını anlatacağı konuşuluyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da bu görüşe sıcak baktığı ifade ediliyor. Tabii son dakikada görüş değişikliği olmazsa. AK Parti kurmayları da aslında maddede bir sorun olmadığını bile bile, yaratılan yanlış algının kurbanı olduklarını şu sözlerle ne güzel anlatıyorlar:
YANLIŞ ANLAŞILDI
“Uluslararası anlaşma metnini kaleme alırken, genel ifadelerle tüm ülkelere hitap edecek bir dil kullanılır. Ancak her ülkenin kültür farklılıkları, kavrama farklılıkları vardır. Bazı ifadeler, yanlış anlamalara neden olabilir. Bu durumda, söz konusu maddenin nasıl uygulanacağına dair açıklama yapılır. Bir mektup göndererek, niyetinizi beyan edersiniz.
Aslında sözleşme tamamıyla şiddetin önlenmesiyle ilgili. Şiddet dışında herhangi bir konuyu içermediği halde yanlış anlaşıldı. Bu durumda siyaset kurumu, bu yanlış anlamaların kendi aleyhine kullanılmaması için önlem alır. Yapılmaya çalışılan budur. Maddenin nasıl yorumlandığına ilişkin mektup gönderilmesi uluslararası bir yöntemdir. Bazen neyin rasyonel olduğundan çok, siyasetin gereğini yapmanız gerekir.”
HEM SU HEM İNSANLAR KÜSTÜ
Giresun’da yaşanan sel felaketinin ardından yaraların sarılması için art arda adımlar atıldı. Bilim insanlarının böyle bir felaketin bir daha yaşanmaması için dere yataklarına ev yapılmaması, inşaatların bodrumsuz bina şeklinde planlanması, ormanların korunması gibi tavsiyeleri, bir sonraki felakete kadar unutulmaz umarım. Bu süreçte hükümet tarafından yapılan ilk icraat, bölgedeki esnafa hibe yardımının açıklanması oldu.
Bölgedeki esnafın 50 bin liraya kadar olan zararının tamamı, bu rakamı aşanların da 50 bin liralık kısmının hibe yardım olarak verileceği, afetten zarar gören KOBİ’ler için de 100 bin liraya kadar faizsiz kredi desteği sağlanacağı açıklandı.
RİZE’YE NEDEN YAPILMADI?
İşte bizim yazı konumuz olan gelişme, bu açıklamadan sonra yaşandı. Yaraların sarılması için sosyal devlet adına doğru adım olarak nitelendirilen bu girişim, benzer bir sel felaketi yaşayan Rize’lilerin tepkisine neden oldu. Bu tepki, ilk elden AK Parti milletvekillerine ulaştırıldı. “Rize esnafın zararının giderilmesi için neden bize hibe yardımı yapılmadı?” diyenler, milletvekillerinin kapısını çaldı. Şimdi, Rize Valisi’nin de girişimiyle, son sel felaketinden zarar gören Rize esnafına ilişkin liste hazırlandığı ve Ankara’ya ulaştırılacağını öğrendik
Tabii, Giresun esnafına verilen hibe nedeniyle hak arayanlar, bir tek Rize’yle kalmadı. Yaşadığı büyük deprem felaketinden sonra yaralarını sarmaya çalışan Elazığ esnafı da yapılan yardımları yetersiz bulmuş olmalı ki; il milletvekillerini sıkıştırmaya başladılar. Milletvekillerinin şehre gelmesine tepki gösteren Elazığlılar, ayrımcılık yapıldığı iddiasıyla sosyal medyada kampanya başlatmışlar.
Şimdi herkes hükümetin sosyal adaleti sağlamak için neler yapacağını merak ediyor.
Başta Karadeniz olmak üzere yaşanan her sel felaketi, sosyal medyada dikkat çeken Karadeniz’li teyzenin “Biz suyu küstürdük yavrum. Ya kaçtı toprağın altına, ya da sel oldu gelip evlerimizi yıkıyor” sözlerini akla getiriyor. Sadece suyu değil, insanları da küstürdük sanırım.
Paylaş