Paylaş
Tüm alternatifleri ve önerileri, fikri takip esasına inanarak haberleştirdiğimiz için seçim barajının hem yüzde 5 hem de yüzde 7 olarak tartışıldığını çok kez yazdık.
Liderlerin ağzından barajın yüzde 7 olmasına karar verildiğinin duyurulması, birçok senaryonun sahaya sürülmesine neden oldu. Sürecin tanığı olarak, aşama aşama bu noktaya nasıl gelindiğini biliyoruz. Şunu belirtmek isterim ki; Cumhur İttifakı’nın iki liderinin son yaptığı görüşmeye kadar, barajın yüzde 5 olması konusunda mutabakat oluşmuştu. AK Parti ve MHP temsilcileri seçeneği teke indirmişti.
Ancak, yaz aylarında yapılan bazı görüşmeler, yüzde 7 veya yüzde 5 tercihinin, seçimi etkileyecek sonuçları olabileceğine dairdi. Sanıldığı gibi bu, MHP’yi kurtarmak için bir plan değil. MHP, her durumda yüzde 7’yi bulabilir ki, bu onun için başarı sayılmaz.
Asıl mesele, her birinin oyu yüzde 1’ler civarında olan, çoğu sağ seçmene hitap eden küçük partiler.
Bu partilerin, nereye evrileceği, kimin yanında duracağı seçim sonucunu belirleyecek. Son anketlere bakıldığında yüzde 1-2 oyun ne kadar değerli olduğunu görürsünüz.
İşin özü, bu partilere sempati duyan seçmene mesaj vermek. Bu partilerin ortak hareketle, yüzde 5 barajını aşma olasılıkları olabilir, ama yüzde 7 zorlayacaktır. Dolayısıyla bunlara sempati duyan seçmenin ‘oyunun ziyan olmaması’ için yapacağı tercih değişikliği, büyük partilerin işine yarayacaktır.
Siyasi kulislere göre, böyle bir hamle, bu partilerin üçüncü bir ittifak kurmalarını zorlaştırır, başka güçlü bir ittifakın parçası olmalarını kolaylaştırır.
Bunun da hangisi olacağını şimdiden kimse öngöremez. Yani evdeki hesap çarşıya uymayabilir.
KAYIPLARI TELAFİ EDEMEYİZ
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in başını kaşıyacak vakti yok. İşin yabancısı olmasa da direkt sorumlu olarak atanmasının hemen ardından, okulların açılışına öyle yoğunlaştı ki, hayırlı olsun ziyaretlerine bile vakit bulamadı. Az sayıda milletvekiliyle bir araya gelen yeni bakan, yüz yüze eğitimdeki ısrarını vekillere de tekrarladı.
Öğrendiğimize göre, Özer bakan yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde de yüz yüze eğitiminin ısrarlı savuncularındandı. Kaygılarını dile getiren milletvekillerine, “AVM, lokanta, kafe ve otellerin açık olduğu, spor müsabakalarının yapıldığı bir yerde okulların kapalı olmasını anlamsız buluyorum. Çocuklar evde diyoruz ama aslında hepsi sokakta. Eğer sokağa çıkılabiliyorsa okula da gelebilirler. Aksi durumda çocuklarımızın kaybettiği yılları telafi edemeyeceğiz” dediğini aktaralım.
Pedagogların da desteklediği yüz yüze eğitimin gerekliliği konusunda kimsenin şüphesi yok. Ancak kaygılar, sistemin nasıl işleyeceğiyle ilgili. Veliler, doğal olarak okul yönetimlerinin çocukları pandemi konusunda nasıl kontrol edileceğine ilişkin kaygı taşıyor. Her 4 öğretmenden birinin aşılamasının tamamlanmadığı, 1.2 milyon öğretmenden 300 bininin aşısının olmadığı biliniyor. PCR testi ara formül olarak düşünülse de hasta olmayı engelemeyecek.
Dolayısıyla kafalarda çok soru var. Anlaşılan, sorunlar ortaya çıktıkça B planına geçilecek. Bu sürecin, aşısız öğretmen ve velilerin sayısını azaltacağı yorumu yapanlar da var. Göreceğiz..
Paylaş