Paylaş
Almanya’daki sosyal medya düzenlemesi, iki yıl süren tartışmalardan sonra yasalaştırılıyor. Oradaki en önemli ölçü, neo-Nazi oluşumlar. Biz de yasanın tüm tartışmaları iki hafta içinde tamamlandı. Almanya’da erişimi engelleme bağımsız yargının görevi. Bizde BTK dahil, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan RTÜK’e kadar birçok kuruluş bunu talep edebiliyor. Yasada bu hükümleri göremezsiniz, zira daha önce çıkarılan internet yasasında bu kurumların zaten var olan yetkileri, son düzenlemeyle sosyal medyayı da kapsayacak şekilde genişletildi. Gözden kaçırılmaması gereken önemli bir ayrıntı bu.
Gelelim sosyal medyada 7/24 süren sanal devriye uygulamasına... Zaten bu yasal düzenlemeden önce İçişleri Bakanlığı tarafından sosyal medyada düzenli bir tarama görevi yapılıyor. Sosyal medya düzenlemesi yasalaşmadan önce CHP İzmir Milletvekili Ednan Arslan, vatandaşların sosyal medya paylaşımlarının takibe alındığını iddialarını Meclis gündemine taşıyarak, “Sosyal medyadan paylaşımı nedeniyle kaç kişi hakkında soruşturma başlatılmış veya gözaltına alınmıştır?” diye sormuştu.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun önergeye yanıt verdiği pek söylenemez. Soylu, özetle “Sosyal medya üzerinden işlenen suçların önlenmesine, suç faillerinin tespitine yönelik 7/24 sanal devriye hizmetleri yürütülmektedir” demekle yetindi.
Şimdi sosyal medyada zaten var olan sanal devriyeye ilişkin verileri, bir de sosyal medya yasasının uygulamalarından sonra görmek gerekir. İkisi arasındaki fark, “Denetim mi, kısıtlama mı?” sorularına da yanıt olacak.
KAPÜŞON TAMAM DA KUPANIN SUÇU NE?
Cezaevlerinde hükümlü ve tutuklulara zaman zaman getirilen sınırlandırmalar, insan hakları açısından tartışma konusu yapılır. Bu yasakların bazılarının mantıklı bir izahı olsa da öyle uygulamalar vardır ki kimsenin ciddi şekilde kafa yormadığı anlaşılır.
Umut Erdem’in bilgisine göre, Kayseri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndan E.M. TBMM Dilekçe Komisyonu’na “Şapka İktisası Hakkında Kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle cezaevine kapüşonlu kıyafetlerin alınmadığı” şikâyetinde bulundu. Komisyon, bu şikâyeti ilginç buldu ve gerekçesini Adalet Bakanlığı’na sordu.
İddiaya göre, Kayseri Kapalı 2 No’lu Ceza İnfaz Kurumu’nun aldığı kararla hükümlü ve tutukluların, “bere, kapüşonlu mont, deri mont, kapüşonlu kazak, eldiven, şalvar, deri mest, kalemtıraş, pilot kalem, kupa (kulplu) cam ve porselen bardak, kolluk kuvvetleri ve terör örgütünü çağrıştıran ayakkabı, kıyafet ve aksesuvar” kullanımına izin verilmiyordu.
Verilen yanıt, uygulamanın doğru olduğunu gerekçeleriyle ortaya koydu. Sayılan kıyafet, araç gereçlerin yanı sıra, kolluk kuvvetleri ve ceza infaz kurumu personelinin üniformalarına şekil ve renk olarak benzer kıyafetler, terör örgütünü simgeleyen veya çağrıştıran ayakkabı, kıyafet ve aksesuvarların da yasak olduğu ortaya çıktı.
Yanıt, olası bir cezaevi güvenliği ve kimlik saptanması açısından bazı kararların ilginç nedenleri olduğunu gösterdi. Örneğin, oluşabilecek herhangi bir güvenlik zafiyetinde, kamera açısı içinde veya dışında işlenecek herhangi bir suç veya eylemin gerçekleşmesinde şahısların kimliklerinin tespitinin sağlıklı yapılabilmesi için kapüşon ve bereye izin verilmediği anlaşıldı.
Güvenlik sorunu yaratılmasının önlenmesindeki öncelik anlaşılsa bile, bazı sınırlamaların mantıkla izahı konusunda komisyon üyeleri de zorlandı. Üyeler arasında, eldiven, şalvar, deri mest, kupa (kulplu) cam ve porselen bardak yasağını anlayan olmadı. Kimse de bunların nedenini anlatmadı.
Paylaş