Özellikle ASELSAN’daki genç beyinler, iktidar-muhalefet ayrımı gözetmeksizin tüm vekilleri etkiledi. Öğrendiler ki, milli muharip uçağı 18 Mart 2023 tarihinde ilk kez hangardan çıkacak. Yerli motor üretiminde hâlâ sıkıntı var. Yerli üretim uzun menzilli radar başarıyla kullanılıyor.
Bu bilgiler, ASELSAN ve Savunma Sanayi Başkanlığı’nı ziyaret eden komisyon üyelerine verildi. Buna göre, savunma sanayindeki dışa bağımlılık azaltıldı. Bu alanda yüzde 80 yerlilik sağlandı. ASELSAN, elektronik savaş sanayi alanında dünyanın ilk 100 şirketi arasına girdi. Ancak, hammadde ve motor üretiminden kaynaklanan dışa bağımlılığın ortadan kaldırılması toplantının önemli konularından biri oldu.
Yeni yol, siyaset üzerinden değil ticaret üzerinden açılacak. Son derece kompakt bir heyet, önümüzdeki haftadan itibaren Washington’da Ticaret Bakanlığı ve Amerikalı işinsanlarıyla seri toplantılar yapacak.
Ziyaretin organizasyonu tamamen Cumhurbaşkanlığı’na ait. Buna ilişkin ön görüşmelerin yapılarak bir heyet hazırlandığını öğrendik. ABD ile Türkiye arasındaki ticari ilişkilerin farklı alanlarda geliştirilmesi mevcut başlıkların ise daha da güçlendirilmesi hedefleniyor. Heyette, Cumhurbaşkanı’nın danışmanları, az siyasetçi, çok işinsanı olacak.
Öncelikle ABD Ticaret Bakanlığı’nın üst düzeyiyle yeni dönem ticari ilişkileri konusunda toplantı yapılacak. Ayrıca, ABD’li işinsanlarına yeni yatırım alanları ve teşvikler konusunda bilgi verilecek. ABD medyasıyla yeni dönem ticari ilişkileri konusunda görüşmeler yapılacak.
Savaşa ilişkin sıcak gelişmeleri, arabuluculuk girişimlerini ve diplomatik temasları hep birlikte izliyoruz. Ancak Ukrayna savaşının nereye evrilebileceğine ilişkin kulis bilgileri, sorunun daha doğru algılanmasına yardımcı olabilir. Savaşın daha geniş bir coğrafyaya yayılması, Kafkasya ülkelerine sıçrama endişesini taşıyan değerlendirmeler yapılıyor, şöyle ki:
TARAF OLMAK İSTEMİYORUZ
“Sonuçları tüm dünyayı etkileyecek. Savaş boyut değiştirir ve süreç uzarsa, tüm Kafkaslar’ı tehdit edebilir. Ülke olarak barış için her türlü çabayı göstermeye devam edeceğiz. Kırım’a nasıl karşıysak, Ukrayna’ya da karşı olduğumuzu sürekli olarak Rusya’ya iletiyoruz. Sorunun diplomasi yoluyla çözülmesi için yeni öneriler geliştirmeye devam edeceğiz.
Bu süreçte, Rusya’nın boğazlarla ilgili üç gemi geçişi talebi oldu, geri çevirdik. Montrö konusundaki tavrımızın net olduğu anlattık, itiraz etmediler. Vatandaşlarımızın tahliyesinde karayolunu bilinçli olarak tercih ettik. Havayoluyla tahliyede uçaklara provokasyon yapılması olasılığını dikkate almamız gerekiyordu. Savaşın tarafı yapılmak istemiyoruz.”
Rusya ile Ukrayna arasında görüşmenin devam etmesinin altı önemle çiziliyor. Savaşın uzamasının ve masanın terk edilmesinin, her iki ülkeye yönelik sonuçları olacağı konuşuluyor. Afganistan işgalinin SSCB’nin sonunu hazırlaması gibi, Rus halkının tepkisinin Devlet Başkanı Vladimir Putin’i, aşırı popülist tavırlarının da Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski’yi etkileyeceği analizleri yapılıyor.
Tabii, savaşın ekonomik maliyeti ve sonuçları, tüm toplantıların ana konusu.
SAHTEKÂRLIĞIN BÖYLESİ
En uzak olasılıkla 2023 Haziran ayında yapılacak olan seçimler için hazırlıklara başlayan YSK yönetiminin, “Erken değil mi?” sorusuna verdiği yanıt ilginç: “Fiyatlar artmadan stoklarımızı tamamlamak istedik.”
TBMM, ilk seçimlerde uygulanacak Seçim Yasası değişikliğini görüşmeye hazırlanırken, YSK da kendi hazırlığını yapıyor. Yaptığı tek iş kâğıt ve mürekkep stoklamak da değil. Öğrendiğimize göre, seçim verilerinin siber güvenliği konusunda yeni bir adım atıldı.
YSK, verilerin güvenli korunması ve siber saldırılara karşı sorun yaşanmaması için yıllardan beri HAVELSAN’dan danışmanlık hizmeti alıyor. Tüm veriler YSK’nın Kocatepe’deki eski binasında depolanıyor. Şimdi, verilerin yeni teknolojiyle daha güvenli hale getirilmesi için Savunma Sanayi ile protokol imzalandı. Yeni binanın alt katı özel güvenlikli bir veri koruma kalesine çevriliyor. Yedekli bir sistemle çifte koruma sağlanacak.
Herkes biliyor, seçim sonuçlarına itiraz olsa, o veriler demokrasi için altın değerinde.
EĞİTİMCİLERDEN MEKTUP VAR
Araştırmacı gençlik yetiştirmek, üniversitelerdeki eğitimci kadrosunun kalitesini arttırmak gibi derdi olanların kafasına taktığı bir konu var. Elektronik yayınlara uygulanan yüzde 18’lik KDV’nin üniversite kütüphanelerinin ve akademik çalışmaların gelişmesine engel olduğu belirtiliyor. Çünkü, basılı kitap ve süreli yayınlara getirilen KDV istisnası, bu alanda uygulanmıyor.
Umut Erdem’in aktardığına göre, Türk Kütüphaneciler Derneği (TKD), bu konuda hükümeti, muhalefeti ve üniversiteleri harekete geçirmeye çalışıyor. Üniversitelerin artan maliyetler karşısında birçok veri tabanı aboneliğini iptal etmek zorunda kaldığı, akademik araştırmaların ciddi anlamda tehlikeye girdiği belirtiliyor. TKD Genel Başkanı Ali Fuat Kartal bir mektupla derdini, tüm kurumlara anlatmaya çalıştı. Kartal’ın mektubu, üniversitelerimizin gittikçe düşen eğitim kalitesi konusunda önemli ipuçları veriyor: “Ülkemizde 207 üniversite bulunmaktadır. Üniversite kütüphaneleri ve akademik kurumlar her türlü yayını yurtdışından abonelik veya satın alma yöntemiyle tedarik ederek, araştırmacı ve öğrencilerin hizmetine sunmaktadır. Elektronik yayınlara uygulanan yüzde 18’lik KDV oranı akademik çalışmaları olumsuz yönde etkilemektedir. Bu KDV uygulamasına son verilmelidir.”
Gündem olmayan, ancak gündem yapılan birçok konudan daha önemli değil mi?
Yıl boyunca yapılan eylem planlarını, TBMM Müsilaj Komisyonu’na gelen uzmanların çağrılarını hep beraber dinledik. Sonuç; ne komisyon raporu görüşüldü, ne de eylem planı işliyor.
Şimdi baharın yaklaşmasıyla birlikte bilim insanlarının çağrıları arttı. Görülmüyor olmasının, bittiği anlamına gelmediğini, hep bir ağızdan anlatmaya çalışıyorlar. Çünkü Marmara Denizi’nin dibinde hem de azımsanmayacak boyutta müsilaj sorunu sürüyor. Üstelik bunun sıcaklarla birlikte yeniden görünür olacağı ve eskisinden de kötü sonuçlar doğuracağı anlatılmaya çalışılıyor.
Uzmanlara göre müsilaj, 30 metre derinlikte büyük kütleler halinde görülmeye devam ediyor. Mikroorganizmalar, suyun içerisindeki oksijeni kullanıyor. Denizin içindeki oksijenin azalmasıyla binlerce canlı türü ölümle karşı karşıya. Marmara Denizi’nde oksijenin bitmesi demek, sadece deniz canlılarının ölmesi anlamına gelmiyor, hepimizin yaşamlarında ciddi sorunlar ortaya çıkabilecek.
Müsilaj aşırı kirlenmenin, iklim değişikliğinin, çevreyi kötü kullanmanın bir sonucu. İlgili bakanlıkların eylem planları ile Meclis’in hazırladığı Müsilaj Komisyonu önerilerinin hayata geçirilmesi gerekiyor. TBMM, uluslararası anlaşmaları görüşüyor ama çalışmaları aylar öncesinde biten Müsilaj Komisyonu’nun raporuna sıra gelmiyor.
MANDELA’DAN PİR SULTAN’A
TBMM, Ukrayna krizi ve savaşın korkulu gölgesinde çalışmaya devam ediyor. Dünya Anadili Günü nedeniyle yapılan bir konuşma, Nelson Mandela’dan Pir Sultan Abdal’a ilginç örneklerin sergilenmesine neden oldu.
CHP Kayseri Milletvekili Çetin Arık, dilin, bir milleti ayakta tutan, onun varlığını ve devamlılığını sağlayan, besleyen en temel değer olduğunu, yeryüzündeki tüm anadillerin kıymetli olduğunu söyledi.
Arık’ın Türkçenin bozulmasında sadece İngilizce değil, Arapça hâkimiyetine de dikkat çekmesi konuşmanın en ilginç yanıydı. Bazı tarikat ve cemaat şeyhlerinin Türkçe isim konulan çocukların cehenneme gideceğine ilişkin fetva verdiğini belirterek, bununla mücadele edilmesini istedi. Arık, Nelson Mandela’dan girip, Dadaloğlu’dan çıktığı konuşmasını şöyle tamamladı;
Milyonlarca genci ilgilendiren bu konu, açılır açılmaz Meclis’in de gündemine girdi. Barajın kaldırılması; eğitimdeki kalite sorunu, kontenjanları boş kalan üniversiteler, işsizliği dört yıl erteleme üzerinden tartışıldıysa da İYİ Parti Grup Başkanvekili Erhan Usta farklı bir açıdan yaklaştı.
Usta, TBMM’de YKS sınavlarına giriş ücretlerinin yüksekliğini gündeme getirdi. Tek sınav için 115, üç sınava girecek öğrenciden 345 TL ücret alınmasını eleştiren Usta, “Bu sıkıntıda aileler bunun altından nasıl kalkacak? Hükümet puandan vazgeçiyor ama paradan vazgeçmiyor” dedi.
Doğal olarak söz, “Her ile bir üniversite” kampanyasının, binaları ve kadroları boş okullar yaratmasına da geldi. Usta, eğitimde yaşanan sorunları sıralayarak, şunları söyledi: “Türkiye’nin en son geldiği nokta işte bu. Bir doğru cevabı bilenin üniversiteye girmesi. Büyük bir plansızlık, programsızlıkla karşı karşıyayız. Eğitimin ciddi sorunları var. Özellikle kamu üniversitelerinin akademisyen açısından bomboş olduğunu görmek lazım. Önemli olan, çocuklarımıza meslek kazandırmak değil mi? İnsan kaynaklarının bu kadar kolay heba edildiği başka bir ülke yoktur. Milli Eğitim Bakanlığı’nı, hükümeti ve YÖK’ü bu yanlış politikadan vazgeçmeye davet ediyorum.”
LAZ GİBİ DÜŞÜNMEK
Yıllar önce, ‘Kayıkla giderken araba çarptı’ başlıklı haberi okuduğumda yaptığım ilk şey, mahrecine bakmaktı. Karadeniz’de yaşanan olay gerçekten fıkra gibiydi ve aslında anlatılan tüm Karadeniz fıkralarının yaşanmışlığı olduğunu gösteriyordu. Habere göre, Karadenizli vatandaş ters çevirip içine girdiği kayığını, deniz kıyısına götürmek için yoldan geçerken araba çarpmış ve yaralanmıştı.
Özellikle Doğu Karadeniz’e yolu düşen herkesin, yöre halkıyla ilgili fıkra gibi bir anısı vardır. Bunu daha çok siyasiler yaşar ve sohbetlerde anlatırlar. Bir seyahatte, “Efendim size sorunlarımızla ilgili bir dosya vermek istiyorum” diye ısrar eden Karadenizli vatandaşa “Ver o zaman” diyen siyasinin, “Dosya yanımda değil ama” yanıtı aldığını dinlemişliğimiz vardır. Yaşanan son fıkra, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Karadeniz gezisine ait.
Gizem Karakış
Yerel dilde birbirlerine gakkoş diyen Elazığlıların sorunu, il sınırlarında bulunan yeni maden yataklarının kime ve nasıl ihale edileceği. Anlaşılan tüm partilerin, oldukça zengin olan maden yataklarının mevcut ihale şartnamesiyle satılmasına itirazları var.
Elazığ’ın Maden ilçesinde MTA tarafından yapılan sondajlarda yeni altın, bakır, kurşun, çinko, demir ve kobalt maden yatakları saptandı. Oldukça zengin olan yatakların nasıl işletileceği ve ihale şartnamesi konusunda tartışma başladı. Elazığ’da nadir görülen siyasi birliktelik oluştu. Tüm parti temsilcileri ve STK’lar, ihale şartnamesine tepki göstererek itiraz ettiler. Elazığlılar, bu alanın kamu-özel ortaklığı ile işletilmesi, yüzde 51 hissenin devlete, yüzde 49 hissenin özel sektöre verilmesi ve hisse alan Elazığlıların bu şirkete ortak edilmesi konusunda öneri geliştirdiler.
CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, ruh hallerini TBMM Genel Kurul’da anlatırken diğer partilere de teşekkür etti. Erol, maden bölgesindeki alanın yüzde 30’unda sondaj çalışması yapıldığını, sadece bu bölümden sağlanacak gelirin 15 milyar lira olacağını, tamamından sağlanacak gelirin 40 milyar lirayı aşacağını açıkladı. Erol, bunların devletin resmi verileri olduğunu belirterek sözlerini şöyle tamamladı:
“Bir ekonomik krizdeyken, kaynaklarımızı devlet adına, kamu adına doğru kullanmak varken bunu bir şirkete ihale etmek doğru değildir. Bu şartnameyle ihaleyi kimin alacağı resmen tarif etmiştir. Bu firmanın hangisi olacağını noterden tutanak haline getireceğim ve kasama koyacağım. Hatta Meclis Genel Sekreterliği’ne teslim edeceğim. Lütfen devleti ve Elazığ’ı zarara uğratmayın...”
Tüm şehir aynı görüşte, top Enerji Bakanlığı’nda...
KADINLAR BUNDAN FAZLASI
YERELDEKİ kadın girişimciler artık değişiyor. Sadece el işi oyaları, börek ve yaprak sarmalarıyla anılmak istemiyorlar. Kadın girişimciler ve kadın kooperatiflerinin geleneksel rollerden çıkıp farklı ürünlere yönelmesi, ülke çapında hatta uluslararası alanda görünür olmaları için yeni projelere ihtiyaç var.
Sağlık çalışanlarının özlük haklarını düzeltmek için hazırlanan önergede o kadar eksik çıktı ki, AK Parti kurmaylarının adaletsizlik yaratacağı itirazı üzerine geri çekildi. Metnin tüm sağlıkçıları kapsayacak şekilde yeniden hazırlanarak TBMM’ye gönderileceğinin söylenmesinin üzerinden 10 hafta geçti.
Bu süreçte, Türk Tabipler Birliği’nin yaptığı bir araştırma, sağlık çalışanlarının yüzde 45’inin aylık gelirinin yetmediğini, yüzde 76’sının ek ödenek alamadığını ortaya koydu. TTB verilerine göre, 18 ayda 8 binin üzerinde hekim istifa etti. Yurtdışına başvurular 10 yıl içinde yaklaşık 24 kat arttı. Son 10 yılda toplam yaklaşık 5 bin genç doktor yurtdışına gitti.
İşin bir de şiddet ve tazminat boyutu var. Doktor hatası nedeniyle açılan tazminat davalarında son yıllarda patlama olduğu belirtiliyor. Bazı hukuk bürolarının hasta yakınlarına doğrudan giderek, dava açmaya ikna ettiği iddia ediliyor. Adalet ve Sağlık Bakanlığı’nda hem tazminat davaları hem de sağlık çalışanlarına şiddet konusunda yasal değişiklik yapılması için çalışma başlatıldığını biliyoruz.
Sağlık çalışanları ise tüm bu sorunlara karşı seslerini duyurmak için harekete geçti. 14 Mart Sağlık Haftası’na kadar eylemler düzenleyerek, taleplerini gündemde tutma kararı aldılar.
Aralık ayının başında verilen sözlerin yerine getirilip, 14 Mart müjdesine dönüştürülmesi çok mu zor?
YERELDEN BAKINCA
AK Parti milletvekilleri, partide yapılan toplantılarda seçim bölgelerindeki sorunları masaya getirerek politikalar belirlenirken, bunların dikkate alınmasını isterler. Bu mekanizma bildik bileli böyle işler.