Zekâ testleri uzun süredir çok tartışılıyor. Bazı özel okullar bu testleri ücret karşılığında yaparak bazı suiistimallere de neden olabiliyor. Genellikle yurtdışı kaynaklı testlerde ortaya çıkabilen sorunlar nedeniyle 2017’de bu konuda çalışmalar başlatıldı, ancak devam edilmedi. Şimdi Türkiye’nin ilk milli zekâ testi çalışmasında sona gelindi. Milli Eğitim Bakanlığı, uzun süredir üzerinde çalıştığı yerli zekâ testini tamamladı. Önümüzdeki günlerde açıklanacak yerli ve milli zekâ testi, ön çalışmalar kapsamında binlerce öğrenci üzerinde denendi. Türkiye’nin Einstein’larını tespit etmek için stratejik öneme sahip bir adım atılarak Türk Ulusal Zekâ Ölçeği (TUZÖ) hazırlandı. Türkiye’nin üstün zekâlı ve özel çocuklarını tespit etmek için adım atan Bakanlık, proje ile eğitim faaliyetleri açısından dışa bağımlılığı önlediği için önemli bir kamu kaynağı tasarrufu da sağlayacak.
TÜBİTAK VE YAPAY ZEKÂ DESTEKLİ
TÜBİTAK Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme Projelerini Destekleme Programı (KAMAG) kapsamında “GCAT-Psikolojik Ölçme Aracı Geliştirilmesi” başlıklı proje bünyesinde 3-22 yaş arası bireylerin zihinsel beceri ve yeteneklerini belirlemeye yönelik sürdürülebilir, interaktif ve yapay zekâ tabanlı bir psikolojik ölçme aracı geliştirildi. Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri; Hacettepe Üniversitesi, Doğuş Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi ile ortaklaşa hazırlanan bu projenin stratejik bir öneme sahip olduğunu belirterek şunları söyledi: “Projemiz sonucunda elde edilen çıktı ile dünyada ilk defa ‘Bireye Özel Bilgisayar Uygulamalı Zekâ Testi’ gerçekleştirilecek. Aynı zamanda Milli Eğitim Bakanlığı’nın psikometrik tanılama araçlarının kullanımında dışa bağımlılığı sona erecek. Eğitim faaliyetleri bağlamında dışa bağımlılığı önlemesi sebebiyle ekonomik tasarruf sağlayacağı gibi ölçme aracını başka ülkelere temin etme konusunda da önem taşıyor.”
YURTDIŞINDA DA KULLANILABİLECEK
Öğretim teknolojileri alanında birçok ulusal ve uluslararası yayını olan Prof. Dr. Yıldırım’la eğitimde yapay zekânın etkilerini konuştum. “Özel eğitime muhtaç çocuklarda, görme-duyma gibi fiziksel engellilerde yapay zekâ harika destekler sunabilir. Öğretim işi sınıfta başarıldıktan sonra öğrenmenin kalıcılığı ve derinliği desteklenebilir. Ama sadece yapay zekâ ile derin ve uzun süreli öğrenme olmaz” diyen Yıldırım, şu uyarıları yaptı:
TEKNOLOJİNİN ETKİSİ SINIFTA YOK
“Teknolojinin üretimde ve iş dünyasında yaptığı etkiyi eğitimde, sınıfta göremiyoruz. Üretimde en az maliyetle ürün nasıl üretilir sorusuna yanıt aranır. Oysa öğrenme çok daha kompleks ve her zaman iyi tanımlanmış sıralı görevler kümesi değildir. Çevreden ve birçok faktörden etkilenir. Özellikle 70’li yıllardan sonra bireysel bilgisayardan itibaren teknolojiden çok fazla şey bekledik, eğitimdeki temel sorunları çözebileceğine inandık. Üzerinden 50-55 yıl geçti. Hâlâ aynı veya benzeri sorunlarla uğraşıyoruz. Teknolojinin iş dünyası ve üretimde yapabildiklerini eğitimde yapabilecekleri ile karıştırmamalıyız. Eğitim ve öğrenmede zaman ve çabalama süresi kritik faktörler. Bazen de iş dünyasının aksine öğrenme ortamında sürecin uzaması öğrenmeye daha iyi destek olabilir. Yani hazır hesaplara hemen ve kolayca erişmek öğrenmenin gerçekleştiği anlamına gelmiyor.
‘CHATGPT’ BİLE HENÜZ 2 YAŞINDA
Şu anda popüler olan yapay zekâ teknolojisi eğitim camiası için çok heyecan verici bir süreç. Yapay zekâ ile daha yaratıcı, daha üretken ve daha iyi öğrenen bireyler olacağı hipotezi kısa sürede yaygın kabul görmeye başladı. Ancak ChatGPT bile 2 yaşını daha yeni dolduracak. Bu nedenle bu teknolojilerin öğrenme üzerindeki etkisini gösteren empirik veriler yeni yeni literatüre girebiliyor. ChatGPT’nin iyi bir öğretim aracı olup olmadığı, becerileri geliştirip geliştirmediği, yaratıcılığı ve kritik düşünme becerilerini destekleyip desteklemediği son zamanlarda deneysel araştırmalar ile sorgulanıyor.
YÜZEYSEL VE KISA
TÜRKİYE’DE geniş kitlelere, insan ihtiyaçları ve iş hayatı açısından psikolojinin ne kadar önemli olduğunu gösteren öncülerden biri olan psikolog Prof. Dr. Acar Baltaş’ın ebeveynlere uyarıları şöyle: “Tek hedefin başarı olması çocuklarda değersizlik algısı yaratıyor, yani çocuk başarısız olduğu zaman değersiz olduğunu düşünüyor. Aslında her insan için başarıya giden yol, başarısızlıklarla dolu. Başarısızlığı yok sayıp sadece başarıya odaklandığımız zaman ya başarıya giden her yol mübah sayılıyor ki bu da yalan söylemeyi hile yapmayı da işin içine alıyor ya da değersizlik duygusu doğuruyor. Unutmayın başarısızlık öğrenme fırsatı sunar.
AKADEMİK BAŞARI VE ZEKÂ
Akademik başarı, hayat başarısını orta ile zayıf arasında temsil eder. Akademik başarı çalışmanın yanı sıra zekâya bağlıdır. Zekânın da hafıza çözümleme ve soyut düşünce bölümleriyle ilişkilidir. Bu özellikler hayatta zor sorunları çözmeye yardımcı olur. Mühendislerin çözdüğü sorunlar buna bir örnektir. İster ergonomik koltuk yaratın, ister uzaya insan gönderin, bunlar mühendislerin çözdüğü sorunlardır. Oysa hayatla ilgili sorunlar karmaşıktır. Bunlar iyi mühendis, iyi doktor olmaya yarayan zekâ özellikleriyle çözülmez. Bunlar gündelik hayatta Güzin ablaya, iş hayatında da danışmanlara sorulan sorulardır. Bunlar için gerekli olan zekâ, bilgelik zekâsıdır. Bu zekânın özelliği de karşı tarafın görüş açısını anlayıp onun gibi düşünmekten geçer. Empatiden farklı bir şeydir bu. Kendi bilgisinin sınırlı olduğunu fark edip bunu kabul etmek, bu alçak gönüllülüğü getirir. Bu özelliğe sahip olanların yaşam doyumu daha yüksek, ilişkileri ve meslek hayatları da daha istikrarlıdır. İyilik halleri daha yüksek olur. Bunlar okulda öğretilen, akademik başarı ile desteklenen özellikler değildir. Önemli ölçüde ailenin yarattığı ilişki çerçevesinde gelişir.
‘BAŞARI’YLA ZEHİRLEMEYİN
Ailelere çocuklarınızı başarı ile zehirlemeyin diyoruz. Çatışmalı ve zor durumlarda çocuklarınıza doğru tepki verin. Eğitmek, doğru tepki vermektir. Anne baba örneğinden çocuk bunu görmelidir. Başarı beklentisi ile zehirlenmiş, beş seçenekli sınav sistemi ile esir alınmış, psikolojik bağışıklık sistemi gelişmemiş çocuklar yetiştiriyoruz. Bunu da en çok orta halli ve üst ekonomi gelir gurubundaki ailelerde görüyoruz maalesef. Böylesi yetişme şartlarının sonucunda çoğunlukla değerini başarıya endekslemiş, nereye varırsa varsın yetersizlik duygusu çeken ancak bunu aşırı büyümüş ego ile telafi etmeye çalışan insanlar oluyor etrafımızda.”
BU 5 KONUDA TAVİZ VERMEYİN* Onların yapabileceklerini onlar adına yapmayın.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, geçen yıl üniversite sınavına hazırlanmak amacıyla son sınıfta okul değiştirenler için “hayalet sınıf” açtığı belirtilen 560 kuruma ceza yazdıklarını söyleyerek, “Bu tür yapılar varsa yine gereken cezaları vereceğiz. Ben özel okul temsilcilerine de sürekli söylüyorum; yani en meşhur okul da olsa hiç affetmeyeceğiz” diyerek uyarıda bulunmuştu.
40 MİLYON TL CEZA
Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri de 560 okula toplam 40 milyon TL ceza verildiğini, denetimlerin devam ettiğini, bu suçu tekrar işleyenlerin okullarının kapatılacağı mesajını verdi. Özel okullarda okuyan öğrencilerin okullara devam etmediği halde devam etmiş gibi gösterildiği, yani bir tür hayalet öğrenci ya da sınıf uygulaması yapıldığına yönelik duyumlar üzerine Milli Eğitim Bakanlığı, 2023-2024 eğitim-öğretim yılında genel bir inceleme ve denetim yaptı.
650 OKUL İNCELENDİ
Modüler incelemelerde 650 civarındaki okulda bu uygulamanın olabileceğine yönelik bir sonuç ortaya çıktı. Oluşturulan veriler üzerinden yapılan denetimler sonucunda 560 okulda hayalet sınıf ya da hayalet öğrenci tespit edildi. Bu okullara 5580 Sayılı Özel Öğretim Kanunu’nun 7’nci maddesi hükümlerince işlem yapıldı. Bu yıl da aynı durumun yaşanmaması için denetimler devam ediyor. Bakanlık yetkilileri daha önce bu kapsamda tespit yapılan okulların yeniden inceleneceğini ve bu konudaki denetimlerin kapsamının daha da genişleyeceğini açıkladı.
3.TEKRARDA KAPATMA
Hayalet sınıf açan okullara ceza, brüt asgari ücretin 5 veya 10 katı şeklinde uygulanıyor. Aynı fiilin tekrarı halinde ceza 5 kat veriliyor. Yani brüt asgari ücretin 25 veya 50 katı şekline dönüşüyor. Tüm uyarılara rağmen üçüncü kez hayalet sınıf açmayı sürdüren okulun kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı iptal ediliyor. Bakanlık yetkilileri şu ana kadar henüz kapatma cezası verilmediğini açıklayarak, bu yıl denetimler sonucunda aynı fiili işleyen okullara kapatma gelebileceğinin mesajını verdi.
MİLLİ Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Erzurum’da eğitim editörleri ile şehrin tarihi kültürel mekânlarını ziyaret etti. Tekin, Müceldili Konağı, Erzurum Kalesi, Çifte Minareli Medrese, Ulu Cami gibi tarihi yerlerin ardından Raci Alkır Güzel Sanatlar Lisesi’nde öğretmenlerle buluştu. Gezi sırasında gazetecilerin gündeme yönelik sorularını yanıtlayan Bakan Tekin’in önemli açıklamaları şöyle: “Okullar kendi kitaplarını öğrencilere verebilir, bunda sorun yok fakat bu kitapları sisteme girmeleri gerekiyor. Bizim özel okullarla ilgili yaptığımız yazılımda okulların kıyafet, servis ve yardımcı kaynaklarla ilgili ücretleri var. Örneğin okul bu sene 20 bin liraya kitap sattıysa onu sisteme girecek ki biz seneye yapacağı fiyat artışını takip edebilelim. Fakat bazı okullar, havale, EFT ya da benzeri yollarla ücret alıyor. Bunlar suç. Yıllık olarak belirlenen enflasyon artı yüzde beş artışın üstüne çıkanları fahiş fiyat olarak kabul ediyoruz. Şu an yaklaşık 400 civarında okul, yüzde 300’ün üzerinde zam yapmış onlara hemen gerekli cezaları verdik.
HAYALET SINIFLARA GEÇİT VERMEYİZ
Lise sona geçen öğrencilerin önemli bir kısmı üniversite sınavına hazırlık için açık liseye geçiyor ve merdiven altı kurslara gidiyordu. Biz göreve başlar başlamaz bu kapıyı kapattık. Mesela çocuk 9’uncu sınıfta ben açık liseye gideceğim diyorsa buna karışmayız. Ama oraya artık nakille de öğrenci alamıyoruz. Bunu çözdük. Sonra hayalet sınıflar çıktı. Burada da öğrenci sanki okula devam ediyor gibi gösteriliyor. Geçen sene hayalet sınıftan dolayı yaklaşık 500 civarında okula ceza yazdık. Bu tür yapılar varsa yine gereken cezaları vereceğiz. Ben özel okul temsilcilerine de sürekli söylüyorum; yani en meşhur okul da olsa hiç affetmeyeceğiz.” Bakan Tekin, okullardaki temizlik görevlileriyle ilgili olarak da “120 bin temizlik görevlisi almak için girişimde bulundum” dedi.
ÖĞRENCİLERLE BULUŞTU
Bakan Tekin, Raci Alkır Güzel Sanatlar Lisesi’nde öğrenci ve öğretmenlerle buluştu. Yavuz Keleş, Sevcan Eser ve Yavuz Selim Yıldırım isimli öğretmenlere “sarı zarf” içinde doğum günü mesajı verdi. Ayrıca doğum günü pastası kesti.
BU YILIN 3 BAŞLIĞI
Bakan Tekin, bu yılki 3 ana gündem maddesini ise şöyle sıraladı:
ECE Zehra Ekincikli, daha küçücük yaşından itibaren doktor olmayı hayal etti. O kadar ki tüm eğitim hayatı boyunca yaptığı her çalışmayla tıp dünyasına doğru giden yolun taşlarını döşemeye başladı. SEV Amerikan Koleji’nden (SAC) bu yıl IB programını da bitirerek mezun olan 19 yaşındaki Ece, şimdi çocukluğundan bu yana hayallerini süsleyen “beyaz önlüğüne” kavuşacak olmanın mutluluğunu yaşıyor. Babası Esat Ekincikli dahiliye doktoru, annesi Derya kimya öğretmeni, ağabeyi Tunahan ise plastik cerrahi uzmanı. “Tıp okumak istememde ailemin etkisi büyük” diyen Ece, anne ve babasının yoğun çalışma saatleri nedeniyle çocukluğunun hastanede ve laboratuvarlarda geçtiğini belirterek şunları anlatıyor: “Annemin yanında olduğum zamanlarda kullandığı her kimyasalı, yaptığı her deneyi ve öğrencilerine anlattığı her konuyu merak eder, yüzlerce soru sorardım. Annem ders anlatırken sınıfında bir kenarda durur dinlerdim; hatta çok soru sorup dersi böldüğüm için birkaç kez sınıftan bile çıkarılmıştım.
BEYAZ PELERİNLİ SÜPER KAHRAMAN
Babamın çalıştığı hastanede de tedavide kullanılan tüm aletleri öğrenmeye küçük yaşlarda başladım. Babam, benim ısrarlarıma dayanamayıp daha 5 yaşındayken bana stetoskop kullanmayı öğretti ve o günden sonra gördüğüm herkesin sırtını dinlemeye çalıştım. Aynı şey tansiyon aleti için de geçerliydi. Ama sanırım en sevdiğim şey, bana büyük gelen beyaz önlüğümün eteklerini yerlerde sürüye sürüye hastanede dolaşmaktı. O beyaz önlüğü giydiğimde kendimi pelerinini giymiş bir süper kahraman gibi hissederdim. Laboratuvarda araştırma yaparken de piyanonun tuşlarına dokunurken de basketbol oynarken de hayalimde hep doktor olmak vardı. Bu hedefime ulaşmak için tüm lise hayatım boyunca çalıştım. Okulda 9 ve 10’uncu sınıflarda başarı bursuyla okumaya hak kazandım. 11 ve 12’nci sınıflarda, tıp eğitimi için İngiltere ve İrlanda’ya başvurmayı hedeflediğimden, IB (Uluslararası Bakalorya) programını tercih ettim ve özellikle ileri biyoloji ve kimya dersleri aldım.
MAKALEM TIP KONGRESİNDE
Burs ve kabul sürecinde etkili olan en önemli faktörlerden biri tıp alanında dışarıdan yaptığım araştırma projeleri oldu. Sebzeler ve böbrek taşları, bitki çayları ve antibiyotik, meyve kabukları ve bağışıklık üzerine araştırmalar, gönüllü stajlar yaptım. IB sürecinde birçok üniversite, laboratuvar ve profesörle iletişime geçtim. Bunların arasında İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi’nden Prof. Dr. Necati Örmeci ile karaciğer kanseri üzerine yaptığımız araştırma, adımın bizzat yazarlar arasında geçtiği ilk tıp makalesi oldu. Makale, bu yıl mart ayında Japonya’da gerçekleştirilen, dünyanın önde gelen tıp organizasyonlarından biri olan APASL Kongresi’nde paylaşıldı.”
HEDEFİ CERRAH OLMAK
İlk kez 1955 yılında Türk Maarif Kolejleri bünyesinde Eskişehir, İzmir (Bornova), İstanbul (Kadıköy), Konya, Samsun ve Diyarbakır’da bulunan 6 okulun ortaokul kısmına öğrenci yerleştirmek için yapılan merkezi sınavlar 8 yıllık kesintisiz eğitime geçiş sonrası 1998’de Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi ile kitlesel hale geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz eğitim öğretim yılı açılış töreninde sınav odaklı, sınavlardaki başarıya odaklı bakış açısının eğitim sisteminin kanayan yaralarından biri olduğunu söyledi.
BAKAN TEKİN İŞARET ETTİ
Daha sonra da Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, öğrencilerin sınav baskısından kurtulmayı istediklerini belirtti. Cumhurbaşkanı ve Milli Eğitim Bakanı’ndan gelen bu açıklamalar eğitimciler tarafından son 70 yıldır farklı isimlerle gündemdeki yerini koruyan merkezi sınavların yeniden değişebileceğinin sinyali olarak değerlendirildi. Bu kapsamda hayata geçirildiği ilk yıl, fen ve sosyal bilimler liseleri, proje okulları ile mesleki ve teknik Anadolu liselerinin Anadolu teknik programları olmak üzere sınırlı lise türlerine öğrenci seçmeyi amaçlayan LGS, anlaşılan bu yıl yine eğitimcilerin gündeminde olacak.
İLK KEZ ORTAK SINAV YAPILDI
MEB raporlarına göre başlangıçta 8’inci sınıftan mezun öğrencilerin yaklaşık yüzde 10’unun sınavla öğrenci alan okullara yerleştirilmesi amaçlanıyordu. Ancak hem okul türleri hem de kontenjanlar yıldan yıla sürekli artırıldı. İlk uygulandığı 2018’de sınavla öğrenci alacak okullar için kontenjan yüzde 10 iken, bu oran 2023’te 16.55’e ulaştı. Geçen yıl merkezi ortak sınavların yapılması, davranış değerlendirmeleri yerine sosyal etkinlik değerlendirmeleri ve kulüp danışmanı görüşünün karneye yansıtılması, öğrencilerin becerilerini geliştirmeleri için zanaat atölyelerinin kurulması ve buradaki başarı belgelerin öğrencinin e-portfolyo’suna işlenerek öğrenci üzerindeki stresin azaltılması yönündeki adımlar, okuldaki eğitimin daha da kıymetlendirilmesi alanında yapılan iyileştirilmeler arasında yer aldı.
Bu yıl YKS’de 2 milyon 755 bin 301 adayın yerleştirme puanı hesaplandı. Bu adaylardan 1 milyon 670 binin 250’si bu yıl belirlenen 1 milyon 21 bin 986 toplam kontenjandan birine yerleşmek için yarıştı. Açık öğretim programlarına giren 185 bin 218 aday ile birlikte toplam 987 bin 388’i bir yükseköğrenim kurumuna yerleşme hakkı kazandı. Bu yılın en çok dikkat çeken özelliği kız adayların yerleştirme oranının yüksekliği oldu.
Bu senenin dikkat çeken bir diğer özelliği öğretmenliğin artık revaçta olmadığı. Sayısal öğretmenlikler tabir yerinde ise komada, diğer öğretmenlikler ise ehven-i şer olarak yazılmaya devam edildi. Eğitim uzmanı Salim Ünsal ile yükseköğretim verilerini inceledik:
800 BİNİ AŞKIN ADAY YERLEŞTİ
“İlk yerleştirme verilerine göre, devlet ve vakıf üniversitelerindeki örgün ön lisans ve lisans programlarına yerleşen aday sayısı 802 bin 170. Örgün eğitimdeki programların devlet üniversitelerinde toplam 598 bin 709 kontenjanın 591 bin 257’si yani yüzde 98.8’i doldu. Vakıf üniversitelerinde ise doluluk oranı yüzde 91.14 oldu.
KIZ ÖĞRENCİLERİN YÜZDE 55’İ YERLEŞTİ
Kadın adayların yaklaşık yüzde 55’i, erkeklerin ise yüzde 45’i bir programa yerleşme hakkı elde etti. Yani bir programa yerleşen kadın aday sayısı 542 bin 589 iken erkeklerde bu sayı 444 bin 799 oldu.