Paylaş
Şimdi, ‘buda nereden çıktı?’ diyeceksiniz.
Geçenlerde, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Başkanı Birol Aydemir, ilginç açıklamalar yaptı. Özetleyecek olursam, milli geliri yeniden hesaplayacaklarını, 10 bin dolar civarındaki kişi başı milli gelirin, 11-12 bin dolara çıkacağını belirterek, “Bu durumu, ‘bir gecede zenginleştik’ diye değil, ‘meğerse zenginmişiz’ diye yorumlamak doğru olur. Madem zenginiz, ispatlayın dense yapamıyorum. Eldeki veri kaynaklarımız yetersiz” dedi.
Demek ki, neymiş; zenginmişiz ama haberimiz yokmuş ve zengin olduğumuzu da ispat edemiyormuşuz. Çünkü ispat edecek verimiz yokmuş.
Açıkçası Birol Aydemir’in, ‘elde yeterli veri yok’ söylemine biraz takıldım. Neden mi? Anlatayım. Hatta yazının girişindeki cümleyi açarak, anlatayım. Bir toplumda kişi başına düşen gelir arttıkça kişiler zenginleşir; zenginleştikçe, mal sahipliği artar, arttıkça da sahip olunan malları koruma bilinci oluşur ve sigorta yaptırılır. Yani, konu toplumun zenginliği ise, kişi başına düşen gelir kadar kişi başına düşen sigorta primi de önemli kriterdir. Bu bir tespit ya da varsayım değil; hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde durum budur. Örnekleyeyim:
BU İŞTE BİR GARİPLİK VAR
İsviçre’de kişi başına düşen milli gelir 44 bin dolardır, kişi başına düşen sigorta primi 8 bin dolara yakındır. Hollanda’da kişi başı milli gelir 41 bin dolardır, kişi başı sigorta primi 6 bin doların üzerindedir. Tayvan’da kişi başı gelir 38 bin doların üzerindedir, sigorta primi 4 bin dolardır. İrlanda’da milli gelir 40 bin dolardır, sigorta primi 4 bin dolardır. Almanya’da kişi başına milli gelir 38 bin dolar, kişi başı sigorta primi 3 bin dolardır. Avusturya’da kişi başı gelir 42 bin dolar, kişi başına düşen sigorta primi ise 3 bin dolardır.
Peki, bizde durum ne? Kişi başına düşen gelir 10 bin dolar, kişi başına düşen sigorta primi ise sadece 146 dolar. Yani, bizde kişiler, gelirlerinin yüzde 2’sini bile sigortaya harcamıyorlar. O zaman; kişiler ya zenginleşmelerine rağmen mal sahibi olmuyorlar, ya mal sahibi oluyorlar ama koruma ihtiyacı duymayıp sigortalamıyorlar, ya da söylendiği gibi ortada bir zenginlik durumu yok. Hadi buyurun bakalım, çıkın işin içinden.
TÜİK’İN ZENGİNLİK KRİTERİ
Dahası var. Yine genel teamül; artan gelire paralel kişiler, mal sahipliğinde belli doyuma ulaştıktan sonra, gelirlerinin belli kısmını tasarrufa ayırırlar ki, gelecekte de refah seviyelerini korusunlar. bu konuda neredeyiz? Yüzde 12 ile gelişmekte olan ülkeler arasında tasarruf oranı en düşük ülkeyiz ki, bu oran, geçmiş yıllarda yüzde 14’lere yakındı. Yani, kişiler, bugün geçmişe oranla daha az tasarruf ediyor. Gelişmekte olan ülkelerde ise oran ortalama yüzde 34’e yakın.
Diyeceğim o ki, zenginleştik ya da zenginleşiyoruz demekle bu işler olmuyor; kağıt üzerinde rakamlarla oynayarak ya da yeniden hesaplamalar yaparak hiç olmuyor. Olsa da gerçekle örtüşmüyor. Hazır yeri gelmişken Birol Aydemir’e naçizane tavsiyem, TÜİK olarak sigorta konusunda da kapsamlı bir araştırma yapıp, bunu da kamuoyu ile paylaşmasıdır.
Paylaş