Paylaş
Tartışmayı, Hayrettin Karaman, ‘İslam’a göre meşru sigorta’ yazısı ile başlattı. Sigortaya ‘caizdir’ diyenleri eleştiren Karaman, yazısında; İslami şartlara uygun sigortacılığın nasıl olması gerektiğine değiniyor ve özetle, “İnsanların güven ve gerektiğinde yardım alma ihtiyaçlarını karşılayacak, istismardan uzak, ihtiyaç sahibinin menfaatine uygun bir sigorta şekli (tekafül, karşılıklı, üyelik sigortası) var iken İslâmî sisteme uymayan bir sigorta şekli için ‘caizdir’ diyenlerin biraz daha düşünmeleri gerekiyor” diyor.
Öncelikle şunu belirteyim, Hayrettin Karaman, dini konularda görüş ve düşüncelerine saygı duyduğum bir hocadır. Maalesef, bazı kesimler, Hayrettin Hoca’nın, yazısındaki görüşlerini, bir süredir üzerinde tartışılan trafik sigortası ile birleştirip, ‘trafik sigortasında yeni tartışma, trafik sigortası caiz mi?’ şeklinde algı operasyonu başlattı. Hani, olur ya, ‘primler çok yükseldi, zaten dinen caiz de değilmiş, sigorta yaptırmayayım’ diyen birileri çıkarsa; aman diyorum, başınız büyük derde girer. Neden mi? Trafikte gidip birilerine çarpıp, ölümüne neden olursanız, sigortanız da yoksa, siz istediğiniz kadar, ‘caiz değil, yaptırmadım’ deyin, nafile; cebinizden yüz binlerce lira tazminat ödemek zorunda kalırsınız. Çünkü trafik, kanunen zorunlu sigorta ve yaptırılıp, yaptırılmayacağının kararını verecek olan, devlet. Caiz ki, devlet, zorunlu tutmuş. Ne mi, demek istiyorum. Açık değil mi, neyi tartışıyoruz.
İSLAMİ ESASLARA UYGUNLUK
Dediğim gibi, Hayrettin Hoca, dini konularda görüşlerine saygı duyduğum biridir, bu açıdan söyleyecek bir şeyim yok ama sigortacılık konusunda söyleyeceklerim var. İslami esaslara uygun sigortacılık, bir başka adıyla ‘tekafül’, yani katılım sigortacılığı, Türkiye’de bir süredir uygulanıyor. Sadece tekafül sistemi ile çalışan şirketler var ve faize duyarlı yüz binlerce kişi sigortalarını bu şirketlerden yaptırıyor. Bu konuda yasal düzenleme de var.
Ama şu doğru; vatandaşın hem kâra hem zarara ortak olduğu gerçek anlamda İslami sigortacılık yok. Yapılmadığından değil, yapılamayacağından yok. Daha açık şöyle anlatayım. Varsayalım ki, gerçek anlamda İslami esaslara uygun bir sigorta şirketi var ve bu şirketten bin liraya trafik poliçesi yaptırdınız. Birkaç ay sonra sigorta şirketi size, ‘kâra da zarara da ortak oldunuz, eldeki para ile diğer müşterilerin zararını karşıladık, para bitti, bize 300 lira daha vereceksiniz’ dese ki, öyle diyecek, ne yaparsınız? Ya ertesi sene de şirket, yine ‘para bitti, zarara ortaksın, bize 500 lira daha vereceksin’ derse. Şimdi anladınız mı, bahsedilen sistemin, neden olamayacağını.
BİZ NEYİ TARTIŞIYORUZ?
Şunu da söyleyeyim, sigortanın caiz olup, olmadığını ilk kez tartışmıyoruz. Arşivime baktım, yıllardır, arada sırada ısıtılıp ısıtılıp gündeme öyle ya da böyle bir şekilde getiriliyor. Siber risklerin ve insansız araçların nasıl sigortalanacağının konuşulduğu günümüzde, biz halen neyi tartışıyoruz, anlamıyorum. Mal varlığını korumak isteyen sigortasını yaptırır, halen caiz olmadığına inanan varsa da yaptırmaz.
Ama ben yine de merak edenler için, 10 yıl önce benzer bir tartışma yaşandığında, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun verdiği kararı paylaşayım: “Sigorta sözleşmesinde sigortalının tesadüfe bağlı bir olaydan zenginleşmesi söz konusu değildir. Çünkü sigortacı, risk gerçekleşince, üzerine aldığı riskin meydana getirdiği zararı, sigorta sözleşmesine dayalı olarak öder. Sigorta sistemi, sigortalının faizde olduğu gibi daha çok kazanması amacına yönelik değil kaybın karşılanması ilkesine göre çalışır.”
Not: Bu haftadan itibaren Sigortalı Yaşam sayfası, artık pazartesi ve perşembe günleri, haftada iki gün Hürriyet okurları ile buluşacak.
Paylaş